İçeriği Yazan: Asım US Zaman: Pzt, 28/06/2010 - 20:22
Bu site dogmalara dayalı bir site olmadığından ve biz fikir hürriyetini savunduğumuz için, bize uyan veya uymayan her türlü görüşe açık olmalıyız. Bize uymayan görüşlere kapalı olmamalı, sadece yanlış bulduğumuz yönler varsa eleştirmeli, çürütmeye çabalamalıyız. İlerleme de böyle olur zaten.
Yazı için teşekkür ederim Mehmet Ali Bey. Bize, din ve bilim felsefesi üzerine, hatta yazıdan sezilen diyalektik materyalizm tandansıyla varlık felsefesine ( ve bunların yan konularına) giriş yolu açtınız.
Yazınızın belli bir kısmına katılmakla birlikte, ekseriyetine katılmadığımı bildirmek durumundayım. Zira bence siz de, ''Marksizmi'' bir din olarak benimsemişsiniz. Dinlerin ideoloji oluşturmada önemli bir etken olduğu doğrudur. Ancak ideolojiler de Schumpeter'in değindiği gibi, din haline kolaylıkla gelebilirler, ki benim pek çok Marksistte gözlemlediğim olumsuz bir özelliktir bu.
Aslında din ile bilimin ortak bir çatışma alanlarının olduğunu teorik olarak söyleyemeyiz bence, çünkü dini bilgi ve bilimsel bilgi tamamiyle farklıdır. Ancak buna mukabil bilim, sezgisel bir bilgi türü olan dini bilgiyle ortak bir özellik gösterir, o da ''varsayımlar'' hususudur. Bildiğiniz üzere, varsayımlar, bilimsel metodolojinin temelini oluştururlar.
1)Teori ise bilindiği gibi, kavram ve kategorilerle yapılır:
Bu yanlıştır. Çünkü teori sadece kavram ve kategorilerle yapılmaz. Bu bilimi soyut bir hale getirir. Bilimin en önemli noktalarından birisi, ''bulgu''lardır. Örneğin İktisat Bilimi'ndeki yöntem şu şekildedir
- gerçekleri toplama,
- teori oluşturma ve test etme,
- iktisat politikaları oluşturma
2)Bilim dili, içinde geliştiği toplumsal, siyasal ve ekonomik yapının kavramsal çerçevesi ve birikimiyle kurulur:
Bu da yanlıştır. Bilim dili, içinde bulunduğu toplumun koşullarıyla değil, ''gerçeği arama'' çabasıyla şekillenir ve bu sebeple de evrensel bilgidir. Bu dediğiniz, kısmi olarak sosyal bilimler çerçevesinde geçerli olabilir ancak tüm bilimi kapsamaz, mutlak değil nispi olarak değerlendirilme yapılmalıdır bu hususta.
3)Burada şunu demek istiyoruz; bilimsel teorilerin bazı kavramlar oluşturup kullanabilmesi, toplumun zihinsel, düşünsel ve ideolojik düzeyinin o kavramların ortaya çıkmasına elveren bir olgunluğa ulaşmış olmasını gerektirir:
Bu da bir diğer çelişkili noktadır. Çünkü bu tezin, bilimsel bir yanı yoktur. Bilimi dine karşı öven bir yazıda böyle bir cümle geçmesi bana göre çelişkidir. Bilimsel teorilerin kavramlar oluşturup kullanabilmesi, toplumun zihinsel, düşünsel ve ideolojik düzeyinin yeterli olgunluğa ulaşabilmesiyle kanıtlanmış bir kanun var mıdır? Var diyorsanız Galileo'nun çektiklerini nasıl açıklayacaksınız? Unutmayalım ki, bilhassa Erken Aydınlanma Dönemi'nde bilimsel bulgular pek çok toplumsal normla çatışma halindeydi.
