Ana sayfa > Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (VII)
Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (VII)
İçeriği Yazan: Mehmet ÇAĞIRICI[1] Zaman: Cts, 29/06/2013 - 11:01
Yorumlar
Cengiz'e Yanıt
İçeriği Yazan: Mehmet ÇAĞIRICI Zaman: Paz, 28/07/2013 - 16:02
Sn. Cengiz'in yorumunu, tesadüfen bugün okudum. Dolayısı ile onun düşünceleriyle ilgili değerlendirmelerim biraz gecikti.
Sn. Cengiz kendi yorumuna; benim "Milli Demokratik Devrim” tezinden esinlendiğimi yazarak başlamış. Sn. Cengiz, daha sonra MDD konusunda bilgi vererek; bu tezin Türk sosyalist hareketine 70'li yıllarda Mihri Belli tarafından önerildiğinden; bu tezi, Mahir Çayan'ın da desteklediğinden söz ediyor. Ayrıca Sn. Cengiz; MDD programını, Marksist olan ve olmayan diye de ikiye ayırıyor.
Onun görüşüne göre çağımızda asıl çelişki, "proletarya-işbirlikçi tekelci kapitalizm arasındaki" çelişkidir; dolayısı ile “Proletaryanın devrimci mücadelesi de bu çelişki temelinde yükselmelidir.”
Bu düşüncenin Türkiye’ye uygulanması konusunda ise yorumcu “Dolayısıyla Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik koşuları itibariyle milli demokratik devrimi savunmamız hayati bir öneme sahiptir; ancak bunu yaparken çıkış noktası olarak marksizm-leninizmi temel almamız çok daha önemlidir”.
Sanırım, Sn. Cengiz’in yorumundaki temel düşünceleri bunlar.
Gelelim şimdi bu düşüncelerin değerlendirilmesine.
***
Bir defa Sn. Cengiz'in analiz yapma, yorumlama ve yargılama yöntemi bilimsel değil. Çünkü Sn. Cengiz’in çıkarımları, yani yargıları veya nihai fikirleri, dikkat ettim hep; ya başkalarının "tezlerine", ya "teorilerine" ya da " esinlenmelere" dayandırmaktadır.
Oysa bilimsel yöntemde her çıkarım, her yargı, somut veri ve donelerin analizinden elde edilen akılcı somut neticelerdir. Başka bir ifadeyle hiçbir sorunun bilimsel çözümü, asla o sorunun kaynağından kopuk olamaz. Örneğin Aritmetikte 2+2=4’tür. Bu problemde 4, sonuçtur. Ancak bu sonuç,2 ile 2’nin toplanmasına bağlı bir sonuçtur. Yoksa Ahmet 4 diyor diye veya Mehmet te dört dedi diye dört değildir! Bilmem anlata bildim mi?
Şimdi gelelim bu bilimsel yöntemi, Milli Demokratik Devrim (MDD) bağlamında kullanmaya.
Milli Demokratik Devrim (MDD), ülkemizin toplumsal gelişimi önünde duran, olması gereken bir siyasi-toplumsal programdır. Bu anlamda MDD’yi tez olarak adlandırabiliriz. Ancak bu program, bir devrimcinin canı böyle istedi veya onun görüşü böyle olduğu için değil, tam tersine Türkiye’nin içinde bulunduğu somut durumun ülkemizin gelişmesi ve ilerlemesi açısından bir çözüm olmasını gerektiren bir programdır. Aritmetik örneğimizde olduğu gibi MDD bir 4’tür. Ancak çözüm olarak bu 4’ün bir de sorun olan yönü var. Sorun yönünü de yine aritmetik örneği ile açıklamaya çalışırsak (2 + 2) sorusu ülkemiz Türkiye için
Toplama işleminde birinci (2), Türkiye’nin somut ve reel olarak emperyalizme bağımlı olması
Toplama işleminde ikinci (2) ise ülkemizde demokrasinin tamamen çarpık veya deform olmuş olmasıdır.
Emperyalizme bağımlılık, bir milli(ulusal) sorundur. Genel anlamda emperyalizm ile Türkiye arasında ki bu ulusal sorunun temeli sınıfsaldır. Çünkü emperyalizm olgusu zaten, emperyalist ülkelere egemen olan tekelci burjuvazinin toplumsal nedensellik ve zorunluluğa dayanan bir düşünce ve davranış biçimidir.
Öte yandan Türkiye, henüz M. Kemal Atatürk’ün başlattığı Demokratik Devrimlerini tamamlayamadan yeniden emperyalizme bağımlı hale gelmiştir. Özellikle M. Kemal Atatürk’ün çok istediği halde ömrünün vefa edipte uygulamadığı Toprak Reformu Türkiye’nin önünde duran en büyük bir demokratik devrimidir. Günümüzde “Kürt Sorunu” denen sorunun kaynağı, halen orta çağdan kalan bu derebeyi toprak ağalığının, aşiret ve cemaatlerin bir eseridir.
