1) "Türkiye'nin tarihsel mirası, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da önemli bir hayat sahası oluşturmaktadır. Osmanlı'nın tek mirasçısı olan Türkiye, sözünü ettiğimiz kırılma döneminin en yoğun olarak yaşandığı bu bölgede, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihi mirasına sahip çıkarsa taşları yerinden oynatabilir. Türkiye'nin stratejik ufku, Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla orantılı olarak gelişecektir. Çünkü dünyanın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu'na ihtiyacı vardır. 21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır."
Yazınızın dikkatimi çeken yerlerinden birisi. Şimdi sırayla gideceğim:
a. Osmanlı'nın tek mirasçısı neden sadece Türkiye? Madem Osmanlı o kadar büyük bir imparatorluktu, madem üç kıtaya serilmiş geniş bir alanı vardı ve madem onca egemenlik kurduğu milletlere hoşgörülü(!) bir yönetimi vardı da neden tek mirasçısı biz oluyoruz? Neden başka ülkeler iyi veya kötü aynı ırktan veya değil bunca sene egemenliğinde yaşamış o çok hoşgörülü Osmanlı'nın mirasçısı olmayı kabul etmediler? Hemen söyleyeyim:Çünkü Osmanlı'dan bize Duyunu Umumiye borçlarından ve sağda solda yaptırdığı ihtişamlı camilerden başka hiç bir şey bırakmadı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlıdan büyük bir kültür hazinesi devralmadı Hakan Bey, bunu iddia etmek tarihe karşı ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti aydınlanmasına karşı büyük bir haksızlık olur. Geriye ne kaldı: Fabrikalar mı, kütüphaneler mi, üniversite ya da o standartlarda eğitim veren medreseler mi(!) zaten Osmanlı tüm bunlara dikkat etseydi yıkılmazdı öyle değil mi? Osmanlı'dan geriye kalan sadece borçları mı oldu? Tabiki hayır. Geri bıraktırılmış, borçtan, vergiden beli bükülmüş, eğitimsiz, dünyadan bir haber, kendi karnını zor doyuran bir halk kalmadı mı? Bunu en basit tarih bilgisine sahip birisi bile bilmektedir.
b. Türiye’nin stratejik ufkunun Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla doğru orantılı olarak gelişeceğini yazmışsınız. Bir milletin stratejisinde geçmişine sahip çıkmak belli bir oranda etkilidir ama her zaman bu bizi doğru verilere götürmez. Stratejileri içinde bulunduğun çağı yakalayarak ve gerektirdiğini yaparak takip edebilirsiniz ancak. Kurtuluş mücadelesinde Mustafa Kemal stratejilerini içinde bulunduğu durumları değerlendirmek kaydıyla geliştirdi. Ayrıca Dünya’nın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu’na ihtiyacı olduğu kanısına nerden vardınız bilmem ama dünyanın artık hiçbir imparatorluğa ihtiyacı yoktur. İmparatorluklar tarihe gömüleli çok olmuştur ve hiçbir devletin bu gün toprak genşletme gibi bir kaygısı kalmamıştır. İmparatorluğa duyulan özlem ise tamamen hayalperestliktir.
Günümüzde devletler artık enerji imparatorlukları derdindelerdir. Bu da dünya haritasını sömüren devletler ve sömürülen devletler şeklinde çizmektedir. Sömüren devletler sınırlarını değiştirme kaygısı gütmeksizin sömürülen devletlerin üzerinden beslenmektedir. Sen eğer sömürülen bir ülkeysen bayrağının, marşının hatta sınırının olması bu gerçeği değiştirmez.
