Gündemden Notlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Bu sayıda geçen sayılardan farklı olarak, gündemin tüm maddelerini değil; gündemde yer etmiş veya etmemiş, seçtiğim bazı ilginç konuları buraya taşıyacağım. Dergiyi okumaya başladığınız şu sayfalarda, umarım, beğeninizi kazanacaktır.

 

   Azerbaycan’ın resmi gazetesinde Fethullah Gülenci gazete ve Gülen hareketi hakkındaki yazı:

   Başlığı görebiliyorsunuz sanırım. “Today’s Zaman’ın, onun sahiplerinin Ermeni sevgisi ve Azerbaycan’a nefreti nereden kaynaklanıyor?” Haberde, Today’s Zaman’ın ve bağlı olduğu cemaatin dezenformasyon yaptığından, Ermenilere çalıştığından, “azgın” olduğundan söz ediyor. İlginç mi?  Tabii, Başbakan, Ermenistan’la araya yeniden mesafe koyunca, cemaat de -bu tepkilerin de etkisi olsa gerek– Ermeni yanlısı ve Azerbaycan’ı kötüleyen haberlerden vazgeçti. Şimdilik böyle görünüyor.

   Hakkari Çukurca’dan Gelen Acı Haber:

   Hain, kalleş, bölücü, uşak… Bir sürü şey söyledik, söylüyoruz, söyleyeceğiz PKK için. Genelkurmay Başkanları dahi, PKK’nın müttefik dediğimiz ülkelerce desteklendiğini söylemişlerdi; fakat ne kadar gözyaşları dökseler de, siyasi iradenin, konumlarını yitirme kaygısı yüzünden olsa gerek, işin peşine düşmediğini görüyoruz.

   Ülkemiz terör yüzünden meseleyi etnik açıdan değerlendiriyor, askerî harcamalar bütçemizin büyük bölümünü kapsıyor, yabancıların iç işlerimize karışması kolaylaşıyor, gündem saptırılıyor, işbirlikçilerle masaya oturuluyor, gencecik fidanlarımız yitip gidiyor. Saymakla bitmez; ama yine de terör Barzani’yle işbirliği sayesinde bitirilmeye çalışıyor.

   Reisicumhur, “büyük fırsat” diyor, fırsatı açıklamıyor. Sonrasında “gecikilmemeli” diyor, nedenini anlayamıyoruz. Gördüğümüz kadarıyla, PKK’nın sözde lideriyle Hasan Cemal tarafından yapılan röportaj sonrasında dillendiriliyor bunlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, halkına sahip çıkamıyor, PKK’lı teröristlerle dolaylı olarak masaya oturuyor. Sonra da açılım deniliyor, derin yaralar açılıyor. Şehit haberleri gelmeye devam ediyor.

   Öcalan’a bile af gündeme geliyor, eğitim savaşçılarına “terörist” deniliyor. Yurtsever aydınlar, sorgusuz, sualsiz, yargısız infaz ediliyor bir takım basın organları tarafından. Şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Duygusal sözler söyleniyor, sonra “fırsat”lardan söz etme sürdürülüyor.

   Bu, böyle uzar gider. Uzatıp, geride kalanları yaralamayalım daha fazla. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm ulusumuza başsağlığı dilerim.

   17 Mayıs Ergenekon (!) Mitingi Ankara’da Yapıldı:

   Daha önce politikadergisi.com’da yayınlanan yazımda, “Cadı Avına Karşı 17 Mayıs” demiştim. Ayrıca, bu konuyla ilgili olarak, Miraç Çeven arkadaşımın Goebbels’in propaganda taktikleri ile  ilgili yazısını okumanızı salık veririm.

