Ahmet, Dostoyevski ve Öykü…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ahmet koştu gitti Ayşe’ye… Sevdi onu, kıskandı onu, yattı onunla, sıkıldı ondan, terk etti onu… Ve ağladı! [Ha! Ha!]
Durup bir düşünelim:
- Ne oldu şimdi?
Bu bir öykü mü, Ahmet kardeş?
Bu bir ezgi mi, Ayşe dilber?
Ne bu?


Dünyada Ahmet’in milyonlarca hemcinsi ve uzunlu kısalı “aşk” zıngırdaması var…
Peki, öykü nerede?
Serüven, yaşamın neresine sıkıştırılmış?
Hayat, hangi küçük yaşantının kapağını açınca var ve hangi “an”ın içinde gizli?
Yani, niçin Dostoyevski büyük? Ve Ahmet sıradan? Mesele burada!

Evet yaşamlarımız, o büyük ustanın kahramanlarına benzer kişiler arasında geçmiyor, öncelikli doğru bu…
Bizim Ahmet ile Ayşe’yi sıradan yapan nedir?
Oğuz Atay’ın “Selim”ini “iyi” yapan ne?

Turgut Özben’in, “selimliğin” peşinden koşarken ki serüveni öykü oluyor da, Ayşe’nin kaytan bıyıklı delikanlılara iç geçirip, “ah ile vah”ların dünyasında kendisini heder etmesi, niçin sıradan bir düzlemde pinekleyip, kalıyor?

Denebilir mi ki:
- Çünkü Turgut, “öz” bendir…
Kendi “ben”inin özü üzerine yürümektedir düşüncesinden yol çıkarak, “kendi”siyle adım adım… Ve yiğitçe!

Çünkü Selim Işık, soyut bir damıtma işleminin sonucundaki “iyi”dir… Ve hem de, aynı zamanda “ışık”tır… Karanlığı aydınlatma idesine kendisini kaptırmış, dingin bir yaşam araştırıcısı… Sosyal psikolojinin kıyı-kenar çizgisinde lahmacun sevdiği için hüzünlenen bir garip adem… Yürekli, çekingen, tedirgin ve düşünceli bir yaşantı misyoneri...
“Güzel ve yüksek şeyler”in büyüsüne kapılmış, insani değerlerin devalüasyonuna pabuç bırakmadan yaşayan bir hayat acemisi…

İşte öykü bu!..

Öykü, bu değerlerle ilgili düşüncelerin, kuşkuların, heyecan ve inançların hayata damladığı yerdeki “olay”ın tespiti…

Bu tespitin seyrelmiş bir duyarlılıkla sere serpe sözcüklere dökülmesi…
İnsanı heyecanlandıran, yüreklendiren bir rüzgâr; bir tufan…
İşte Ahmet ile Ayşe’de eksik olan da zaten bu…

Aralarındaki ilişkiyi sıradan kılan da gerçekte bu rüzgârın hiçbir zaman esmeyişi… Ve esme olasılığının da olmayışı ve en önemlisi, bu olamayışın güdük ve boyutsuz trajedisi…

İşte bu noktadan başlamalı öykü…

Geriye geriye gitmeli… Ve eğer becerilebilirse, Ahmet ile Ayşe’nin hayatının neden ve niçin sıradanlıktan [bu ana kadar] kurtarılamadığı sorunsalı klavyenin üzerine serpiştirilmeli ve kelimeleştirilmeli…

Çünkü, İsa şöyle buyuruyor:

- Önce kelime vardı!..
 
 
 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.