Bağlantılar:
[1] https://politikadergisi.com/pd-uye/vedat-kocal
[2] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/bilimkuramsal
[3] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/eko-politik
[4] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/guncel
[5] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/ic-siyasa
[6] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/tarih
[7] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/teror
[8] https://politikadergisi.com/category/icerik-kategorileri/toplumsal
Yorumlar
Kürt siyasetinde hedef değil taktik değişmiştir
Sayın Vedat Koçal, bu makalesi için çok büyük emek vermiş, yoğun araştırma yapmış. Eline sağlık. Eğer kendisi izin verirse ben bu uzun yazısını bir iki cümlede özetlemeye çalışacağım:
Kürt siyaseti değişti, evrimleşti. Eskiden 'Bağımsız Kürt Devleti’ni amaçlayan hatta 'Sosyalist' olan Kürt Siyaseti artık T.C.nin bütünlüğü içinde demokratikleşme mücadelesi veriyor ve hedefini kültürel taleplere indirgiyor. Kürt Siyasetinin evrimini ise Vedat Koçal Kürtlerin kapitalistleşmesine, dolayısı ile Kapitalist Türkiye ve dünya ile uyum içine girmesine bağlamış.
Ancak Sayın Vedat Koçal yanılıyor. Bir kere PKK hiç bir zaman Sosyalist olmamıştır. Çünkü sosyalizm, hele bilimsel sosyalizm işçi sınıfı hareketinin toplumsal hedefidir. PKK kurucuları olan Apo ve arkadaşları sadece Marksizm’den düşünsel ve kuramsal olarak etkilenmiş pratikte ise başlangıçta Mao'nun kır gerillası yöntemini Türkiye'ye Doğu illerinde uygulamaya çalışmışlardır. Gelişimi uzun hikâye ama sonradan Kürt milliyetçi hareketinin terör örgütü kimliğini kazanmıştır. Kısaca PKK'nın işçi sınıfı ile yakından uzaktan hiç bir ilişkisi olmamıştır.
Hatta PKK gerçek anlamda bir burjuva demokratı dahi olamamıştır. Siyasette insanlık dışı ve demokrasinin tam zıttı terörü kullanması bir yana, bölgenin en gerici feodal toprak ağalarıyla dahi işbirliği yapmaktadır. Örneğin 1979 yılında Şanlı Urfa’nın “Siverek-Hirvan” beldesinde zamanın Ecevit Hükümetinin istimlak üzerinden toprakları ağalardan satın alıp topraksız köylülere toprak dağıtmaya çalıştığında, büyük toprak sahibi ağanın silahlı adamlarıyla jandarma arasında çatışma çıkmış, PKK bu çatışmalarda fiilen ağanın tarafında yer almıştır.
Kürtler günümüzde Türkiye, Irak, Suriye ve İran gibi dört değişik ulus devlette yaşamaktadırlar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olduğu gibi diğer üç ulus devlette de Kürtler henüz kapitalist üretim biçiminde değil, büyük çoğunlukla feodal, büyük toprak ağalığına dayanan aşiret ve cemaat düzeninde yaşamaktadırlar. Kürt emekçilerinin büyük bir bölümü "MARABA" olarak henüz siyasi ve hukuki olarak özgür değil, ağa ve aşiretin yarı kölesidirler. PKK Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun geri kalmışlığını, 1925 Şark Islahat Planı’nı ve 1980-1991 arası askerî faşist rejim tarafından “Kürt” yurttaşlarına uygulanan antidemokratik kültürel baskıları sürekli istismar etmiş, bugün de bu istismarları devam etmektedir.