Özetle emperyalizme bağımlılık nedeniyle henüz ulusal demokratik devrimlerini tamamlayamayan ülkelerde genel geçerli bir devrimci toplumsal ilerleme ve gelişme programı, zaten Marksist anlamda bilimsel bir çözümdür. Buna karşılık; Perinçek’in MDD tezi Marksist değil, Mihri Belli ’nin veya M. Çayan’ın MDD tezi daha Marksist gibi saçma kıyaslamalar, kafa ve kavram kargaşasından başka anlam taşımaz!
Sn. Cengiz, MDD düşüncelerinin ülkemizde yayılması ile ilgili tarihi konusunda da yanılmaktadır.
MDD düşünceleri, Türkiye’de ilk defa 1952 yılında Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle o zamanlar bir sosyalist devlet olan Macaristan’ın başkenti Budapeşte Radyosunda Nazım Hikmet tarafından Radyo konuşmalarında dile getirilmiştir. Daha sonra Milli Demokratik Devrim düşüncesi, 1954 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı tarafından kurulan Vatan Partisi'nin programını oluşturmuştur.
Mihri belli, TİP üyesi olduğu yıllarda (1960-1970) yazı yazdığı “Türk Solu” ve “Aydınlık Sosyalist Dergi” yayın organlarında ve değişik konferanslarında zaten çoktan şekillenmiş olan MDD tezini, o zamanlar sadece güncelleştirmiştir.
Sn. Cengiz, emperyalizm ile çevre ülkeler arasındaki ilişkileri, “ezen-ezilen ulus” kategorisine indirgeyerek asıl hatayı kendisi yapmaktadır. Çünkü bu kategorileştirme tarzı; uluslararası karmaşık ilişkileri, sanki iki ulus (ezen ve ezilen) arasında imiş gibi yanıltan bir değerlendirme kalıbına sokmaktadır. Oysa gerçek ve somut dünyamızda emperyalizm-kapitalizm bir dünya sistemidir. Bu sistem içinde emperyalist merkez ülkeler (ABD, AB) ve çeşitli kategorilerle tasnif edilebilecek, yarı veya yeni sömürge veya bağımlı ülkelerden oluşan heterojen bir sistemdir. (Örneğin Türkiye’nin, hem ABD ve hem de AB ile bağımlılık karakteri taşıyan ilişkileri vardır).
Çağımızın çelişkilerini de kategorize edersek eğer, bu çelişkiler de üç alanda toplanabilir:
Emperyalizm ile çevre ulus devletlerarası çelişki,
Kapitalist ülkelerdeki emek-sermaye çelişkisi,
Emperyalist merkez ülkeler arası çelişkiler. (AB ve ABD arası çıkar çelişkileri)
Küresel çapta ana çelişki, Emperyalizm ile çevre ulus devletlerarasındaki çelişkidir; çünkü insanlığın toplumsal ilerleme ve gelişimindeki anagerici güç, emperyalizmdir.
Emperyalizme bağımlı, yeni veya yarı sömürge ülkelerin emperyalizme olan çıkar çelişkileri, ulusaldır! Dikkat; bu çelişkideki “ulusal” kavramı da sınıfsallık niteliği taşımaktadırlar! Ulusal demek; sadece işçi sınıfı veya diğer emekçiler değil, aynı zamanda o ülkenin yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerinin de emperyalizm tarafından, yani ulus olarak sömürülmesi ve ulus olarak toplumsal gelişimin önünün emperyalizm tarafından kesilmesi demektir. Kısaca, ulusal demek sınıfsal koalisyon demektir. Ulus kavramının içinde de en devrimci, en dinamik sosyal sınıf olarak yine işçi sınıfı yerini almaktadır.
Unutmayalım; “çıkış noktası olarak Marksizm-Leninizm’i temel almamız” bilimsel bir yöntem olan Marksizm’e ve Leninizm’e aykırıdır! Çünkü Marksizm-Leninizm, bir bilimdir! Her bilimde olduğu gibi Marksizm-Leninizm’ de de her analizin çıkış noktası, sadece ve sadece somut veriler ve donelerdir. Bir analizde Marksizm-Leninizm’in rolü ise sadece ve sadece; somut veriler ve donelerden hareket eden bu çıkış noktasından itibaren takip edilecek yolu ve yönü sapıtmamak için kullanılan akılcı bir kılavuzdur. Yani Marksizm-Leninizm, çıkış noktası değil, pusuladır.
