"Şaşırtan Terör Raporu" ve Tek Çözüm

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hakan Yavuz

Vatan gazetesinde “Şaşırtan terör raporu” başlığıyla yayınlanan haberin satır arasında, bölücü terörün gerçek amacını gösteren bir ipucu yer alıyor.

İşin garibi rapor, terör örgütünün siyasi kolunu oluşturan parti ya da AB inceleme heyetleri tarafından değil, terörle mücadele etmekle görevli polislerimizin yetiştiği, Polis Akademisi tarafından hazırlanmış.

Hatırlanacağı gibi, “açılım” adı verilen ihanet projesi de geçtiğimiz yıl, Polis Akademisinde yapılan bir toplantıyla başlamıştı. Şimdi aynı akademi, “bilimsel çalışma” görünümünde bir raporla “terörü besleyen sorunları” ortaya çıkarmış.

Raporda, terörü besleyen sorunların anlatılması ne anlama gelir? Kısaca, “eğer bu nedenler ortadan kalkarsa, terör de biter” fikri veriliyor.

Şimdi ortadan kalması istenen nedenler neymiş, ona bakalım.

Terörü besleyen başlıca sorunlar; zorunlu göç, kalabalık aile yapısı, ailelerin kızlara yaptığı baskılar, gibi başlıklar altında toplanmış. Fakat işsizlik, üretimsizlik, hayvancılığın bitişi, toprak ağaları, aşiret reisleri ve şıhlardan oluşan feodal yapı ve uyuşturucu trafiği gibi temel konulara hiç değinilmemiş. Bu durum raporu hazırlayanların amaçları hakkında soru işareti yaratıyor.

Raporda iki başlık altında yer alan konular ise, çok dikkat çekici.

“Nefrete dönüştü” başlığı altında, devlete ilişkin bir konu gündeme getirilmiş ve şunlar yazılmış. “Bir Hakkârili doktor, şöyle anlatıyor: Devlete kızgınlık, eskiden yapılmış yanlışlar, köy boşaltmalar, boşaltma esnasında askerin gelip tehdit etmesi, aşağılaması, babayı çocuklarının yanında aşağılaması kişilerde büyük bir nefret ve öfkeye neden olmuştur. Örgüte katılan bazı bireyler tarafından da bu yapılanların hesabını sormanın tek yolu dağ olarak gösterilmiştir.”[1]

Baskıcı devlet yönetiminin, halkta devlete olan sevgiyi azalttığı ve terör örgütünün de bu zemini kullandığı, bir gerçek. Ancak burada bir soru gündeme geliyor: Devlet sadece Doğu bölgemizdeki halkımıza mı baskıcı davranmıştır?

Tayyip Erdoğan’ın Mersinli çiftçi Kemal Öncel’e “al ananı da git” demesi, baskıcı devlet yönetimine bir örnek değil midir? Yıllardır bu tür devlet baskısıyla yaşayan diğer bölgelerdeki halkımız, teröre mi başvurmuştur?

Bu nedenle bu tespitin, “terörü besleyen sorunlar” arasında dikkate değer bir yerinin olmadığını söyleyebiliriz. Yani “devlet halka iyi davransın” diyerek, teröre çözüm bulmak mümkün değildir.

Teröre gerçekten çözüm bulmak istiyorsak, asıl nedeni cesaretle tespit etmemiz gerekir.

Bölücü terörün gerçek nedeni, raporun satırları arasında ortaya çıkıyor: “Ne mutlu Türküm: Bir psikiyatr, kendisine gelen bir çocuğun ‘Dağda ne mutlu Türküm diyene, yazısını görünce anama küfrediliyor gibi hissediyorum’ demesi de milliyetçilik duygusunun geldiği noktayı gözler önüne seriyor.”

Dikkat ediniz. Artık ortada, “iş yok, aş yok, ana dilimi konuşamıyorum, bu yüzden dağa çıkıyorum” diyen yok. Türk kimliğinden rahatsız olan ve bu nedenle dağa çıktığı söylenen bir ruh haliyle ve açık ifadesiyle “Kürt milliyetçiliği” ile karşı karşıyayız.

Yani sorun, “iş, aş” formülüyle çözülecek aşamayı çoktan geçmiş.
Ne yapacağız peki? “Kürt milliyetçiliğinin” derdine deva olmak için, binlerce yıllık Türk yurdunda, “Türküm” denilmesinden, yazılmasından mı vazgeçeceğiz?

Terörle gelinmek istenen nokta işte bu: Türk kimliğinin bu topraklardan silinmesi ve “Türklerin Orta Asya’ya geri gönderilmesi”. Bölücü terör, işin sadece bahanesi.

Sorun Türk kimliğiyle ilişkili olduğuna göre, çözümün nasıl olacağı da ortada: Türk kimliğini silmek üzere, Türk yurduna açılmış Haçlı Seferine karşı, daha fazla, daha gür bir şekilde “Ne Mutlu Türküm” diyeceğiz. “Türkiyeliyim” değil, daha güçlü bir vurguyla, “Türk’üm” diyeceğiz.

Haçlı Seferinin, BOP ve Siyonizmin maşası olan bölücü terörü, sadece Kandil’de değil, milislerinin yayıldığı, her ilçede, her ilde, her büyükşehirde bitireceğiz. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” ilkesiyle, terör örgütünü ve bütün yandaşlarını, her yerde “etkisiz hale” getireceğiz.

Dağa taşa daha fazla “Ne Mutlu Türk’üm” yazacağız. Biz bu şiarı “Ata”mızdan boşuna öğrenmedik. Onun her ilkesini, her şiarını “sonsuza dek yaşatmak üzere” emanet aldık.

Gerisini, bu şiarı duymakla ruh halleri bozulanlar düşünsün.

Hakan YAVUZ
sosyologhakanyavuz@gmail.com

[1] Şaşırtan terör raporu, Emrullah Bayrak, Vatan Gazetesi
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=sasirtan-teror-raporu&...

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.