  Samanyolu, Zaman, Bugün gibi basın organlarında 17 Mayıs mitingine katılımı engellemek ve katılanlar üzerinde kötü bir izlenim yaratmak için, “Ergenekon Mitingi”, “İddianamede suç unsuru olarak geçen miting”, “Gidenlerin polisler tarafından saptanacağı” gibi tümden belden aşağı vuran dezenformasyon ve propaganda biçimlerine rastladık. 2007 mitinglerine göre, katılım biraz azalmıştı; ama katılım hiç de fena değildi. Çoğu kendi olanaklarıyla kavurucu sıcağın ve daha da zor olarak, dezenformasyon ateşi altında oraya gelen Atatürkçüleri kutluyorum. Tüm dikkatleri üzerine çekmek pahasına mitingi düzenleyen ADD’ye, Bedri Baykam gibi aydınlarımıza, Kamer Genç, H. Süha Okay gibi siyasetçilerimize ve tüm yurttaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bence Atatürkçü yurtseverler bu sınavı geçmişlerdir. Ahmet Altan’a ise söyleyecek söz bulamıyorum zaten. Allah akıl, fikir, selamet versin.

   Yargıcımızın Rüyası:

   Hukuk ve Cumhuriyet şehidimiz Yücel Özbilgin’i anma etkinliklerine, Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er’in müthiş konuşması damgasını vurdu. Dikkatle okuyoruz:

   “Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay’a sahip çıkıyor, türban kararından sonra ‘Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar’, ‘Efendi bu senin işin değil, Diyanet’in işi’, ‘Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay’da birçok engelle karşı karşıyayız’ diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.”

   “Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.”

   “Dün bir düş gördüm. Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya’nın, Şemse’nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, ‘Asmayalım da besleyelim mi’ diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet’in son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözen, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama’nın değil, bizim.”

   Evet, bu düş hepimizin. Evet, belki düş bu. Evet, belki durum kötü. Bazen, aman sen de, memleketi sen mi kurtaracaksın, diyoruz kendimize. Ama bizim hâlâ bir umudumuz yok. Mustafa Kemal’den bir gelenek teslim alanların, umutsuzluğa düşme hakları var mı ki? Apoletleri söküp, Mustafa Kemal Bey olarak, sıfırdan önce bağımsızlık, sonra da o dönemdeki çoğunluğun “düş”üne bile gelemeyecek devrimleri gerçekleştiren bir önderin izinden gittiğini iddia edenlerin umutsuzluğa düşme şansı var mı? Böyle yargıçlarımızın olmasını bilmek de umudumuzu arttırıyor.

   Mardin’deki Katliam:

   Bu konuda konuşulacak bir şey kaldı mı acaba? 44 kişinin katledildiği bir olayın koruculuk sistemiyle açıklanması olanaklı mı ya da yalnızca cehalete bağlanması? Bu, gizlediğimiz sosyal patlamanın, şiddetçiliğin, kara cehaletin, devletsizliğin, hukuksuzluğun bir yansımasıdır bence.

 

   Atatürk’ün Kızı Yaşamını Yitirdi:

   Tıptaki insancıllığını en iyi cüzzamlılar bilir. Onlar, Türkan Saylan’ı melek gibi gördüler. Umut oldu, şifa oldu, anne oldu, kardeş oldu.

   Sonra, okuyamayan çocuklara umut oldu ÇYDD aracılığı ile. Töre kurbanı, yoksulluk kurbanı, gericilik kurbanı birçok çocuğa, gence umut oldu. Ülkesine yapabileceği en büyük hizmetleri yaptı.

   Çirkefleşen, şirretleşen bazı kişilere değinmeye ise hiç gerek duymuyorum. İt ürür, kervan yürür. Bu ülkeye yapılabilecek en büyük iyiliğin nitelikli, eğitimli yurttaş yetiştirmek olduğunun bilinceydi Prof. Dr. Türkan Saylan.

   Mekanın cennet olsun Türkan Hocam. Yapıtların sonsuza kadar yaşayacaktır.

   Bir Yeni Parti, Dört Yeni Lider:

   Abdüllatif Şener Türkiye Partisi’ni kurdu. Abdüllatif Şener’in, özelleştirme konusu başta olmak üzere, yaşadığı bazı düşünsel ayrılıklarla AKP’den koptuğu biliniyor. Yeni partisinin AKP’den daha merkeze yakın bir politika izleyeceği tahmin ediliyor.

