"Kurtuluş Savaşı Ütopyası" başlıklı yazınızı büyük bir ilgi ve heyecanla okudum. Yazınızda ülkemizin süratle kritik bir sürece girdiğine değindiğiniz gibi, buna karşı çareler üzerinde de değişik fikirler üretmeye çalıyorsunuz. Yazınızda ülkemizin içinde bulunduğu bu durumdan dolayı duyduğunuz endişeyi, üzüntüyü, fakat diğer taraftan kurtuluş umudunu, heyecanını da aynen yansıtmışsınız.
Yazına küçük bir katkı olması için ben de yazınızın konusu ile ilgili bazı fikirlerimi aktarmaya çalışacağım.
Sizinle ülkemizdeki kritik gelişmeler konusunda hemen hemen aynı düşüncedeyim. Ülkemizde AKP ile on yıldır iktidarda olan GERİCİLİK emperyalizme yaslanarak Atatürkçü Cumhuriyeti tasfiye eden "Karşı devrim" sürecinde epey mesafe kat etmiştir. AKP yönetimindeki "Gericilik" aynı zamanda BÖLÜCÜLÜĞEde çanak tutup, onun da işini kolaylaştırmaktadır.
Sizin de "Kısaca özetlersek; cahillik, yobazlık, terör, bölücülük, sömürücülük gibi temel başlıklarda konuyu toplayabiliriz." cümlesinde özetlediğiniz gibi halkımızın mücadele etmek zorunda olduğu bir dizi sorunu var. Ancak biz bu sorunların tümünü tek bir kavrama indirgeye biliriz: Emperyalizm!
Çünkü cahillik, yobazlık, terör, bölücülük, sömürücülük bunlar birer birer tetikçi iken bütün bunların azmettiricisi emperyalizmdir. Yani ana düşmanımız emperyalizmdir. Emperyalizmi yendik mi, ondan bağımsızlaştık mı sorunlar yarı yarıya çözülmüş olacaktır!
Biz bu iş 90 sene önce en kötü ve zor koşullarda başardık. Bugün çok daha iyi imkânlarımız var!
Siz makalenizde "Dünya konjonktürü içinde gelişen olaylara baktığımızda, bu konjonktürün içindeki jeopolitik konumumuz itibariyle bize kendi irademizle ülkemizi yönetme, sahip çıkma imkânı verilmeyeceğini bu arkadaşların anlaması gerekiyor." derken ülkemizin yönetilmesini emperyalizmin bize bırakmayacağını, yani başka bir deyimle sömürge olmaya mahkûm olduğumuzu anlatmaya çalışmışsınız. İşte bu noktada sizinle fikirlerimiz ayrılmaktadır.
Çünkü emperyalizm artık yükselişte değil çöküştedir! Avrupa Birliği devletleri borç batağında çırpınmaktadır. 14 trilyon dolar borcu olan AB içinde Yunanistan neredeyse iflas etmiş; İspanya ve İtalya ise bu bağlamda sıradadırlar.
ABD emperyalizmi de son on yılda Afganistan ve Irak işgalleri ve 2007/2008 büyük mali kriz nedeniyle 16 trilyon dolar borç içindedir. Beş senedir ekonomisi bir türlü toparlanamamıştır. Bütün bu nedenle emperyalizm taktik değiştirerek artık Büyük Ortadoğu Planlarının gerçekleştirilmesini kendi askeri gücü ile değil, AKP gibi veya Arap baharıyla iktidara "Müslüman Kardeşler" hareketi gibi taşeronlarına devretmiştir. Eğer ABD'nin yeterince gücü olsaydı, Irak'ta işgalci olan 150 bin kişilik askerini bölgeden çekmezdi.
Bu nesnel durum bize bir şeyler anlatmıyor mu?
Bence artık; ülkemizi ve Ortadoğu’yu kana bulayacak bir savaş veya iç savaşın olup olmamasının bütün sorumluluğu bize kalmıştır! Çünkü bölgede her gelişme artık bölgedeki dinamiklerin kendi inisiyatifine kalmıştır. Emperyalistler ancak bölgede taşeronları, ajanları, paralı askerleri vs. gibi işbirlikçileri sayesinde planlarını gerçekleştirebilmektedirler.
Halkımız aslında bu durumun farkındadır ve bizzat mücadelenin de içindedir. Her şehit cenaze töreni artık "bölücülüğe ve "gericiliğe" karşı bir siyasi miting olmuştur. İşçiler yer yer işletmelerinde direniştedirler. Günümüzde eksik olan bölgesel ve parça parça olan bu mücadelenin bir merkezden koordine edilmesidir.
Şimdi hepimiz için, özellikle Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençlik için acil olan görev, spontane yükselen bu halk hareketinin ve mücadelesinin birleştirilmesi ve AKP iktidarını devirip yerine ulusal demokratik bir yeni hükümetin kurulması için bir muhalefet merkezinin, sizin deyiminizle yeni bir "Kuva-i Milliye ( Milli Birliği)"nin oluşturulmasıdır!
İktidar değişiminin seçimle veya başka yöntemlerle olup olmaması konusu mutlaka tartışılmalıdır; fakat uygulaması daha sonraki iştir. İlk iş, merkezi bir muhalefet yaratmaktır! İlerici, yurtsever, demokrat olan herkes düşünce ve enerjilerini bu yöne yoğunlaştırmalıdır!
Yorumlar
Halkımız II. Kurtuluş Mücadelesine Hazırdır!