4)Bugün İslamiyetin geçerli olduğu toplumların en önemli handikabı budur. İslâm’ın düşünce sistematiği, insanların zihinlerini dumura uğratmış, soru sordurmaz, sorgulatmaz ve yargılatmaz hale getirmiştir:
Bu da İslam'ı yanlış bir biçimde genellemektir. İslam Felsefesi'nde temel olarak üç dönemden bahsedilebilir. Muteezile, Eşariye ve Selefiye. Muteezile dönemi, İslam aleminin en parlak çağını yaşadığı dönemdir ve İslam alemi çok ileri bir düzeydeyken (11.yy-14.yy) Avrupa da en karanlık dönemini yaşamaktaydı; daha sonraları aklı reddeden daha katı yorumlama prensiplerinin kabülü (Eşariye ve Selefiye) ile bilimsel ilerlemeler yavaşlamaya başlamış ve toplumun genelinde de kadercilik hakimiyet kurmaya başlamıştır.
5)Dinci ve muhafazakâr kesimler için acı ama gerçek olan şey, insanlık tarihinde dinler artık miadını doldurmuş olmasıdır:
Bu tezin kendisi de bilimsel değildir. Neye dayandırılarak söylenmiştir? Buna yönelik bir bilimsel çalışma yapılmış mıdır? Muhakkak pek çok gözleme ve bilgiye dayandırıla da bilir ancak; aksi görüş te pek çok gözlem ve bilgiye dayandırılabilir. Bu, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.
Özetlersek, bence sizin din adı altında eleştirdiğiniz şey, skolastik düşüncedir ancak skolastik düşüncenin kritisizminden elde ettiğiniz çıkarımları, din adı altında genellemeniz bana göre bir yanlışlıktır. 20. yy'da, Max Planck'ın Quantum Teorisi ve ardından Einstein'ın Rölativite Kuramı gereği, aslında bu bahsettiğiniz katı bilimsel anlayış büyük sarsıntı geçirmiştir denilebilir ve bilim ile din gerçekten, -19. yy aksine- birbirlerine yakınlaşmaya başlamışlardır.
Post-modernizmle birlikte de dinsellik, tüm dünyada yükselişe geçmiştir. Ayrıca din konusu 19. yy sosyalistlerinin de aralarında, bilhassa İngiltere'de büyük bir tartışma konusu olmuştur.
Ben dinin kendisine karşı değilim, hatta sosyal hayat için gerekli olduğunu düşünmekteyim. Fakat skolastik düşüncenin tamamiyle karşısındayım.
Yorumlar
Din-Bilim Üzerine
Bu site dogmalara dayalı bir site olmadığından ve biz fikir hürriyetini savunduğumuz için, bize uyan veya uymayan her türlü görüşe açık olmalıyız. Bize uymayan görüşlere kapalı olmamalı, sadece yanlış bulduğumuz yönler varsa eleştirmeli, çürütmeye çabalamalıyız. İlerleme de böyle olur zaten.
Yazı için teşekkür ederim Mehmet Ali Bey. Bize, din ve bilim felsefesi üzerine, hatta yazıdan sezilen diyalektik materyalizm tandansıyla varlık felsefesine ( ve bunların yan konularına) giriş yolu açtınız.
Yazınızın belli bir kısmına katılmakla birlikte, ekseriyetine katılmadığımı bildirmek durumundayım. Zira bence siz de, ''Marksizmi'' bir din olarak benimsemişsiniz. Dinlerin ideoloji oluşturmada önemli bir etken olduğu doğrudur. Ancak ideolojiler de Schumpeter'in değindiği gibi, din haline kolaylıkla gelebilirler, ki benim pek çok Marksistte gözlemlediğim olumsuz bir özelliktir bu.
Aslında din ile bilimin ortak bir çatışma alanlarının olduğunu teorik olarak söyleyemeyiz bence, çünkü dini bilgi ve bilimsel bilgi tamamiyle farklıdır. Ancak buna mukabil bilim, sezgisel bir bilgi türü olan dini bilgiyle ortak bir özellik gösterir, o da ''varsayımlar'' hususudur. Bildiğiniz üzere, varsayımlar, bilimsel metodolojinin temelini oluştururlar.
Ben, naçizane yazınızda gördüğüm çelişkilerinize değinip, yazımı sonuca bağlayacağım.
