Aydını ifade eden yazınızda aydın ve entelektüel arasında ince bir ayırım olduğunu, ama bu ince ayırımın ne olduğunu belirtmemişsiniz. Ben de zaten aydın ve entelektüel aydın arasındaki bu ince ayırım üzerine kşisel görüşümü ifade ediyorum. Bunu, koydum oldu şeklinde nitelendirmeniz benim için ayrıca şaşırtıcı bir bir durumdur. Burada, sahip olduğumuz bilgi birikimimizle kişisel görüşlerimiz paylaşıyoruz. Bir yaptırım uygulamıyoruz. Kabul görür veya görmez. Burada amaç, konuları tartışmaya açıp, fikir alışverişinde bulunmak değil midir? Aydınlığa giden yol bu değil midir?
Dediğiniz gibi aydın, eğtimli, bilgili, görgülü bir kişidir ve en temel görevi sahip olduğu bilgi birikimiyle bulunduğu toplumu aydınlatmaktır. Ama her aydını entelektüel olarak nitelendirmek yanlış olur. Çünkü bazı aydınlar sadece uzman oldukları konularda bilgi birikimlerini paylaşarak eğitimci olarak hizmet verirken, bağlı buldunduğu sisteme eleştirel bir bakış açısı geliştirmeden kendisine doğru diye sunulan bilgileri doğrudan aktarım yoluna gider. Yani, kişisel olarak ortaya koyduğu bir fikir üretimi ve yol göstericiliği yoktur. Bunlardan etrafımızda çokça bulunmaktadır. Bilgili ve eğitimli olmaları sebebiyle de sosyolojik aydın olarak nitilendirilmektedir. Eğer her bilgili, kültürlü insanı aydın olarak nitelendiriyorsak, aydını, entelektüel aydından ayırt edici özelliği burada ortaya çıkıyor. Daha önce de belirttiğim gibi, entelektüel aydının ayırt edici özelliği, gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmasıdır. Gerçeğin saptırılmış (ideolojik) bir versiyonunu topluma kabul ettirmeye çalışan devletin ve bu işleve koşulmuş aydınların ipliğini pazara çıkarmaktır.
"The Commitment of the Intellectuals" kitabının yazarı Paul Baran bu konuda, " Aydın denilen kişi,yaptığı işin özü ve esası bakımından bir toplum eleştirmeni, daha güzel, daha insanca ve daha akla uygun bir toplum düzenine giden yolu tıkayan engellerin ne olduklarını arayıp bulmayı, incelemeyi ve bu yoldan bunların aşılmasına yardımcı olmayı kendisine dert edinmiş kimsedir." derken, bizim enetelektüel dediğimiz gerçek aydını, diğerlerinden farkını vurgulamak istiyor.
Ünlü fizikçi Albert Einstein, nükleer enerjinin askeri ve başka stratejik amaçlarla kullanılmasına karşı tavır aldığında, Jean Paul Sartre, " Atom fizikçisi nükleer denemelere karşı bildiriyi imzaladığından, O bir enetelektüeldir" derken, bu ayırımı ifade etmiştir. Nitekim, Sartre, Russel Diderot, Emile Zola ve başkaları bilgili oldukları için entelektüel sayılmıyordu. Sosyolojik aydın tanımına girenlerle ortak yanları bilgili olmaları olsa da,insani ve evrensel sorunlar karşsısında aldıkları tavır ve devlete karşı tutumlarıdır.
Kısacası, entelektüel aydın tanımı üç kelimeyle ifade edilecek kadar basit bir durum değildir.
Yorumlar
Aydın ve enetelektüel arasındaki ince ayırım..
Aydını ifade eden yazınızda aydın ve entelektüel arasında ince bir ayırım olduğunu, ama bu ince ayırımın ne olduğunu belirtmemişsiniz. Ben de zaten aydın ve entelektüel aydın arasındaki bu ince ayırım üzerine kşisel görüşümü ifade ediyorum. Bunu, koydum oldu şeklinde nitelendirmeniz benim için ayrıca şaşırtıcı bir bir durumdur. Burada, sahip olduğumuz bilgi birikimimizle kişisel görüşlerimiz paylaşıyoruz. Bir yaptırım uygulamıyoruz. Kabul görür veya görmez. Burada amaç, konuları tartışmaya açıp, fikir alışverişinde bulunmak değil midir? Aydınlığa giden yol bu değil midir?
Dediğiniz gibi aydın, eğtimli, bilgili, görgülü bir kişidir ve en temel görevi sahip olduğu bilgi birikimiyle bulunduğu toplumu aydınlatmaktır. Ama her aydını entelektüel olarak nitelendirmek yanlış olur. Çünkü bazı aydınlar sadece uzman oldukları konularda bilgi birikimlerini paylaşarak eğitimci olarak hizmet verirken, bağlı buldunduğu sisteme eleştirel bir bakış açısı geliştirmeden kendisine doğru diye sunulan bilgileri doğrudan aktarım yoluna gider. Yani, kişisel olarak ortaya koyduğu bir fikir üretimi ve yol göstericiliği yoktur. Bunlardan etrafımızda çokça bulunmaktadır. Bilgili ve eğitimli olmaları sebebiyle de sosyolojik aydın olarak nitilendirilmektedir. Eğer her bilgili, kültürlü insanı aydın olarak nitelendiriyorsak, aydını, entelektüel aydından ayırt edici özelliği burada ortaya çıkıyor. Daha önce de belirttiğim gibi, entelektüel aydının ayırt edici özelliği, gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmasıdır. Gerçeğin saptırılmış (ideolojik) bir versiyonunu topluma kabul ettirmeye çalışan devletin ve bu işleve koşulmuş aydınların ipliğini pazara çıkarmaktır.
"The Commitment of the Intellectuals" kitabının yazarı Paul Baran bu konuda, " Aydın denilen kişi,yaptığı işin özü ve esası bakımından bir toplum eleştirmeni, daha güzel, daha insanca ve daha akla uygun bir toplum düzenine giden yolu tıkayan engellerin ne olduklarını arayıp bulmayı, incelemeyi ve bu yoldan bunların aşılmasına yardımcı olmayı kendisine dert edinmiş kimsedir." derken, bizim enetelektüel dediğimiz gerçek aydını, diğerlerinden farkını vurgulamak istiyor.
Ünlü fizikçi Albert Einstein, nükleer enerjinin askeri ve başka stratejik amaçlarla kullanılmasına karşı tavır aldığında, Jean Paul Sartre, " Atom fizikçisi nükleer denemelere karşı bildiriyi imzaladığından, O bir enetelektüeldir" derken, bu ayırımı ifade etmiştir. Nitekim, Sartre, Russel Diderot, Emile Zola ve başkaları bilgili oldukları için entelektüel sayılmıyordu. Sosyolojik aydın tanımına girenlerle ortak yanları bilgili olmaları olsa da,insani ve evrensel sorunlar karşsısında aldıkları tavır ve devlete karşı tutumlarıdır.
Kısacası, entelektüel aydın tanımı üç kelimeyle ifade edilecek kadar basit bir durum değildir.