c. “21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır.” Türkiye Cumhuriyeti’ni bu sözünüzün dışında tutarak şunları söyleyebilirim: Her ne kadar ülkemizde yaşayanların çoğunluğu müslüman da olsa bu bizim bir din devleti olduğumuzu göstermez. Çünkü anayasanın değiştirilemez maddeleri arasında LAİK bir devlet olduğumuzu hatırlatmak isterim. Bizler şeriat yasalarına göre değil TC Anayasası Hukukuna göre yönetilmekteyiz. Din ise kişisel bir görüştür ve yaşayıp yaşamamak insanların vicdanlarına bırakılmıştır. Siz kimsenin adına devlet şekliyle ilgili hüküm verme hakkına sahip değilsiniz. Eğer laiklikle yönetilen bir ülkede tek bir kişi bile farklı bir inanca sahip olsa ya da inançsız dahi olsa onun hakkı da korunmak zorundadır. Siz İslam ülkesi diyerek bu kişinin kendi ülkesinde yaşama hakkını elinden alamazsınız. Ayrıca hiçbir ülkenin din ve devlet işlerini birlikte yürütmeye çalışarak ileri gittiğini tarih kaydetmemiştir. Osmanlı örneğini hiç boşuna vermeyin çünkü yayılmacı bir siyasetle toprak genişletmek ileri gitmek anlamını içermez.
Sırası gelmişken söyleyeyim zaten Türki Cumhuriyetlerle böyle bir birliktelik kuramazsınız çünkü onlar laikliğe bizden daha çok sahip çıkıyorlar.
2) “Bugün Türkiye, din, etnik kimlik ve kültür gibi kavramların çok önemli hale geldiği, tarihsel ittifak ve cepheleşmelerin yeniden uyandığı bir Balkanlar'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğal mirasçısı olarak büyük bir inisiyatif sahibi.”
Yine dikkatimi çeken başka bir paragraf: Madem Osmanlı İmparatorluğu’nun doğal mirasçısı olarak Balkanlar’da büyük bir inisiyatif sahibiyiz de neden Bulgaristan bizimle ittifak yerine AB üyeliğini tercih etti. Ayrıca ülkemize Bulgaristan’dan göçenler oradaki Türklerin uğradığı kıyımı haykırmaktadır. Bu mudur orda Osmanlı saygınlığı merak konusu doğrusu.
3) “Dahası, bir ülkenin ideolojik tercihi, özellikle sosyalist ülkelerde, o ülkenin tarihsel ve ulusal kimliğini gölgeliyor, dolayısıyla strateji kavramı tek boyutlu dar bir kalıba girmek zorunda kalıyordu.”
Hiçbir sosyalist ülkede bu dediğiniz gerçekleşmemiştir. Eğer savundukları ideolojiler doğrultusundaki yönetim şekillerinden dolayı özbenliklerini yitirselerdi bugün Rus ve Çin adları altında milletler kalmazdı. Ama Osmanlı ne yaptı kendi içindeki Türkmenleri kılıçtan geçirip onlara yaşama hakkı tanımayarak; yabancılara, onları üst düzey yönetime getirecek kadar hoşgörüyle yaklaştı. Kendi ulusunu dışlarken yabancı uluslara kucak açtı. Burdan da kimin tarihsel ve ulusal kimliğini dışladığı ortaya çıkıyor.
4. “Bizler Türk Millet'nin ve bu milletin koruyucularının mirasçılarıyız. Benim için Türk Devleti 1923'ten ibaret değil.”
Osmanlı’nın Türk milletinin koruyuculuğunu yaptığını söylemek kusura bakmayın ama tarihten habersiz olmak demektir. Bunu “Kürt Açılımından Anlamayız, Yoksulluktan Haber Verin!” başlıklı yazımı bloğumdan okursanız daha iyi anlarsınız. Burada uzun uzun açıklamak istemiyorum.
Sizin için Türk Devleti 1923’ten ibaret olmayabilir Hakan Bey, ama bu ülkeyi seven ve “1923 Aydınlanması’nın” ışığında yol kateden ümmetten ulus bilincine erişmiş ülke insanı için bu kavram çok şey ifade diyor. Zaten Türk tarihinin 1923’ten başladığını iddia eden olmadı da bunu eleştirirken acaba neden Osmanlıyı, tarihlerinin başlangıcı olarak kuruldukları günü baz almalarından ve kendilerinden önceki Türk tarihini, belgelerini, unutturmaya çalışmalarından dolayı eleştirmiyorsunuz? Bu bir çelişki değil midir size göre? Türk tarihi Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu kurmasıyla araştırılmaya başlanmıştır. Ve bu günkü Osmanlı öncesine ait okutulan Türk tarihi de işte bu kurumun çalışmalarıyla gün ışığına kavuşmuştur.
