İrtica Demagojisi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Başbakan, katıldığı ‘Sansürlü Sansürsüz’ adlı programda, irtica iddialarının safsata olduğunu söyleyerek, her zaman ki gibi duygu sömürüsüyle dolu ne Atatürk’ün irtica tanımıyla ne de günümüzde kastedilen, irtica tehlikesi anlamıyla alakası olmayan Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle sözlerini ballandırdı;
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
Öncelikle ‘laf cambazlığı’ , ‘bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak veya gerçek dışı sözler söyleyip onları kazanmaya çalışma, halk avcılığı’ gibi anlamları olan demagoji kelimesinin şiiri okuduktan sonra, buraya ne kadar yakıştığını sizlerin takdirine bırakıyorum. Atatürk’ün irtica tanımlarına bakacak olursak; ‘vicdan yerine, düşman parası tanıyan alçaklık’ ve ‘millete düşman, düşmanlara dost olarak takip edilen haince siyaset’ olarak yapmaktadır. Bugünkü manasıyla ve resmi tanımlamalara göre de, ‘din devletine olan özlem’ olarak yapılmaktadır. Bir de sözlük manasına bakmak gerekirse, o tanım da; ‘geri dönme, eskiyi isteme’ dir. Şimdi, bu tanımlamalardan yola çıkarak referansının defalarca İslam olduğunu belirtmiş, defalarca Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olduğunu söylemiş ve Galataport projesini savunurken ‘Paranın Musevisi Müslümanı olur mu’ diyen bir kişinin bu tanımlamalara ne kadar uyduğunu ve irtica tehlikesinin bir safsata olup olmadığını da siz sağduyu sahibi okurların kanaatine bırakıyorum.
Şiirden sonra duygu sömürüsüne, Merhum Menderes’in idam sehpasına götürülüşü ve Özal’ın suikast girişimi sonrası söylediği ‘Allah’ın verdiği canı Allah’tan başka kimse alamaz’ sözleriyle devam etti… Kılıçdaroğlu’nun babasından kendi oğlunu fırçalatan, kendi babasını demokrat yapan, 27 Mayıs’ı babasından dinleyen, öğrenen bir başbakan portresi izledik..
Yıllardır, devrimler gerçekleştirilirken, o günkü idareyle bir şekilde sorun yaşayanları, kendi siyasetlerine alet eden bu zihniyet, her zaman o kişileri kullanarak kendilerine pay çıkarmaya çalışmışlardır. Evinde kara çarşaflı hizmetçiyi bile kabul etmeyen Kazım Karabekir’den, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’a kadar. Ancak bu tarihi kişilikler, bilimsel ve tarihi açıdan incelendiğinde, hiçbir zaman Cumhuriyet’le bir sorunları olmadığı gibi daha sonra başlangıçtaki uygulama şeklinde ki düşünce farklılıklarından ötürü bir nevi pişmanlıklarını yaşayarak gördüklerini dile getirmişlerdir. İrticadan ziyade ‘adam olmak’ la alakalı olan bu şiiri okuyan başbakana daha önce çeşitli platformlarda, makalelerde hatırlatıldığı gibi, Akif’in esas irticayı dile getirdiği sözleri tekrar hatırlatmayı bir borç biliyorum:
Biz Müslümanlar, ben öyle görüyorum, Allah ile pek laubaliyiz! Zannediyoruz ki Cenab-ı Hak, oturduğumuz yerden isteyivermekle, hatırımız için ilahi kanunlarını değiştiriverir.
Zavallı bizler...
Çalışmadan, emek harcamadan, ‘amacına erişme hakkını’ , böyle bir ümidi, kim veriyor sana?
Müslümanlık galiba! Belki. Öyle ya, Müslümanlar, Allah’ın sevgili kullarıdır!
Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti? Hani nerede?
Bugün Müslümanlar kadar müteferrik (dağınık), müteşeddit (katılaşmış) bir toplum var mı?
Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor... Hani Müslümanlık bize, dünya için hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek bir yaşam düzeyi) va’d ediyordu. Niye vermedi?
İşte hep... Hep bizim cehaletimiz yüzünden...
Müslümanların hepsi cahil; Arab’ı cahil, Türk’ü cahil, Kürt’ü cahil, Arnavut’u cahil, hepsi cahil... Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz.
Hani, müminler kardeş idi? O halde nedir Müslümanların bu hali?
350 milyon mu, 400 milyon mu, cihanda bu kadar Müslüman var; hepsi hirman (nasipsizlik, mahrumiyet, yoksulluk) içinde yaşıyorlar. Neden?
Biz diyoruz ki; ‘Müslüman’ız, o halde Allah bize tevfik (üstünlük, başarı) vermelidir.’
Demek sen Müslümanlığınla, Allah’ı minnet altında bırakmak istiyorsun! Ne kadar cüret. Ne kadar hamakat (ahmaklık). Doğrusu, dünya, dünya olalı, gafletin, cehaletin, körlüğün, sağırlığın bu mertebesi ne görülmüş, ne işitilmiştir.
Ah biz alık Müslümanlar. Nasıl olmuş da bu kadar azim bir kitle; umumu birden kötürümler gibi, histen, hareketten mahrum kalmış?...
‘Kanaat’i, ‘tevekkül’ü,, ‘sabır’ı,... hepsini... hepsini yanlış anladık. Bize göre ‘sabır’, suret-i mutlakada ‘katlanmak’ demektir.
Neye katlanmak?
Her şeye... Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere. Mesela zelil (aşağılık) olmaya, hakaret görmeye, dövülmeye, sövülmeye; özetle insanlık onurumuzu zedeleyecek musibetlerin hepsine.
Aman yarabbi. Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz.
‘Sabır’ katlanmak değil, göğüs germektir.
Neye göğüs germek?
Sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ıstırabına mahkum olmamak için, önceden her türlü şedaide (zorbalıklara), her türlü mezahime (sıkıntılara), mertçesine, insancasına göğüs germek.
Hele de ‘tevekkül’ (Allah’a bırakıp, kadere razı olma)... ‘Tevekkül’, hiç bizim anladığımız mahiyette mi?
Kur’an’ın gösterdiği, Hadis’in gösterdiği tevekkül, bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür.
Biz cehaletimiz yüzünden, dinimizi bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi.
İslam Dini, bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu...” (1)
Bu sözlere,pek kulak vermeyen İslam Alemi ve din sömürüsünden nemalanan siyasetçiler, üzülerek görmekteyiz ki,Hz Ömer’in dediği gibi inandıkları gibi yaşamadıkları için, yaşadıkları gibi inanmaya başlamışlardır.Bu anlamda bugünlere uyan,her söze kanan benim kalbi saf milletime,Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle seslenerek yazımı sonlandırmak istiyorum.Hep birlikte, ölüm uykularından uyanmak dilekleriyle…
Uyan
Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.
Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.
Nevruz'a
İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit iş de gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.
1-Kaynakça. Cengiz Özakıncı’nın Dil ve Din Kitabı (Doç. Dr. Abdülkerim Abdulkadiroğlu, Nuran Abdulkadiroğlu “Mehmet Akif’in Kur’an-ı Kerim’i Tefsiri; Mev’ıza ve Hutbeleri”)
oguzkemal.ozkan@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.