PKK’nın ileri sürdüğü talepler, ne antiemperyalist, ne antikapitalist ve ne de anti feodal bir içerik taşımaktadırlar. Talepler kültürel içerikli de değildir. Türkiye’de Kürtçenin yasaklanması gibi ilkel kültürel baskılar artık çözülmüştür. Ancak Kürt siyasetinin talepleri buz gibi SİYASİ taleplerdir ve özünde Ankara burjuva hükümetinden iktidar paylaşımı isteyen, gelecekteki “bağımsız” Kürt devletinin temellerini bizzat Türk devletine attıran talepleridir. Bilindiği gibi bunlar, “Türk ulusal” kimliğinin anayasadan çıkarılması veya “Kürt” kimliğinin resmen tanınması, “Ana dilde Eğitim” ve Kürt yurttaşların yoğun yaşadığı bölgelerin "Özerkliği"dir. Bu taleplerin gerçekleşmesi, Bağımsız Kürt devletinin gerçekleşmesinin ilk aşamasıdır.
Genel olarak “Bağımsız” bir devletin kurulmasının temel önkoşulu, devlet oluşturacak toplumun görece bağımsız ve kendi kendine yeterli hale gelmiş olmasıdır. Bunlar görece bağımsız yeterli bir ekonomi, sınırları belli bir coğrafya, dil ve kültür birliği ve siyasi olarak ta o topluluğun büyük çoğunluğunun ortak bir devlet çatısı altında yaşama iradesidir.
Ortadoğu ve Mezopotamya’daki Kürtler için henüz bu şartlar oluşmamıştır. Çünkü Kürt topluluğu dört farklı ulus devlette dağınık yaşamaktadır. Kürtçe dili insanları bir araya toplayacak kadar henüz gelişmemiştir. Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde ekonomi, ister kapitalist olsun ister feodal, yaşadıkları ülkelerin bir parçası olarak gelişmiştir.
Görüldüğü gibi Kürt siyaseti ana hedefi olan “Bağımsız Kürdistan” yaratma hedefinden hiç vaz geçmemiştir. Değişen sadece bu amacı gerçekleştirmede oldukça daha “akıllı ve gerçekçi” bir politika izlemesidir. Dolayısı ile zaman zaman milliyetçi Kürt siyasileri “Biz bölünmek istemiyoruz!” veya “Çözüm üniter devlet içinde olacak” gibi söylemleri sık sık ortaya atıyorlarsa bu sadece taktikseldir. Yanlışta değildir. Çünkü henüz bağımsızlığın zamanı gelmemiştir. Bu taktik, bağımsız bir Kürt devletinin henüz olgunlaşmamış ön koşullarını emperyalizme bağımlı dolayısı ile şantaja karşı duyarlı bir Türkiye’ye emperyalizmin baskısı ve şantajı altında bizzat yaptırma taktiğidir. Terör sadece Türkiye’yi buna zorlayan vurucu ve yıpratıcı ek bir silahtır.
Kısaca Kürt siyaseti hiçbir zaman milliyetçi hedefinden vaz geçmemiştir. Değişen sadece amaca ulaşmadaki yöntem ve araçlardır. Kürt siyaseti bu hedefte emperyalizmle iş ve çıkar birliği içindedir. Çünkü emperyalizm de Kürtlerin milliyetçi hareketinin yardımıyla Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi Ortadoğu ve Mezopotamya devletlerini bölüp parçalamanın peşindedir. Bilindiği gibi emperyalizm kendisi için yaşamsal önem taşıyan bu bölgeyi tamamen kendi kontrolü altına almak istemekte, bu nedenle bölgedeki güçlü bölgesel devletleri parçalayarak küçültmeğe uğraşmakta, siyasi sınırları değiştirmektedir (BOP).
Sayın Vedat Koçal’ın, ana hedefi değişmeyen bir politikanın “değişmiş” varsayımı ile tarihi materyalist temelini ve toplumsal alt yapısını açıklamaya çalışması böylelikle ne yazık ki havada kalmaktadır. Ama emeği ve çabası büyük olmuş. Emeğinin en azından bir tartışma ile konun daha da aydınlanmasına büyük katkıları olacağından eminim.