Yorumlar
Hiç Bir Şeyin Mirasçısı Değiliz...
1) "Türkiye'nin tarihsel mirası, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da önemli bir hayat sahası oluşturmaktadır. Osmanlı'nın tek mirasçısı olan Türkiye, sözünü ettiğimiz kırılma döneminin en yoğun olarak yaşandığı bu bölgede, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihi mirasına sahip çıkarsa taşları yerinden oynatabilir. Türkiye'nin stratejik ufku, Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla orantılı olarak gelişecektir. Çünkü dünyanın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu'na ihtiyacı vardır. 21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır."
Yazınızın dikkatimi çeken yerlerinden birisi. Şimdi sırayla gideceğim:
a. Osmanlı'nın tek mirasçısı neden sadece Türkiye? Madem Osmanlı o kadar büyük bir imparatorluktu, madem üç kıtaya serilmiş geniş bir alanı vardı ve madem onca egemenlik kurduğu milletlere hoşgörülü(!) bir yönetimi vardı da neden tek mirasçısı biz oluyoruz? Neden başka ülkeler iyi veya kötü aynı ırktan veya değil bunca sene egemenliğinde yaşamış o çok hoşgörülü Osmanlı'nın mirasçısı olmayı kabul etmediler? Hemen söyleyeyim:Çünkü Osmanlı'dan bize Duyunu Umumiye borçlarından ve sağda solda yaptırdığı ihtişamlı camilerden başka hiç bir şey bırakmadı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlıdan büyük bir kültür hazinesi devralmadı Hakan Bey, bunu iddia etmek tarihe karşı ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti aydınlanmasına karşı büyük bir haksızlık olur. Geriye ne kaldı: Fabrikalar mı, kütüphaneler mi, üniversite ya da o standartlarda eğitim veren medreseler mi(!) zaten Osmanlı tüm bunlara dikkat etseydi yıkılmazdı öyle değil mi? Osmanlı'dan geriye kalan sadece borçları mı oldu? Tabiki hayır. Geri bıraktırılmış, borçtan, vergiden beli bükülmüş, eğitimsiz, dünyadan bir haber, kendi karnını zor doyuran bir halk kalmadı mı? Bunu en basit tarih bilgisine sahip birisi bile bilmektedir.
b. Türiye’nin stratejik ufkunun Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla doğru orantılı olarak gelişeceğini yazmışsınız. Bir milletin stratejisinde geçmişine sahip çıkmak belli bir oranda etkilidir ama her zaman bu bizi doğru verilere götürmez. Stratejileri içinde bulunduğun çağı yakalayarak ve gerektirdiğini yaparak takip edebilirsiniz ancak. Kurtuluş mücadelesinde Mustafa Kemal stratejilerini içinde bulunduğu durumları değerlendirmek kaydıyla geliştirdi. Ayrıca Dünya’nın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu’na ihtiyacı olduğu kanısına nerden vardınız bilmem ama dünyanın artık hiçbir imparatorluğa ihtiyacı yoktur. İmparatorluklar tarihe gömüleli çok olmuştur ve hiçbir devletin bu gün toprak genşletme gibi bir kaygısı kalmamıştır. İmparatorluğa duyulan özlem ise tamamen hayalperestliktir.
Günümüzde devletler artık enerji imparatorlukları derdindelerdir. Bu da dünya haritasını sömüren devletler ve sömürülen devletler şeklinde çizmektedir. Sömüren devletler sınırlarını değiştirme kaygısı gütmeksizin sömürülen devletlerin üzerinden beslenmektedir. Sen eğer sömürülen bir ülkeysen bayrağının, marşının hatta sınırının olması bu gerçeği değiştirmez.
