İçeriği Yazan: Mehmet ÇAĞIRICI Zaman: Per, 08/12/2011 - 11:49
Birbirimizi iyi anlamamız için bazı ilkelerde anlaşmamız gerekir. Çünkü ilkeler, yorumların, değerlendirmelerin ana ölçütleridirler. Değerlendirme demek zaten olgu ve olayları belli ilke ve değerlere göre kıyaslamak demektir.
1) Birinci ilkemiz akıl ve mantıktır. Olayları yorumlarken kullandığımız mantık akla yatkın ve inandırıcı olmalıdır.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı veren ordunun NATO'ya girmesiyle bu özelliğini yitirdiğini söylüyorsunuz. Bu insan aklına ve mantığına pek uygun düşmemektedir. Çünkü NATO II. Dünya Savaşından sonra SSCB ve Doğu Avrupa'da yükselen sosyalist ülkelere karşı ABD emperyalizminin oluşturduğu bir askeri ortaklıktır. Basitce NATO antikomünist bir askeri işbirliğidir. Bir kurum veya kişinin, biriyle ortak çalışıyor diye, niteliği veya karakteri değişmez. Çünkü bu bir çıkar işbirliğidir. Ortak çıkar ise antikomünizmdir. Bunun yurtseverlikle bir ilgisi yoktur. Kaldı ki bir kişi veya kurumun ana özelliklerini, niteliğini ve karekterini belirleyen yaptıkları işbirlikleri değil, DOĞUŞ veya KURULUŞ amaçları olduğu gibi, aynı zamanda da onun YAPISAL özellikleridir.
TSK ülkemizin antiemperyalist BAĞIMSIZ mücadelesinin ateşleri içinde kurulmuş ve yoğrulmuş bir ordudur. İkinci olarak bir kurumun ve burada konumuz olan ordunun "Halk Ordusu" olması onun YAPISI ile de doğrudan ilgili olduğunu söylemiştik. Bir ordu silah kullanan örgütlü ve disiplinli insan gücünden oluşur. Ordudaki insan gücü ise iki bölümdür. Komuta kademesi(Subaylar) ve gerçek savaşan Askerler (Erat).
TSK'nın komuta kadrosu profesyonel subaylardan oluşur. Harp okullarında eğitim görürler. Ancak bilmiyorum; herhangi bir harp okulunun eğitimine tanıklık ettiniz mi? A'dan Z'ye kadar orada Kurtuluş Savaşının ilkeleri ve lideri olan M.K.Atatürkün fikirleri vardır. TSK'da her kışla, her binada Atatürk vardır. Yani profeyonel, maaşlı subayları bile hala Kurtuluş savaşının ruhuyla eğitilirler.
Bir ordunun omurgası ise eratı'dır. Yani gerçek savaşçıları olan askerler. TSK askerleri ise profesyonel, paralı askerlerden değil işçi, köylü, esnaf halk çocukları olan gençlerden oluşur. Halkımız çocuklarını,"kuzularını" davul-zurna ile kına yakarak askere gönderir.
Bu bağlamda emperyalist işbirlikçisi AKP hükümetinin TSK'nın bu "halkçı" yapısını bozmaya çalıştığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Buna örnek olarak paralı asker yolunu açmaya çalışan "Sözleşmeli Asker" ve sosyal adelete tamamen aykırı olan "Bedelli Askerlik" konusunu anımsatmak yetecektir.
Özetle, Ordu öyle Orduevleri ve OYAK gibi kuruluşlarla halktan koparılamaz. Evet doğru, ülkemizdeki egemen büyük sermaye ve onun siyasal sözcüleri ordunun subaylarını bu tip RÜŞVET'lerle halkından koparmaya çalışmıştır. Ama nafile! Çünkü ordunun ruhu (ideolojisi) Kemalizm ise, bedeni hala halk çocuğudur. Zaman zaman hata da yapsa, emperyalistlerin oyununa da gelse halkın ordusudur.
2) İkinci ilkemiz ise somutluktur. Siz yorumunzda TSK'yı "soyut" olarak değerlendirmektesiniz. Halbu ki gerçek herzaman somuttur. Ne demek istiyorum, açıklamaya çalışayım:
Somut olarak TSK Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusudur. Türkiye Cumhuriyeti de tarihin emperyalizme ilk şamar vuran bir devletidir. Emperyalizm Türkiye'nin 1952 yılında NATO üyesi olmasıyla birlikte Türkiye'yi ve ordusunu siyasi olarak belli bir süre "RAHAT BIRAKMIŞ tır. Çünkü TSK'yı 1991 yılına kadar SSCB ve Varşova Paktı'na karşı kullanmak politikasının bir parçasıydı. Ancak SSCB ve Varşova Paktının çözülmesiyle durum artık değişmiştir. Emperyalizm artık istikrarlı bir Türkiye istemediği gibi güçlü bir TSK'ya da tahammülü yoktur.
