Herkes gördüğünü, duyduğunu ya da okuduğunu nasıl anlamak istiyorsa,işine nasıl geliyorsa, öyle anlamak istiyor. Sizin yorumunuz da buna çok güzel örnek teşkil ediyor. Yani, Kralın çıplaklığı nasıl görünmez olduğunu yaptığınız yorumla benim tezimi daha da doğrulamış oldunuz. Ben de işte tam bundan bahsediyordum.
Cumhuriyet olgusu kılık kıyafetle sınırlı bir zihniyetin, Cumhuriyeti anlayabilmesi ve özümsemesi ne yazık ki, mümkün değildir. Bu kadar dar açıya sıkışmış bir zihniyetle, toplum olarak bağımsızlıktan söz edebilmemiz ya da çağdaş bir medeniyete sahip olabilmemiz imkansız hale geliyor.
Çok merak ediyorum! Yazıda sorduğum sorulara cevabınız var mı? Siz biliyor musunuz? Biz niye, ülke olarak elimizdeki imkanları kullanamıyoruz? Niye petrolumuzu, madenlerimizi kullanamıyoruz? Niye zengin petrol sınırlarımız Yahudilere teslim ediliyor? Niye tarımımız, hayvancılığımız durdu? Niye Ergenekon davası toplumun gözüne sokulurken,Deniz Feneri davası toplumdan gizlenir? Hiç düşündünüz mü bunları?
Bütün bunları bir kenara bırakıp, toplumsal bütünlüğü, birliği bozmak için oluşturulmuş, sadece siyasi bir zihniyeti temsil etmek için insanlara giydirilen üniformayı (Türbanı) bir yaşam biçimi olarak sunulmasının altında yatan gerçekleri görememek ve hayatın tek anlamı bundan ibaret olarak algılatılan bu sahte inanç tezahürüne alet olmaktır çıplaklık. Benim bahsettiğim çıplaklık, vücut çıplaklığı değil, zihinsel yani, beyinsel çıplaklıktır. Cumhuriyeti iyi giyinmek diye tanımlayan bir zihniyet tarafından ele geçirilmiş bu gruba ve kafasını kuma gömüp, bu gerçekleri göz ardı eden herkese diyorum "Kral çıplak" diye..
Olan biteni bir sorun olarak saptamak ve sorgulamak, sahip olunan bilinç ve bilgiyle doğru orantılıdır. Bilincin yeterince açık olmadığı ve bilgiyle desteklenmediği ortamlarda, herhangi bir olup bitenin sorun olarak kavranması mümkün değildir. Çünkü böyle bir ortamda kişi, çıplak ve savunmasız haliyle birey olma bilincini olusturamıyor; zaten oluşturmasına da izin verilmiyor. Küçük yaştan itibaren grup psikolojisiyle hareket etmesi ve kişisel görüşleri üzerindan değil, grubun görüşleri üzerinden yaşam modelini tercih etmek zorunda kalıyor. Aynı zamanda ekonomik olarak şu ya da bu yapıya bağımlı kılınan insanlara sözde kimliksel özelliklerini yaşamaları ve hatta o kimliksel özellikleriyle toplumsal/kamusal hayata katılmaları gerektiği düşüncesi aşılanarak, bu durum sanki bir armağan- tersinden bakıldığında ise bir bedel ödeme olarak insanlara sunulmaktadır. Buradaki temel problem, bilincin kapalı ya da dar olması sebebiyle inanların kendilerini bireysel özne olarak kuramadıkları yani, değer yaratan kişi olarak göremedikleri, kendilerini yurttaş olarak algıyamadıkları bir ortamda, sadece araç olarak kullanıldıklarını görememesi, bir takım çıkar peşinden koşan kişilerce çok çabuk ele geçiriliyor olması ve kişinin bilinci bu kişilerce şekillendiriliyor olmasıdır. Sonra da kişi bunu, kendi bilinci yada düşüncesi zannediyor olmasıdır. Kişiye, kendi görüşlerinin oluşmasına veya oluşsa bile bunu dile getirmesine olanak tanımayan, sadece önüne konan kalıplar üzerinden yaşam şeklini oluşturmasına imkan sağlayan bir rejime Cumhuriyet denilmiyor zaten.. Bu toplumsal köleleri oluşturan yaşam modeline monarşi (sömürgecilik) deniliyor.Bu yüzden yıllarca emperyalizmi (sömürgeciliği) en iyi şekilde sahiplenmiş ve yaşatmış Osmanlıya bu kadar sahip çıkılıyor ve özendiriliyor. Aynı zihniyeti yeniden empoze etmeye çalışıyorlar.
Cumhuriyet, bireysel kimliklerin oluşturulduğu yani, yurttaşlık bilinciyle, kişinin özgür iradesiyle oluşmuş düşünceleriyle toplumsal/kamusal hayatın içinde yer aldığı,insan olarak değer yaratma olgusuyla yönetim şekline dahil olduğu, insan bilincinin yükseltilerek, demokratik bir anlayısın, zihniyetin oluşturulmaya çalışılmasıyla, bireyin hak ve özgürlerini anayasal düzenlemelerle koruyan ve kollayan bir yönetim şeklidir.
