Politika Dergisi - Kaya Güvenç Mülakatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
PD Roportaj Ekibi: 
Melisa TEKELİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Melisa TEKELİ: Öncelikle Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Klasik bir soruyla başlayalım. Kaya Güvenç kimdir, kendini nasıl tanıtır? 

Kaya GÜVENÇ: Makine mühendisiyim. Hayatım; işle beraber yürüttüğüm emekçi sınıfların mücadelesi. Emekçi sınıfların mücadelesine daha çok teknik eleman hareketi üzerinden 1970 öncesi yıllarda sendikalarla, daha sonraki dönemlerde mühendis mimar odalarıyla katıldım. Bu mücadelenin içinde önemli iki dönem olduğunu düşünüyorum. Birisi 12 Mart dönemidir. 12 Mart döneminde siyaset yapan her genç gibi ben de bir süre Mamak'ta kaldım. İkinci dönem 2000'li yıllardır.2000'li yıllarda da TMMOB başkanlığım F tiplerine karşı ölüm oruçlarının olduğu bir döneme denk geldi. Arkasından ekonomik kriz yaşandı. O tarihte çok aktif olan Emek Platformu'nun sözcülüğünde çalışmalarımız oldu. Daha sonra ABD'nin Irak'a saldırısına karşı eylemler gerçekleştirdik. Geçmişe ne yapmışım diye baktığım zaman; hayatımı devam ettirecek düzeyde bir çalışmam olmuş ve emekçi sınıfların mücadelesine karınca kararınca ne katabildiysem onu katmışım.

M.T. : Sizi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmaya iten etkenler neler?

K.G. : Aslında benim aklımda Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmak gibi bir düşünce yoktu. Türkiye'de bir yıla kadar yayılabilecek bir süredir siyaset yeniden yapılandırılıyor, sağa çekilmeye çalışılıyor. Araya giren Haziran Direnişi iki şeye neden oldu.Birincisi, umudun yeşertti. İkincisi, kale gibi sağlam görünen iktidarın hiç de öyle olmadığı ve halkın tepkisinin büyümesiyle iktidarın sarsılabileceği hatta yerinden edilebileceği düşüncesini yayarak bir kırılmaya neden oldu. Aynı zamanda iktidar koalisyonu arasında da somut örneğini 17 Aralık ve sonrasında gördüğümüz bir çatlak yaşandı. Bu sağa kaydırma operasyonunda, yerel seçimlere yönelik olarak,beklemediğimiz düzeyde adaylar ortaya çıkmaya başladı. Orada artık ideolojiler, temel politikalar gibi etkenler ortadan kalktı. Artık adaylarda bir politik bakış arayışından ziyade kim kazanabilir arayışına girildi. Bu arayış aslında Türkiye'de politikanın sağa çekilmesi dediğimiz olayın da somut simgelerini çıkardı. Bu olaylar karşısında sosyalist solda AKP iktidarının bu üçlü seçim kulvarında mutlaka zayıflaştırılması ve iktidardan uzaklaştırılması gibi bir genel hedef vardı. İkincisi Ankara'da Melih Gökçek diye bir "fenomen" var. Fenomeni kesinlikle olumlu anlamda kullanmıyorum. Melih Gökçek'in artık gitmesi lazım çünkü AKP Türkiye çapında ne yapıyorsa onun iz düşümü Ankara'da yapılıyor ve her iki cepheden baktığımızda AKP zihniyetinin, uygulanan politikaların mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor. Ankara'da da sağcı adaylara mahkum edilme durumuyla karşı karşıya kaldık. Sosyalist sol her zaman seçim alanlarını kendini ifade etmek, halka kendi programlarını daha iyi anlatabilmek, insanlarda umut yaratabilmek, insanların geleceğe bakmalarını sağlamak için kullanır. Bunlar bir araya gelince önce daha fazla sayıda örgütün yer aldığı bir çalışma yapılmış,ben sadece bilgilendirildim. Daha sonra dört örgüt; Emekçi Hareket Partisi, Halk Evleri, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Türkiye Komünist Partisi ortak bir sol aday çıkarma konusunda bir irade belirlediler. Bunu bir demin konuştuğumuz olaylara işaret eden ve bu alanda bir çalışma yapılmasını öngören bir deklarasyonla belirttiler. Sonra bana böyle bir düşünceye katkıda bulunmak isteyip istemeyeceğimi sordular, ben de bir görev olarak kabul ettim. Dolayısıyla bir ekibin, kendime yabancı olmayan bir dünyanın, sosyalist solun, bir ekip elemanı olarak görevi üstlenmiş oldum.

M.T. :Sizce Ankara'nın şu andaki eksiklikleri, sorunları nelerdir?