TSK'yı yıpratmanın birinci yöntemi PKK terör harketini desteklemektir. PKK'ya Irak'ta üs ve tesis veren odur. Silah ve cephane veren odur. her türlü lojistik destek veren odur. 27 yıllık PKK terörüne TSK 10 binden fazla şehit vermiş, 20 binden fazla askeri sakat kalmıştır.
Şimdi de 2007 den beri TSK, çeşitli düzmece davalarla, uydurma kampanyalarla yıpratılmaya çalışılıyor. Bütün bunlar, herkesin yaşayarak tanık olduğu nesnel gerçeklerdir. Yani geçmişte ve günümüzde değişen somut koşullar bağlamında TSK'yı değerlendirdiğimiz de bambaşka bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Yaşam ezbercilikle ne doğru dürüst anlaşılabilir ne de değiştirilebilir.
3) Günümüzde ilericiliğin, yurtseverliğin, devrimciliğin ilk ve temel ölçütü antiemperyalizmdir. Çünkü çağımızın en gerici, en asalak, en çürümüş, insanlık ve emek düşmanı sosyal gücü emperyalizmdir. Ortadoğu kan içinde yüzmektedir. Neden? Emperyalizmin egoist çıkarları yüzünden! Emperyalizm karşısında diğer sorunlar ikinci ve üçüncü planda kalmaktadırlar. Türkiye emperyalist bir ülke değil, tam tersine ona bağımlı, onun karşısında ezilen bir ülkedir. Elette ülkemizde onunla işbirliği yapanlar da var. Ama emekçileri, halkın ezici çoğunluğu emperyalizme karşıdır. Ülkemzideki ana sorun halkımıza emperyalizmin ancak onunla işbirliği yapan AKP ikitadırının çökmesiyle kurtulanabileceğini anlatmaktır. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin TSK'ya ve diğer yurtseverlere saldırılarını durdurmaktır. Gerçekten yurtseverlerin, ileriicilerin, devrimcilerin birinci görevi budur!
Yorumlar
Mehmet Ali Yazıcı'ya YANIT
Birbirimizi iyi anlamamız için bazı ilkelerde anlaşmamız gerekir. Çünkü ilkeler, yorumların, değerlendirmelerin ana ölçütleridirler. Değerlendirme demek zaten olgu ve olayları belli ilke ve değerlere göre kıyaslamak demektir.
1) Birinci ilkemiz akıl ve mantıktır. Olayları yorumlarken kullandığımız mantık akla yatkın ve inandırıcı olmalıdır.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı veren ordunun NATO'ya girmesiyle bu özelliğini yitirdiğini söylüyorsunuz. Bu insan aklına ve mantığına pek uygun düşmemektedir. Çünkü NATO II. Dünya Savaşından sonra SSCB ve Doğu Avrupa'da yükselen sosyalist ülkelere karşı ABD emperyalizminin oluşturduğu bir askeri ortaklıktır. Basitce NATO antikomünist bir askeri işbirliğidir. Bir kurum veya kişinin, biriyle ortak çalışıyor diye, niteliği veya karakteri değişmez. Çünkü bu bir çıkar işbirliğidir. Ortak çıkar ise antikomünizmdir. Bunun yurtseverlikle bir ilgisi yoktur. Kaldı ki bir kişi veya kurumun ana özelliklerini, niteliğini ve karekterini belirleyen yaptıkları işbirlikleri değil, DOĞUŞ veya KURULUŞ amaçları olduğu gibi, aynı zamanda da onun YAPISAL özellikleridir.
TSK ülkemizin antiemperyalist BAĞIMSIZ mücadelesinin ateşleri içinde kurulmuş ve yoğrulmuş bir ordudur. İkinci olarak bir kurumun ve burada konumuz olan ordunun "Halk Ordusu" olması onun YAPISI ile de doğrudan ilgili olduğunu söylemiştik. Bir ordu silah kullanan örgütlü ve disiplinli insan gücünden oluşur. Ordudaki insan gücü ise iki bölümdür. Komuta kademesi(Subaylar) ve gerçek savaşan Askerler (Erat).