Yorumlar
Sayın KÜTÜKOĞLU
Herkes gördüğünü, duyduğunu ya da okuduğunu nasıl anlamak istiyorsa,işine nasıl geliyorsa, öyle anlamak istiyor. Sizin yorumunuz da buna çok güzel örnek teşkil ediyor. Yani, Kralın çıplaklığı nasıl görünmez olduğunu yaptığınız yorumla benim tezimi daha da doğrulamış oldunuz. Ben de işte tam bundan bahsediyordum.
Cumhuriyet olgusu kılık kıyafetle sınırlı bir zihniyetin, Cumhuriyeti anlayabilmesi ve özümsemesi ne yazık ki, mümkün değildir. Bu kadar dar açıya sıkışmış bir zihniyetle, toplum olarak bağımsızlıktan söz edebilmemiz ya da çağdaş bir medeniyete sahip olabilmemiz imkansız hale geliyor.
Çok merak ediyorum! Yazıda sorduğum sorulara cevabınız var mı? Siz biliyor musunuz? Biz niye, ülke olarak elimizdeki imkanları kullanamıyoruz? Niye petrolumuzu, madenlerimizi kullanamıyoruz? Niye zengin petrol sınırlarımız Yahudilere teslim ediliyor? Niye tarımımız, hayvancılığımız durdu? Niye Ergenekon davası toplumun gözüne sokulurken,Deniz Feneri davası toplumdan gizlenir? Hiç düşündünüz mü bunları?
Bütün bunları bir kenara bırakıp, toplumsal bütünlüğü, birliği bozmak için oluşturulmuş, sadece siyasi bir zihniyeti temsil etmek için insanlara giydirilen üniformayı (Türbanı) bir yaşam biçimi olarak sunulmasının altında yatan gerçekleri görememek ve hayatın tek anlamı bundan ibaret olarak algılatılan bu sahte inanç tezahürüne alet olmaktır çıplaklık. Benim bahsettiğim çıplaklık, vücut çıplaklığı değil, zihinsel yani, beyinsel çıplaklıktır. Cumhuriyeti iyi giyinmek diye tanımlayan bir zihniyet tarafından ele geçirilmiş bu gruba ve kafasını kuma gömüp, bu gerçekleri göz ardı eden herkese diyorum "Kral çıplak" diye..
Olan biteni bir sorun olarak saptamak ve sorgulamak, sahip olunan bilinç ve bilgiyle doğru orantılıdır. Bilincin yeterince açık olmadığı ve bilgiyle desteklenmediği ortamlarda, herhangi bir olup bitenin sorun olarak kavranması mümkün değildir. Çünkü böyle bir ortamda kişi, çıplak ve savunmasız haliyle birey olma bilincini olusturamıyor; zaten oluşturmasına da izin verilmiyor. Küçük yaştan itibaren grup psikolojisiyle hareket etmesi ve kişisel görüşleri üzerindan değil, grubun görüşleri üzerinden yaşam modelini tercih etmek zorunda kalıyor. Aynı zamanda ekonomik olarak şu ya da bu yapıya bağımlı kılınan insanlara sözde kimliksel özelliklerini yaşamaları ve hatta o kimliksel özellikleriyle toplumsal/kamusal hayata katılmaları gerektiği düşüncesi aşılanarak, bu durum sanki bir armağan- tersinden bakıldığında ise bir bedel ödeme olarak insanlara sunulmaktadır. Buradaki temel problem, bilincin kapalı ya da dar olması sebebiyle inanların kendilerini bireysel özne olarak kuramadıkları yani, değer yaratan kişi olarak göremedikleri, kendilerini yurttaş olarak algıyamadıkları bir ortamda, sadece araç olarak kullanıldıklarını görememesi, bir takım çıkar peşinden koşan kişilerce çok çabuk ele geçiriliyor olması ve kişinin bilinci bu kişilerce şekillendiriliyor olmasıdır. Sonra da kişi bunu, kendi bilinci yada düşüncesi zannediyor olmasıdır. Kişiye, kendi görüşlerinin oluşmasına veya oluşsa bile bunu dile getirmesine olanak tanımayan, sadece önüne konan kalıplar üzerinden yaşam şeklini oluşturmasına imkan sağlayan bir rejime Cumhuriyet denilmiyor zaten.. Bu toplumsal köleleri oluşturan yaşam modeline monarşi (sömürgecilik) deniliyor.Bu yüzden yıllarca emperyalizmi (sömürgeciliği) en iyi şekilde sahiplenmiş ve yaşatmış Osmanlıya bu kadar sahip çıkılıyor ve özendiriliyor. Aynı zihniyeti yeniden empoze etmeye çalışıyorlar.
Cumhuriyet, bireysel kimliklerin oluşturulduğu yani, yurttaşlık bilinciyle, kişinin özgür iradesiyle oluşmuş düşünceleriyle toplumsal/kamusal hayatın içinde yer aldığı,insan olarak değer yaratma olgusuyla yönetim şekline dahil olduğu, insan bilincinin yükseltilerek, demokratik bir anlayısın, zihniyetin oluşturulmaya çalışılmasıyla, bireyin hak ve özgürlerini anayasal düzenlemelerle koruyan ve kollayan bir yönetim şeklidir.
Ne anlatmaya çalıştığımı anlamanız ümidiyle..