K.G. :Ankara'da emeğiyle geçinen insanların ciddi sorunları var. Sorunları olmayanlar veya hayatından memnun olanlar sermaye kesimidir, dinci gericiliğin, sağ politikaların unsurlarıdır. Onlar açısından bir sorun yok, daha çok kâr peşinde koşuyorlar. Ama emeğiyle geçinenlerin sorunları anlatmakla bitmez. Çok genel olan bir sorun; işsizlikle başlayan ve işsizliğin doğal uzantısı olan yoksullaşmanın yaygınlaşmasıdır. AKP'nin ideolojik yapısı nedeniyle ve Ortadoğu'daki politikaların gereği olarak insanların günlük hayatına karışan, her bir adımda biraz daha geriye götüren, insanların sorgulamadan sadece kendilerine söylenenleri yapmasını isteyen karanlık bir dünya var. Dolayısıyla Ankara Türkiye'nin sorunlarını yaşıyor. Ankara'nın özeline geldiğimiz zaman bu temel sorunların yanı sıra, Türkiye çapındaki politikaların devamı olarak kent tahribatına, kentin metalaşmasına, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine ve özelleştirilmesine neden olan bir uygulamaya geçildi. Kararlı ve bütün bu alanlardaki değerleri, varlıkları sermayeye aktarmanın yollarını arayan temel bir yaklaşım var. Ankara'nın sorunlarından bir tanesi de herkesin bahsettiği trafik sorunudur. Trafik sorunu aslında Türkiye'nin bütün büyük kentlerinde var. Arkasında çok açık ve net bir şekilde yeni liberal politikalar yatıyor. Ankara'nın her yerinde yollar yapılıyor, bazıları bitti. Bu yollar yeşili mahvediyor, Atatürk Orman Çiftliği'nin ortasından kocaman bir bulvar geçiyor, Ankara'da kimse bu yollara eleştirel bakmıyor. Çünkü bu bir tercihtir. Siz kapitalizmi bir veri olarak alırsanız arabaların geçeceği yolları, otoparkları, benzin istasyonlarını yapmaya hizmet edecekseniz. Oysa Ankara'nın bu özel araçlarla ilgili konuda sadece bir yol sorunu yok, hava kirliliği de var. Ankara'da uzun yıllardan sonra ilk defa, tamamen trafiğe bağlı olarak gelişen ciddi bir hava kirliliği var. Kış aylarında trafiğin yanı sıra bir de kullanılan kalitesiz kömür olayı var ve bunu sosyal yardım diye dağıtıyorlar. Bir parantez açarak söyleyeyim. Kapitalizm yoksullaştırır. AKP hem yoksullaştırıyor, hem de yoksulluğu kullanıyor. Sosyal yardım adı altında karşı tarafta bir minnet duygusu, bağımlılık yaratıyor. Seçim alanlarında konuştuğumuz bazı insanlar var, bize "Bu iktidar giderse, Melih Gökçek giderse kömürüm verilmez" diyorlar.Temel insan hakları olan barınma, beslenme başka türlü kullanılıyor. Bütün bunlara baktığınızda aslında derinleşerek giden ve temelinde yeni liberal politikalara ve kapitalizme karşı bir tutum içinde misiniz yoksa onun gereğini mi yerine getiriyorsunuz şeklinde bir kutuplaşma ortaya çıkıyor. Bu kutuplaşmayı yok sayan siyaset yapmayacağım diyen bazı adaylar var. Aslında siyaset yapıyorlar. Biz siyaset yaptığımızı açıkça ifade ediyoruz. Çünkü biz bu sisteme muhalifiz, bu sistemde uygulanan yeni politikalara daha çok muhalifiz. Siyaset yapmak belden aşağı vurmak,insanların kişilikleriyle oynamak değildir. Siyaset dediğiniz herhangi bir birimde o birimdeki kaynakları kime tahsis edeceğinizdir. Ya sermayeye tahsis edersiniz ya da emekçi sınıflara. ODTÜ'deki yol olayı akıla da mantığa da vicdana da hukuka da sığmıyor. Karar alıyorsunuz, gece baskınlarıyla oradaki ağaçları söküyorsunuz,bir mahallenin ortasından otoyol geçiriyorsunuz. Ve bütün bunları neden yapıyorsunuz? Çünkü ilerde AVM var. Sorunlar sistemden, bu sistemin uygulayıcısı olan AKP iktidarından ve bu iktidarı Ankara'da uygulayan Melih Gökçek Belediyesinden kaynaklanıyor. Trafik, ısınma, hava kirliliği, sağlık sorunları, öğrencilerin yurt sorunları, ulaştırmada keyfi sorunlar. Ulaşımda ödüllendirme-cezalandırma ile kendisine oy veren kesimleri ödüllendirecek kadar sık otobüs koyup bunun dışında kalanları cezalandırmak gibi bir uygulama var. Tüm sorunların temelinde bir siyasi tercih vardır ve bu sorunları ortadan kaldıracak olan da politik bakıştır. Politik bakış günlük hayata müdahaleden arınmış bir üst düzey ideolojik tartışma değildir. İnsanların hayatına yöneliktir ve aslında esas siyaset de budur.