Türkiye gibi emperyalizme bağımlı, demokratik devrimlerini tamamlayamamış uluslar açısından; emperyalizme karşı mücadele, sadece ve sadece, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçilerin ve de işbirlikçi olmayan yurt sever diğer antiemperyalist güçlerin ortaklığı ile başarılabilecek bir ulusal sorunudur. Türkiye, antiemperyalist bu mücadeleyi 90 yıl önce başarmıştır; bu gün de başaracak güce ve iradeye sahiptir!
Yorumlar
Cengiz'e Yanıt
Sn. Cengiz'in yorumunu, tesadüfen bugün okudum. Dolayısı ile onun düşünceleriyle ilgili değerlendirmelerim biraz gecikti.
Sn. Cengiz kendi yorumuna; benim "Milli Demokratik Devrim” tezinden esinlendiğimi yazarak başlamış. Sn. Cengiz, daha sonra MDD konusunda bilgi vererek; bu tezin Türk sosyalist hareketine 70'li yıllarda Mihri Belli tarafından önerildiğinden; bu tezi, Mahir Çayan'ın da desteklediğinden söz ediyor. Ayrıca Sn. Cengiz; MDD programını, Marksist olan ve olmayan diye de ikiye ayırıyor.
Onun görüşüne göre çağımızda asıl çelişki, "proletarya-işbirlikçi tekelci kapitalizm arasındaki" çelişkidir; dolayısı ile “Proletaryanın devrimci mücadelesi de bu çelişki temelinde yükselmelidir.”
Bu düşüncenin Türkiye’ye uygulanması konusunda ise yorumcu “Dolayısıyla Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik koşuları itibariyle milli demokratik devrimi savunmamız hayati bir öneme sahiptir; ancak bunu yaparken çıkış noktası olarak marksizm-leninizmi temel almamız çok daha önemlidir”.
Sanırım, Sn. Cengiz’in yorumundaki temel düşünceleri bunlar.
Gelelim şimdi bu düşüncelerin değerlendirilmesine.
***
Bir defa Sn. Cengiz'in analiz yapma, yorumlama ve yargılama yöntemi bilimsel değil. Çünkü Sn. Cengiz’in çıkarımları, yani yargıları veya nihai fikirleri, dikkat ettim hep; ya başkalarının "tezlerine", ya "teorilerine" ya da " esinlenmelere" dayandırmaktadır.
Oysa bilimsel yöntemde her çıkarım, her yargı, somut veri ve donelerin analizinden elde edilen akılcı somut neticelerdir. Başka bir ifadeyle hiçbir sorunun bilimsel çözümü, asla o sorunun kaynağından kopuk olamaz. Örneğin Aritmetikte 2+2=4’tür. Bu problemde 4, sonuçtur. Ancak bu sonuç,2 ile 2’nin toplanmasına bağlı bir sonuçtur. Yoksa Ahmet 4 diyor diye veya Mehmet te dört dedi diye dört değildir! Bilmem anlata bildim mi?
Şimdi gelelim bu bilimsel yöntemi, Milli Demokratik Devrim (MDD) bağlamında kullanmaya.
Milli Demokratik Devrim (MDD), ülkemizin toplumsal gelişimi önünde duran, olması gereken bir siyasi-toplumsal programdır. Bu anlamda MDD’yi tez olarak adlandırabiliriz. Ancak bu program, bir devrimcinin canı böyle istedi veya onun görüşü böyle olduğu için değil, tam tersine Türkiye’nin içinde bulunduğu somut durumun ülkemizin gelişmesi ve ilerlemesi açısından bir çözüm olmasını gerektiren bir programdır. Aritmetik örneğimizde olduğu gibi MDD bir 4’tür. Ancak çözüm olarak bu 4’ün bir de sorun olan yönü var. Sorun yönünü de yine aritmetik örneği ile açıklamaya çalışırsak (2 + 2) sorusu ülkemiz Türkiye için
Emperyalizme bağımlılık, bir milli(ulusal) sorundur. Genel anlamda emperyalizm ile Türkiye arasında ki bu ulusal sorunun temeli sınıfsaldır. Çünkü emperyalizm olgusu zaten, emperyalist ülkelere egemen olan tekelci burjuvazinin toplumsal nedensellik ve zorunluluğa dayanan bir düşünce ve davranış biçimidir.
Öte yandan Türkiye, henüz M. Kemal Atatürk’ün başlattığı Demokratik Devrimlerini tamamlayamadan yeniden emperyalizme bağımlı hale gelmiştir. Özellikle M. Kemal Atatürk’ün çok istediği halde ömrünün vefa edipte uygulamadığı Toprak Reformu Türkiye’nin önünde duran en büyük bir demokratik devrimidir. Günümüzde “Kürt Sorunu” denen sorunun kaynağı, halen orta çağdan kalan bu derebeyi toprak ağalığının, aşiret ve cemaatlerin bir eseridir.