TSK'nın komuta kadrosu profesyonel subaylardan oluşur. Harp okullarında eğitim görürler. Ancak bilmiyorum; herhangi bir harp okulunun eğitimine tanıklık ettiniz mi? A'dan Z'ye kadar orada Kurtuluş Savaşının ilkeleri ve lideri olan M.K.Atatürkün fikirleri vardır. TSK'da her kışla, her binada Atatürk vardır. Yani profeyonel, maaşlı subayları bile hala Kurtuluş savaşının ruhuyla eğitilirler.
Bir ordunun omurgası ise eratı'dır. Yani gerçek savaşçıları olan askerler. TSK askerleri ise profesyonel, paralı askerlerden değil işçi, köylü, esnaf halk çocukları olan gençlerden oluşur. Halkımız çocuklarını,"kuzularını" davul-zurna ile kına yakarak askere gönderir.
Bu bağlamda emperyalist işbirlikçisi AKP hükümetinin TSK'nın bu "halkçı" yapısını bozmaya çalıştığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Buna örnek olarak paralı asker yolunu açmaya çalışan "Sözleşmeli Asker" ve sosyal adelete tamamen aykırı olan "Bedelli Askerlik" konusunu anımsatmak yetecektir.
Özetle, Ordu öyle Orduevleri ve OYAK gibi kuruluşlarla halktan koparılamaz. Evet doğru, ülkemizdeki egemen büyük sermaye ve onun siyasal sözcüleri ordunun subaylarını bu tip RÜŞVET'lerle halkından koparmaya çalışmıştır. Ama nafile! Çünkü ordunun ruhu (ideolojisi) Kemalizm ise, bedeni hala halk çocuğudur. Zaman zaman hata da yapsa, emperyalistlerin oyununa da gelse halkın ordusudur.
2) İkinci ilkemiz ise somutluktur. Siz yorumunzda TSK'yı "soyut" olarak değerlendirmektesiniz. Halbu ki gerçek herzaman somuttur. Ne demek istiyorum, açıklamaya çalışayım:
Somut olarak TSK Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusudur. Türkiye Cumhuriyeti de tarihin emperyalizme ilk şamar vuran bir devletidir. Emperyalizm Türkiye'nin 1952 yılında NATO üyesi olmasıyla birlikte Türkiye'yi ve ordusunu siyasi olarak belli bir süre "RAHAT BIRAKMIŞ tır. Çünkü TSK'yı 1991 yılına kadar SSCB ve Varşova Paktı'na karşı kullanmak politikasının bir parçasıydı. Ancak SSCB ve Varşova Paktının çözülmesiyle durum artık değişmiştir. Emperyalizm artık istikrarlı bir Türkiye istemediği gibi güçlü bir TSK'ya da tahammülü yoktur.
TSK'yı yıpratmanın birinci yöntemi PKK terör harketini desteklemektir. PKK'ya Irak'ta üs ve tesis veren odur. Silah ve cephane veren odur. her türlü lojistik destek veren odur. 27 yıllık PKK terörüne TSK 10 binden fazla şehit vermiş, 20 binden fazla askeri sakat kalmıştır.
Şimdi de 2007 den beri TSK, çeşitli düzmece davalarla, uydurma kampanyalarla yıpratılmaya çalışılıyor. Bütün bunlar, herkesin yaşayarak tanık olduğu nesnel gerçeklerdir. Yani geçmişte ve günümüzde değişen somut koşullar bağlamında TSK'yı değerlendirdiğimiz de bambaşka bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Yaşam ezbercilikle ne doğru dürüst anlaşılabilir ne de değiştirilebilir.
3) Günümüzde ilericiliğin, yurtseverliğin, devrimciliğin ilk ve temel ölçütü antiemperyalizmdir.
Çünkü çağımızın en gerici, en asalak, en çürümüş, insanlık ve emek düşmanı sosyal gücü emperyalizmdir. Ortadoğu kan içinde yüzmektedir. Neden? Emperyalizmin egoist çıkarları yüzünden! Emperyalizm karşısında diğer sorunlar ikinci ve üçüncü planda kalmaktadırlar. Türkiye emperyalist bir ülke değil, tam tersine ona bağımlı, onun karşısında ezilen bir ülkedir. Elette ülkemizde onunla işbirliği yapanlar da var. Ama emekçileri, halkın ezici çoğunluğu emperyalizme karşıdır. Ülkemzideki ana sorun halkımıza emperyalizmin ancak onunla işbirliği yapan AKP ikitadırının çökmesiyle kurtulanabileceğini anlatmaktır. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin TSK'ya ve diğer yurtseverlere saldırılarını durdurmaktır. Gerçekten yurtseverlerin, ileriicilerin, devrimcilerin birinci görevi budur!
Saygılarımla
Mehmet Çağırıcı