Türbanın Meclise Girmesi, Karşı Devrimin Atatürkçülüğe Ağır Bir Darbesidir!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

En nihayet gerici siyasi İslam’ın partisi AKP, bu siyasi hareketin bir sembolü haline gelen türbanı Atatürk’ün meclisine soktu. Türbanın bu zaferi, her ne kadar “inanç özgürlüğü” olarak gerekçelendiriliyor olsa da; asıl amaç, AKP tarafından yaklaşan seçimlerde oy toplamak için “din istismarı” yapmaktır.

Haziran ve Temmuz aylarına damga vuran ve bütün dünyada geniş yankı bulan “Gezi Direnişi”, arkasından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 90. Yıl dönümünde Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa, Antalya vs . gibi yurdun dört bir köşesinde milyonların coşkuyla kutlamaları; önümüzdeki seçimlerin sonucu bakımından AKP’yi oldukça panikletmiş durumda! Bu nedenle AKP kurmayları, seçim malzemesi, yapacak ne kadar etkili konu varsa, seçimlerden önce bir iktidar partisi olarak Türkiye’nin gündemine taşıyor:

  • PKK’lı teröristlerle varılan uzlaşmayla artık şehit haberleri gelmez oldu.
  • Din özgürlüğünün bir sembolü olarak “Türban” meclise girdi.
  • Asrın projesi olan “MARMARAY” ın açılışı yapıldı. vs.

Temelde teröre karşı köklü ve etkin bir çözüm olmayan, aksine Başbakan Erdoğan’ın ünlü “Kazan Kazan” formülüne göre sadece hem AKP’ye hem de bölücü PKK’ya yarayacak olan PKK ile iktidar arasındaki bu müzakere ve işbirliği sürecinin ana işlevi; ince ince, adım adım Türkiye’nin birliğinin ve bütünlüğünün zarara uğramasıdır.

***

Türbanın TBMM’ne girmesi ise Atatürkçü “Laik” ilkesine indirilmiş en büyük darbedir. Çünkü TBMM, bir dini sembollerin veya etnik çıkarların temsil edildiği bir forum değil, Türk ulusunun milli(ulusal) bir forumdur. Türk ulusu ise inanç bakımından büyük bir çoğunlukla Alevi-Sünni Müslümanlardan,  az oranda da olsa Hristiyanlardan, Musevilerden, Ateistlerden vs. oluşur.

Elbette “Türban”, bir başörtüsüdür. Fakat “Türban”  özel bir başörtüsüdür. Çünkü halkımız arasında kadınlarımızın giysilerinden olan başörtüleri çok çeşitlidir. Eşarp, yemeni, yazma, türban vs. gibi. Bunların arasında Türban, özel bir anlam kazanmıştır. Bu anlam, siyasidir.

Türban Kavramının tarihi ise iki yüz yıldan biraz fazladır. 18. asrın sonlarında Fransa’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paris elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi’nin sarığından ilham alan bazı Fransız bayan modacıları, sarığa benzer bir şapka yaparak adına da o zamanın Türkçesindeki "Dülbend" sözcüğünün Fransızca bozmasıyla "Türban" dediler.

Fakat "Türban", gerçekten de tarihte ne moda olduğu için ve ne de dini inancımızın bir vecibesi olduğu giyilmiştir. Türbanın tarihte yaygın olarak kullanılması, tamamen SİYASİDİR! Türbanın “siyasi bir sembol” olarak doğuşunun kısa bir tarihçesine göz atmakta yarar var!

Çok değil, aşağı yukarı 35-40 sene önce Lübnan’da yaşayan İranlı bir din adamı olan Hüccetülislam Musa Sadr, Humeyni'nin öncülüğünde Şah'a karşı isyanda olan İran'daki Şii kadınların siyasi sembol olarak "Türban" takma önerisini,  zamanın İran'ın en büyük gazetesi olan  “Kayhan” ile bütün İran'a duyurmuştur. Çünkü Türban, daha önce Lübnan’da iç savaş sırasında; Şii olan kadıların yanlışlıkla tecavüze ve saldırılara maruz kalmalarına engel olunması için, onları diğerlerinden ayırmakta çok başarılı bir sınav vermiştir. Lübnan iç savaşında türbanı bir siyasi simge olarak keşfeden ve bunu İran’da yükselen devrimde Şii olan kadınların da taşımasını öneren din adamı Musa Sadr, aynı  “Kayhan” gazetesine verdiği söyleşide “İlhamımı Batı dünyasının kilise resimlerinden ve Lübnan’daki Katolik rahibelerin kullandıkları başörtülerden aldım” diye Türbanın ilham kaynağını da açıklamıştır.

Böylece Lübnan’da ismi “hicab” olan türban, Lübnan’dan İran’a ihraç edildi ve Şah’ın iktidardan gidişini hazırlayan olayların başladığı 1977 sonbaharında Tahran’da yönetim aleyhinde yapılan gösterilerde sembol olarak kullanıldı. Şah karşıtı Şii kadınlar hızla hicaba bürünüyorlardı. Şah’ın devrilmesi üzerine 1979’da sürgünden dönen İmam Humeyni’yi, Tahran’ın Mehrâbâd havaalanında karşılayanlar arasında, çarşaflı ve türbanlı yüzbinlerce kadın da vardı.