M.T. :Eğer belediye başkanı olarak seçilirseniz 5 yıl sonra nasıl bir Ankara göreceğiz? Ankara seçmeni 30 Mart'ta neden Kaya Güvenç'e oy vermelidir?

K.G. : Emekçi sınıfların bütün örgütleriyle görüşüyoruz. Sendikal örgütlerle, meslek örgütleriyle, demokratik kitle örgütleriyle. Geçen hafta bir ziyaretimizi Altı Nokta Körler Derneği'ne yaptık. Zaten bizim bildirgemizin engellilerle ilgili bölümünü o arkadaşlar kaleme almıştı. Sohbet ederken Hasan Tatar arkadaşımız duymadığımız bir söz söyledi:"Bizim için biz olmadan asla." Biz belediye dediğimiz zaman aklımızdaki belediye doğrudan doğruya halkın örgütlenmesi üzerine bir belediye olacaktır. Yani bir adım daha somutlaştırırsak en küçük birimlerden başlayarak halk meclisleri oluşturacağız. Belediyenin kararları oradan çıkacak, belediye yönetimi bir anlamda koordinasyon görevi yapacak. Herkes bir şeyler isteyebilecek ve öncelikler somut duruma göre, kimin daha çok ihtiyacı varsa ona göre saptanacak. Dolayısıyla 5 sene sonra insanlar şunu söyleyeceklerdir: "Ya biz belediyeyi başka bir şey zannediyorduk. Orada bir bina var kapısından girilmez, şikayet ettiğiniz zaman azarlanırsınız, bir talebiniz olursa cezalandırılırsınız. Meğer o aslında bizim yönetimimizmiş ve o bina da bizim binamızmış." Bunu hedefliyoruz. Bir arkadaşımız sohbet ederken başkanlığa gelirsen bizimle irtibatın kopmayacak mı, oraya geldikten sonra etrafınızı öyle bir çevirirler ki sizi bizden yalıtırlar dedi. Ben belediyeye tek başıma gitmeyeceğim, hep beraber görevi devralmaya gideceğiz.

Bu sistemden, bu düzenden, bugünkü uygulamalardan, politikalardan rahatsız olanlar, sağlıkçı arkadaşlarımızın deyimiyle bu düzenin bizi hasta ettiğinin farkında olanlar bize oy verecektir. 31 Mart'a seçim sonuçları kabaca alınmış olacaktır ve insanlar bu sefer bundan sonraki aşamaya, yani cumhurbaşkanlığı seçimlerine, daha sonra ise genel seçimlere bakacaklardır. Biz diyoruz ki gelin beraber yönetelim, öncelikleri beraber kararlaştıralım, uygulamalarımızı denetleyin. Böyle bir anlayışla geliyoruz. Sorunların ne olduğuna ilişkin pratikten doğrulanmış saptamalarımız var. Bunları hep beraber çözeceğimizi düşünüyoruz. Çünkü Ankara'nın gerektiği kadar kaynağı var, daha çok kaynak da yaratılabilir. Bütün mesele tercihinizi kimden yana kullanacağınız. Çelik Kafes yapıp ondan sonra yüz milyonlarca lirayı çöpe atabilirsiniz, giriş kapıları yapıp 25 milyon lirayı heba edebilirsiniz. 25 milyon lira bize ilk sorulduğu zaman çok basit bir hesap yaptık, bu parayla 2500 yüksek öğrenim öğrencisi arkadaşımızın kalabileceği yurtlar yaparız. Bütün bu olaylardan şikayeti olmayan insanlar bile şayet AKP iktidarından şikayetçilerse ve şayet AKP iktidarının bir karanlık olduğunu ve bu karanlıktan mutlaka aydınlığa çıkmamız gerektiğini düşünüyorlarsa biz şunu söylüyoruz: Bizim yönetimimizdeki bir belediye, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de genel seçimlerde de aynı politikaların ısrarlı takipçisi ve savunucusu olacaktır. Biz yine halkla, sorunları olan insanlarla beraber olacağız. Bizim yerimize gelecek olan herhangi birinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve genel seçimlerde bizim gibi aktif bir siyaset içinde ve halkla beraber olacağına açıkçası inanmıyoruz. Olurlarsa çok seviniriz ama dediğim gibi bu bir tercih meselesidir. Biz tercihimizi emekçi sınıflardan yana kullanıyoruz, onlar sermaye sınıfından yana kullanıyorlar. Bu nedenle bize oy vermelerinin hepimizin geleceği açısından daha iyi olacağını düşünüyoruz.


 

Melisa TEKELİ

melisa.tekeli@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.