1)Teori ise bilindiği gibi, kavram ve kategorilerle yapılır:
Bu yanlıştır. Çünkü teori sadece kavram ve kategorilerle yapılmaz. Bu bilimi soyut bir hale getirir. Bilimin en önemli noktalarından birisi, ''bulgu''lardır. Örneğin İktisat Bilimi'ndeki yöntem şu şekildedir
- gerçekleri toplama,
- teori oluşturma ve test etme,
- iktisat politikaları oluşturma
2)Bilim dili, içinde geliştiği toplumsal, siyasal ve ekonomik yapının kavramsal çerçevesi ve birikimiyle kurulur:
Bu da yanlıştır. Bilim dili, içinde bulunduğu toplumun koşullarıyla değil, ''gerçeği arama'' çabasıyla şekillenir ve bu sebeple de evrensel bilgidir. Bu dediğiniz, kısmi olarak sosyal bilimler çerçevesinde geçerli olabilir ancak tüm bilimi kapsamaz, mutlak değil nispi olarak değerlendirilme yapılmalıdır bu hususta.
3)Burada şunu demek istiyoruz; bilimsel teorilerin bazı kavramlar oluşturup kullanabilmesi, toplumun zihinsel, düşünsel ve ideolojik düzeyinin o kavramların ortaya çıkmasına elveren bir olgunluğa ulaşmış olmasını gerektirir:
Bu da bir diğer çelişkili noktadır. Çünkü bu tezin, bilimsel bir yanı yoktur. Bilimi dine karşı öven bir yazıda böyle bir cümle geçmesi bana göre çelişkidir. Bilimsel teorilerin kavramlar oluşturup kullanabilmesi, toplumun zihinsel, düşünsel ve ideolojik düzeyinin yeterli olgunluğa ulaşabilmesiyle kanıtlanmış bir kanun var mıdır? Var diyorsanız Galileo'nun çektiklerini nasıl açıklayacaksınız? Unutmayalım ki, bilhassa Erken Aydınlanma Dönemi'nde bilimsel bulgular pek çok toplumsal normla çatışma halindeydi.
4)Bugün İslamiyetin geçerli olduğu toplumların en önemli handikabı budur. İslâm’ın düşünce sistematiği, insanların zihinlerini dumura uğratmış, soru sordurmaz, sorgulatmaz ve yargılatmaz hale getirmiştir:
Bu da İslam'ı yanlış bir biçimde genellemektir. İslam Felsefesi'nde temel olarak üç dönemden bahsedilebilir. Muteezile, Eşariye ve Selefiye. Muteezile dönemi, İslam aleminin en parlak çağını yaşadığı dönemdir ve İslam alemi çok ileri bir düzeydeyken (11.yy-14.yy) Avrupa da en karanlık dönemini yaşamaktaydı; daha sonraları aklı reddeden daha katı yorumlama prensiplerinin kabülü (Eşariye ve Selefiye) ile bilimsel ilerlemeler yavaşlamaya başlamış ve toplumun genelinde de kadercilik hakimiyet kurmaya başlamıştır.
5)Dinci ve muhafazakâr kesimler için acı ama gerçek olan şey, insanlık tarihinde dinler artık miadını doldurmuş olmasıdır:
Bu tezin kendisi de bilimsel değildir. Neye dayandırılarak söylenmiştir? Buna yönelik bir bilimsel çalışma yapılmış mıdır? Muhakkak pek çok gözleme ve bilgiye dayandırıla da bilir ancak; aksi görüş te pek çok gözlem ve bilgiye dayandırılabilir. Bu, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.
Özetlersek, bence sizin din adı altında eleştirdiğiniz şey, skolastik düşüncedir ancak skolastik düşüncenin kritisizminden elde ettiğiniz çıkarımları, din adı altında genellemeniz bana göre bir yanlışlıktır. 20. yy'da, Max Planck'ın Quantum Teorisi ve ardından Einstein'ın Rölativite Kuramı gereği, aslında bu bahsettiğiniz katı bilimsel anlayış büyük sarsıntı geçirmiştir denilebilir ve bilim ile din gerçekten, -19. yy aksine- birbirlerine yakınlaşmaya başlamışlardır.
Post-modernizmle birlikte de dinsellik, tüm dünyada yükselişe geçmiştir. Ayrıca din konusu 19. yy sosyalistlerinin de aralarında, bilhassa İngiltere'de büyük bir tartışma konusu olmuştur.
Ben dinin kendisine karşı değilim, hatta sosyal hayat için gerekli olduğunu düşünmekteyim. Fakat skolastik düşüncenin tamamiyle karşısındayım.
Saygılarımla