c. “21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır.” Türkiye Cumhuriyeti’ni bu sözünüzün dışında tutarak şunları söyleyebilirim: Her ne kadar ülkemizde yaşayanların çoğunluğu müslüman da olsa bu bizim bir din devleti olduğumuzu göstermez. Çünkü anayasanın değiştirilemez maddeleri arasında LAİK bir devlet olduğumuzu hatırlatmak isterim. Bizler şeriat yasalarına göre değil TC Anayasası Hukukuna göre yönetilmekteyiz. Din ise kişisel bir görüştür ve yaşayıp yaşamamak insanların vicdanlarına bırakılmıştır. Siz kimsenin adına devlet şekliyle ilgili hüküm verme hakkına sahip değilsiniz. Eğer laiklikle yönetilen bir ülkede tek bir kişi bile farklı bir inanca sahip olsa ya da inançsız dahi olsa onun hakkı da korunmak zorundadır. Siz İslam ülkesi diyerek bu kişinin kendi ülkesinde yaşama hakkını elinden alamazsınız. Ayrıca hiçbir ülkenin din ve devlet işlerini birlikte yürütmeye çalışarak ileri gittiğini tarih kaydetmemiştir. Osmanlı örneğini hiç boşuna vermeyin çünkü yayılmacı bir siyasetle toprak genişletmek ileri gitmek anlamını içermez.
Sırası gelmişken söyleyeyim zaten Türki Cumhuriyetlerle böyle bir birliktelik kuramazsınız çünkü onlar laikliğe bizden daha çok sahip çıkıyorlar.
2) “Bugün Türkiye, din, etnik kimlik ve kültür gibi kavramların çok önemli hale geldiği, tarihsel ittifak ve cepheleşmelerin yeniden uyandığı bir Balkanlar'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğal mirasçısı olarak büyük bir inisiyatif sahibi.”
Yine dikkatimi çeken başka bir paragraf: Madem Osmanlı İmparatorluğu’nun doğal mirasçısı olarak Balkanlar’da büyük bir inisiyatif sahibiyiz de neden Bulgaristan bizimle ittifak yerine AB üyeliğini tercih etti. Ayrıca ülkemize Bulgaristan’dan göçenler oradaki Türklerin uğradığı kıyımı haykırmaktadır. Bu mudur orda Osmanlı saygınlığı merak konusu doğrusu.
3) “Dahası, bir ülkenin ideolojik tercihi, özellikle sosyalist ülkelerde, o ülkenin tarihsel ve ulusal kimliğini gölgeliyor, dolayısıyla strateji kavramı tek boyutlu dar bir kalıba girmek zorunda kalıyordu.”
Hiçbir sosyalist ülkede bu dediğiniz gerçekleşmemiştir. Eğer savundukları ideolojiler doğrultusundaki yönetim şekillerinden dolayı özbenliklerini yitirselerdi bugün Rus ve Çin adları altında milletler kalmazdı. Ama Osmanlı ne yaptı kendi içindeki Türkmenleri kılıçtan geçirip onlara yaşama hakkı tanımayarak; yabancılara, onları üst düzey yönetime getirecek kadar hoşgörüyle yaklaştı. Kendi ulusunu dışlarken yabancı uluslara kucak açtı. Burdan da kimin tarihsel ve ulusal kimliğini dışladığı ortaya çıkıyor.
4. “Bizler Türk Millet'nin ve bu milletin koruyucularının mirasçılarıyız. Benim için Türk Devleti 1923'ten ibaret değil.”
Osmanlı’nın Türk milletinin koruyuculuğunu yaptığını söylemek kusura bakmayın ama tarihten habersiz olmak demektir. Bunu “Kürt Açılımından Anlamayız, Yoksulluktan Haber Verin!” başlıklı yazımı bloğumdan okursanız daha iyi anlarsınız. Burada uzun uzun açıklamak istemiyorum.
Sizin için Türk Devleti 1923’ten ibaret olmayabilir Hakan Bey, ama bu ülkeyi seven ve “1923 Aydınlanması’nın” ışığında yol kateden ümmetten ulus bilincine erişmiş ülke insanı için bu kavram çok şey ifade diyor. Zaten Türk tarihinin 1923’ten başladığını iddia eden olmadı da bunu eleştirirken acaba neden Osmanlıyı, tarihlerinin başlangıcı olarak kuruldukları günü baz almalarından ve kendilerinden önceki Türk tarihini, belgelerini, unutturmaya çalışmalarından dolayı eleştirmiyorsunuz? Bu bir çelişki değil midir size göre? Türk tarihi Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu kurmasıyla araştırılmaya başlanmıştır. Ve bu günkü Osmanlı öncesine ait okutulan Türk tarihi de işte bu kurumun çalışmalarıyla gün ışığına kavuşmuştur.