"Turkche"yi Türkçe Konuşsak da mı Saklasak?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Melike KURTULUŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
3 Kasım 2009

İşte Atatürk’ün vasiyeti:

“ Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.”
“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyen Atatürk, 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kuracaktır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkçeyi sadeleştirme işine girişilmiş, fakat bunda aşırıya gidildiği bizzat Atatürk tarafından tespit edilmiştir. Amaç;
-Milli kimliğin en temel aracı olan Türkçenin yabancı diller boyunduruğundan kurtarılması,
-Türkçenin güçlenmesi,
-Milli kimliğin gelişmesiydi.
 
Filozof Konfüçyüs’e sormuşlar; “sizi devletin en üst makamına getirseler, ne yaparsınız?” Konfüçyüs:
“Ülkedeki bilginlerini toplar, dili gözden geçirmelerini isterdim” demiş. Bu cevaba şaşıran insanlar ; “Sağlık, ekonomi, eğitim gibi sorunlar dururken neden dil?” diye sormuşlar. Konfüçyüs: “Bir ulus dilini doğru bilmiyor ve kullanmıyor, kullanamıyorsa hiçbir kurum görevini yerine getiremez! Hasta derdini, öğretmen dersini anlatamaz, sanık koltuğunda oturan bir insan savunmasını yapamaz. İnsanlar birbirlerini anlamayınca da kargaşa doğar. Bunu önlemek için dili iyi öğretmeliyiz. Çünkü dil insanlar arasında anlaşmayı sağlar...”
 
Bunun farkına varan Batılılar her fırsatında, şu anda adı gibi hiç de milli olmayan eğitim sistemimize müdahale ederek en büyük kalelerimizden birini zapt etmiş durumdadır. Toplumda yerini arayan genç kuşak ve şimdiki nesil arasındaki en büyük kopukluk budur. Mrs. Brown ve Mss. Brown’la yetişen Türk gençliği, Mc Donald’ı, kolej, Pizza Hut, disco, computer, center, cafe... gibi Türkçe olmayan kelimelerle hayatını sürdürmektedir. Dil insanları bir arada tutan en büyük kültür unsurudur: ne kadar Türkçe, o kadar birlik... Gazi’nin dediği gibi “Türk demek, Türkçe demektir.” “Ne mutlu Türküm diyene.” Her şeyden önce zapt edilen bu kalemizi geri almalıyız. Şehrinizin sokaklarında gezerken derme çatma yabancı kelimelerle isim verilen dükkânlara bir bakınız...
 
Dil çalışmaları sırasında bir gece Çankaya’da kendisine Ahmet Cevat’ın sunduğu bir listeyi okuyan Atatürk şunları söyler: “Yeni Türkçe kelimeler teklif edebiliriz. Bu yönde ısrarla çalışmalıyız. Fakat Türk dilinin yapısını zorlamak olmaz. Bu bünye meselesini Türk dilinin olgunlaşma seyrine bırakmalıyız. Birkaç gün önce Ahmet Cevat Bey’e söyledim. Ketebe, yektübü Arap’ındır; kâtip, kitap, mektup Türk’ündür.”
Görüldüğü gibi, Atatürk tamamen Türkçeleşen kelimelerin kullanılmasından yanadır. Fakat ne yazık ki Atatürk’ün ölümünden sonra dili sadeleştirmek adına adeta Osmanlıcaya karşı bir savaş açıldığı; fakat dilimize giren yabancı kelimelere karşı aynı hassasiyetin gösterilmemiş olduğu da aşinadır.
Attilâ İlhan’ın belirttiğine göre, Atatürk 1934 yılından sonra yaptığı konuşmalarda birçok yeni kelimeyi terk etmiş ve eski karşılıklarını kullanmaya başlamıştır. Örneğin ulus yerine millet, ulusal yerine milli kelimelerini tercih etmiştir. Nitekim 10.Yıl Nutku’nu okurken “Türk milleti zekidir” demesi buna en güzel örnektir.
Dil ve Tarih konularında tamamen milli bir doktrin üzerinde çalışan Atatürk Güneş Dil Teorisi’ni geliştirmişti. Ne yazık ki bu teori daha da geliştirileceği yerde, ölümünden sonra bütün bu dil ve tarih çalışmaları esas hedefinden saptırılmış ve daha sonra da unutulmuştur. Bu dil ve tarih çalışmalarını yürüten profesöre Güneş Dil Teorisi hakkında sorular sorulduğunda verdiği cevap aynı zamanda bugünkü devlet anlayışımıza da ışık tutmaktadır:
Güneş öldü, teori bitti!”
Evet, “Güneş” öldü ve her şey bitti!

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.