Saadet hanım,
"Kurtuluş Savaşı Ütopyası" başlıklı yazınızı büyük bir ilgi ve heyecanla okudum. Yazınızda ülkemizin süratle kritik bir sürece girdiğine değindiğiniz gibi, buna karşı çareler üzerinde de değişik fikirler üretmeye çalıyorsunuz. Yazınızda ülkemizin içinde bulunduğu bu durumdan dolayı duyduğunuz endişeyi, üzüntüyü, fakat diğer taraftan kurtuluş umudunu, heyecanını da aynen yansıtmışsınız.
Yazına küçük bir katkı olması için ben de yazınızın konusu ile ilgili bazı fikirlerimi aktarmaya çalışacağım.
Sizinle ülkemizdeki kritik gelişmeler konusunda hemen hemen aynı düşüncedeyim. Ülkemizde AKP ile on yıldır iktidarda olan GERİCİLİK emperyalizme yaslanarak Atatürkçü Cumhuriyeti tasfiye eden "Karşı devrim" sürecinde epey mesafe kat etmiştir. AKP yönetimindeki "Gericilik" aynı zamanda BÖLÜCÜLÜĞE de çanak tutup, onun da işini kolaylaştırmaktadır.
Sizin de "Kısaca özetlersek; cahillik, yobazlık, terör, bölücülük, sömürücülük gibi temel başlıklarda konuyu toplayabiliriz." cümlesinde özetlediğiniz gibi halkımızın mücadele etmek zorunda olduğu bir dizi sorunu var. Ancak biz bu sorunların tümünü tek bir kavrama indirgeye biliriz: Emperyalizm!
Çünkü cahillik, yobazlık, terör, bölücülük, sömürücülük bunlar birer birer tetikçi iken bütün bunların azmettiricisi emperyalizmdir. Yani ana düşmanımız emperyalizmdir. Emperyalizmi yendik mi, ondan bağımsızlaştık mı sorunlar yarı yarıya çözülmüş olacaktır!
Biz bu iş 90 sene önce en kötü ve zor koşullarda başardık. Bugün çok daha iyi imkânlarımız var!
Siz makalenizde "Dünya konjonktürü içinde gelişen olaylara baktığımızda, bu konjonktürün içindeki jeopolitik konumumuz itibariyle bize kendi irademizle ülkemizi yönetme, sahip çıkma imkânı verilmeyeceğini bu arkadaşların anlaması gerekiyor." derken ülkemizin yönetilmesini emperyalizmin bize bırakmayacağını, yani başka bir deyimle sömürge olmaya mahkûm olduğumuzu anlatmaya çalışmışsınız. İşte bu noktada sizinle fikirlerimiz ayrılmaktadır.
Çünkü emperyalizm artık yükselişte değil çöküştedir! Avrupa Birliği devletleri borç batağında çırpınmaktadır. 14 trilyon dolar borcu olan AB içinde Yunanistan neredeyse iflas etmiş; İspanya ve İtalya ise bu bağlamda sıradadırlar.
ABD emperyalizmi de son on yılda Afganistan ve Irak işgalleri ve 2007/2008 büyük mali kriz nedeniyle 16 trilyon dolar borç içindedir. Beş senedir ekonomisi bir türlü toparlanamamıştır. Bütün bu nedenle emperyalizm taktik değiştirerek artık Büyük Ortadoğu Planlarının gerçekleştirilmesini kendi askeri gücü ile değil, AKP gibi veya Arap baharıyla iktidara "Müslüman Kardeşler" hareketi gibi taşeronlarına devretmiştir. Eğer ABD'nin yeterince gücü olsaydı, Irak'ta işgalci olan 150 bin kişilik askerini bölgeden çekmezdi.
Bu nesnel durum bize bir şeyler anlatmıyor mu?
Bence artık; ülkemizi ve Ortadoğu’yu kana bulayacak bir savaş veya iç savaşın olup olmamasının bütün sorumluluğu bize kalmıştır! Çünkü bölgede her gelişme artık bölgedeki dinamiklerin kendi inisiyatifine kalmıştır. Emperyalistler ancak bölgede taşeronları, ajanları, paralı askerleri vs. gibi işbirlikçileri sayesinde planlarını gerçekleştirebilmektedirler.
Halkımız aslında bu durumun farkındadır ve bizzat mücadelenin de içindedir. Her şehit cenaze töreni artık "bölücülüğe ve "gericiliğe" karşı bir siyasi miting olmuştur. İşçiler yer yer işletmelerinde direniştedirler. Günümüzde eksik olan bölgesel ve parça parça olan bu mücadelenin bir merkezden koordine edilmesidir.
Şimdi hepimiz için, özellikle Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençlik için acil olan görev, spontane yükselen bu halk hareketinin ve mücadelesinin birleştirilmesi ve AKP iktidarını devirip yerine ulusal demokratik bir yeni hükümetin kurulması için bir muhalefet merkezinin, sizin deyiminizle yeni bir "Kuva-i Milliye ( Milli Birliği)"nin oluşturulmasıdır!
İktidar değişiminin seçimle veya başka yöntemlerle olup olmaması konusu mutlaka tartışılmalıdır; fakat uygulaması daha sonraki iştir. İlk iş, merkezi bir muhalefet yaratmaktır! İlerici, yurtsever, demokrat olan herkes düşünce ve enerjilerini bu yöne yoğunlaştırmalıdır!