Özetle emperyalizme bağımlılık nedeniyle henüz ulusal demokratik devrimlerini tamamlayamayan ülkelerde genel geçerli bir devrimci toplumsal ilerleme ve gelişme programı, zaten Marksist anlamda bilimsel bir çözümdür. Buna karşılık; Perinçek’in MDD tezi Marksist değil, Mihri Belli ’nin veya M. Çayan’ın MDD tezi daha Marksist gibi saçma kıyaslamalar, kafa ve kavram kargaşasından başka anlam taşımaz!
Sn. Cengiz, MDD düşüncelerinin ülkemizde yayılması ile ilgili tarihi konusunda da yanılmaktadır.
MDD düşünceleri, Türkiye’de ilk defa 1952 yılında Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle o zamanlar bir sosyalist devlet olan Macaristan’ın başkenti Budapeşte Radyosunda Nazım Hikmet tarafından Radyo konuşmalarında dile getirilmiştir. Daha sonra Milli Demokratik Devrim düşüncesi, 1954 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı tarafından kurulan Vatan Partisi'nin programını oluşturmuştur.
Mihri belli, TİP üyesi olduğu yıllarda (1960-1970) yazı yazdığı “Türk Solu” ve “Aydınlık Sosyalist Dergi” yayın organlarında ve değişik konferanslarında zaten çoktan şekillenmiş olan MDD tezini, o zamanlar sadece güncelleştirmiştir.
Sn. Cengiz, emperyalizm ile çevre ülkeler arasındaki ilişkileri, “ezen-ezilen ulus” kategorisine indirgeyerek asıl hatayı kendisi yapmaktadır. Çünkü bu kategorileştirme tarzı; uluslararası karmaşık ilişkileri, sanki iki ulus (ezen ve ezilen) arasında imiş gibi yanıltan bir değerlendirme kalıbına sokmaktadır. Oysa gerçek ve somut dünyamızda emperyalizm-kapitalizm bir dünya sistemidir. Bu sistem içinde emperyalist merkez ülkeler (ABD, AB) ve çeşitli kategorilerle tasnif edilebilecek, yarı veya yeni sömürge veya bağımlı ülkelerden oluşan heterojen bir sistemdir. (Örneğin Türkiye’nin, hem ABD ve hem de AB ile bağımlılık karakteri taşıyan ilişkileri vardır).
Çağımızın çelişkilerini de kategorize edersek eğer, bu çelişkiler de üç alanda toplanabilir:
Küresel çapta ana çelişki, Emperyalizm ile çevre ulus devletlerarasındaki çelişkidir; çünkü insanlığın toplumsal ilerleme ve gelişimindeki ana gerici güç, emperyalizmdir.
Emperyalizme bağımlı, yeni veya yarı sömürge ülkelerin emperyalizme olan çıkar çelişkileri, ulusaldır! Dikkat; bu çelişkideki “ulusal” kavramı da sınıfsallık niteliği taşımaktadırlar! Ulusal demek; sadece işçi sınıfı veya diğer emekçiler değil, aynı zamanda o ülkenin yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerinin de emperyalizm tarafından, yani ulus olarak sömürülmesi ve ulus olarak toplumsal gelişimin önünün emperyalizm tarafından kesilmesi demektir. Kısaca, ulusal demek sınıfsal koalisyon demektir. Ulus kavramının içinde de en devrimci, en dinamik sosyal sınıf olarak yine işçi sınıfı yerini almaktadır.
Unutmayalım; “çıkış noktası olarak Marksizm-Leninizm’i temel almamız” bilimsel bir yöntem olan Marksizm’e ve Leninizm’e aykırıdır! Çünkü Marksizm-Leninizm, bir bilimdir! Her bilimde olduğu gibi Marksizm-Leninizm’ de de her analizin çıkış noktası, sadece ve sadece somut veriler ve donelerdir. Bir analizde Marksizm-Leninizm’in rolü ise sadece ve sadece; somut veriler ve donelerden hareket eden bu çıkış noktasından itibaren takip edilecek yolu ve yönü sapıtmamak için kullanılan akılcı bir kılavuzdur. Yani Marksizm-Leninizm, çıkış noktası değil, pusuladır.
Türkiye gibi emperyalizme bağımlı, demokratik devrimlerini tamamlayamamış uluslar açısından; emperyalizme karşı mücadele, sadece ve sadece, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçilerin ve de işbirlikçi olmayan yurt sever diğer antiemperyalist güçlerin ortaklığı ile başarılabilecek bir ulusal sorunudur. Türkiye, antiemperyalist bu mücadeleyi 90 yıl önce başarmıştır; bu gün de başaracak güce ve iradeye sahiptir!
Saygılarımla.