   Abdüllatif Şener  kimdir?

   Abdüllatif Şener (d. 1954, Yıldızeli, Sivas, Türkiye), Türk siyasetçi, akademisyen, eski TBMM milletvekili, eski başbakan yardımcısı, eski maliye bakanı ve Türkiye Partisi'nin kurucusudur.

   59. Hükümet ve 58. Hükümet Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, öncesinde 54. Hükümet Maliye Bakanı, TBMM 19. Dönem ve 20. Dönem Refah Partisi, 21. Dönem Fazilet Partisi, 22. Dönem AKP Sivas milletvekilidir.

   1954'de Gürün'nde doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Gazi Üniversitesi'nde doktora yaptı. Gazi Üniversitesi Bolu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde dekan yardımcısı oldu. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Kontrolörü olarak çalıştı. AKP kurucu üyesidir. Fransızca bilir. Evli ve 4 çocuk babasıdır.

   AKP ile yaşadıkları görüş ayrılıkları sonrası 2007 yılında yapılan seçimlerde aday olmamıştır. Yeni bir parti kurma girişiminde olan Şener birçok üniversitede öğretim üyeliği yapmıştır. 25 Mayıs 2009 itibariyle Türkiye Partisi kurucusu ve genel başkanıdır. (Kaynak: wikipedia)

 

   Bülent Ecevit’in siyasi mirası olan DSP’de ise Zeki Sezer’in yerine Masum Türker seçildi. Masum Türker’in biyografisi:

   1951 Mardin doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. İşletme Ekonomisi doktoru. Gazeteci. Yeminli mali müşavir. Öğretim Üyesi. 21. Dönem DSP İstanbul Milletvekili. 57.Hükümet’in Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı.

   Evli, 2 çocuk sahibi. (Kaynak: DSP)

   Bir diğer yeni lider ise Hüsamettin Cindoruk. DP’nin yeni genel başkanı olabilir; fakat Cindoruk Türkiye’nin en eski siyasetçilerindendir. Ayrıca kongre döneminde özellikle yandaş basının büyük saldırılarına maruz kalmıştı. Cindoruk’un özgeçmişi:

   1933 yılında İzmir’de doğdu. Ankara’da Çankaya İlkokulunu, Atatürk Lisesi’ni bitirdi. Babası Vasfi Bey, annesi Ganimet hanımdır. 1954’de Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1955 yılından itibaren avukatlık yaptı. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Demokratik Parti, Büyük Türkiye Partisi ve Doğru Yol Partisi’nde İl Başkanlığı, Kuruculuk, Genel İdare Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Siyasete 1952 yılında Demokrat Partide başladı. 1953 – 54 yıllarında DP’nin Gençlik Kolları Genel Başkanlığını yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra, Yassıada’da sanıkların avukatlığı görevini üstlendi. Yüksek Adalet Divanı’na hakaret suçundan tutuklanıp, Balmumcu Sıkıyönetim Cezaevi’nde iki buçuk ay hapis yattı. 14 Mayıs 1985 tarihinde Büyük Kongre’de Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığına seçildi. Genel Başkanlığı siyasi yasağı biten Süleyman Demirel’e devrettikten sonra 16 Kasım 1991 – 1 Eylül 1995 tarihleri arasında TBMM Başkanı olarak görev yaptı. 3 çocuğu ve 2 torunu vardır. (Kaynak: DP)

   BBP’de ise helikopter kazasında yaşamını yitiren Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun yerine, eğitimci kökenli Yalçın Topçu genel başkan oldu.

   Hepsine hayırlı olsun dileklerimi iletiyor, Türk demokrasisine yararları olacağını umut ediyorum.

    Bu ay da gündem sayfamız bu biçimde yapıldı değerli okuyucular. Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle...

 

Emrah.Ozdemir@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 15’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 15’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.