Bu yeni tip başörtüsü, İslam Devrimi’nden sonra önce İran’da, hemen ardından da bütün İslam dünyasında siyasi bir simge olarak yaygınlaştı. Türkiye’de ise türbanın, 12 Eylül 1980 faşist darbenin yarattığı ağır siyasi koşullarla birlikte bazı İslami harekete mensup kadınlar tarafından yer yer takıldığı gözlendi.

Türkiye’de türban, bir İslami siyaset hareketinin sembolü olarak en çok üniversitelerde sorun oldu. Geçmişte ülkemizde yüksekokullarda ve üniversitelerde, fakat hemen hemen bütün kamusal alanlarda da türban taşınmasına izin verilmedi. Kendini siyasi İslam’ın bir temsilcisi olarak gören AKP, kurulduğundan beri türban konusunu kaşıdı ve siyasi olarak kullandı; ta ki en sonunda siyasi İslam’ın bu açık sembolünü Atatürkçü laik meclise sokana kadar! 2008 yılında Anayasa Mahkemesinin verdiği, AKP’nin bir siyasi parti olarak “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı olma” hükmünde türbanın rolü çok büyüktür.

***

Kadın milletvekillerinin türbanla meclise gitmelerini ülkemizde “Kadın Özgürlüğü” olarak selamlayanlar, bilmem burada cereyan eden olayın pek farkındalar mı? Gerçekte bu olay kadın özgürlüğüne ve eşitliğine değil, tam tersine kadınların ayrıma tabı tutulmalarına, baskı altına alınmalarına hizmet etmektedir.

Çünkü bir defa; siyasi bir sembol olan türbanı sadece kadınlar taşımaktadır. Bu yönüyle erkekler karşısında kadınlara uygulanan bir cinsel ayrımcılıktır. Ayrıca seküler bir toplum olan Türkiye’de türban takan kadınlar da var, takmayanlar da veya genel ifade edersek, başı örtülü kadınlar da var örtmeyenler de!  Bu iki kadın grubu, bu olayla bilinçli olarak kutuplaştırılmaktadır.

Kaldı ki başörtüsü konusunda Türkiye’mizin toplumsal yaşamında hiçbir yerde yasak yoktur! Ülkemizde her kadın türban dâhil hemen hemen her türlü başörtüsünü kamusal alan hariç her yerde takabilmektedirler.  Kadınlarımızın giysi ile ilgili bu özgürlüklerine şimdiye değin sadece kamusal alanlarda bir sınırlama vardır. Bu sınırlama, zorunlu olduğu kadar da belli bir amaca yöneliktir.

Bu sınırlama zorunludur; çünkü kamu, bir toplumun, özellikle demokratik bir toplumun ortak çıkarlarının ortak paydası olan alanlarıdır. Dolayısı ile bu alanlar; kamunun işlevsel içeriğine uygun olarak, herkesin kabul edebileceği ortak bir şekli, düzeni, giysiyi, geleneği vs. yani ortak bir simgeyi temsil etmelidir.

Türbanın nasıl İslam dünyasında bir “siyasi” simge olduğuna yukarıda değindik. Ta başından beri türban, ülkemizde de bu siyasi sembol anlamını taşımaktadır. Bu açıdan türbanın meclise taşınması olayına bakarsak; o zaman toplumda türbanın sembolleştirdiği Sünni İslam siyasi hareketini  (AKP) benimsemeyen diğer siyasi görüşlerine veya inançlarına da kamusal alanda, eşitlik ilkesi gereği, kendi simgeleriyle temsil edilmelerinin doğal hakkı doğar. Bu durumda bu da kamusal alanın bu bakımdan bölünmesine ve giderek bölünen bu kamusal alanın, gruplardan güçlü olanın etkisi altına girmesine neden olur.  Sonuçta ortak çıkarlara hizmet etmesi gereken bu kamusal alan, güçlü grubun alanı haline gelerek bütün diğerleri dışlanarak toplumsal yaşam bölünür.

Oysaki insanlar bir toplumda kamusal, bir başka deyişle adı üstünde toplumsal alanları salt ortak çıkarlarını gerçekleştirmek, ortak değerlerini savunmak için iş ve güç birliği içinde bizzat kendileri örgütlemiş; kurumsallaştırmışlardır (Örneğin eğitim için okullar, Adalet için mahkemeler, resmi daireler vs. gibi). Bu açıdan türban gibi siyasi bir sembolün, ülkemizin en yüksek bir kamu alanı olan TBMM’ne taşınması, açıkça, türbanı temsil eden siyasi İslam hareketinin, yani AKP’nin, laik cumhuriyete ağır darbe vuran, Atatürk’ün kurduğu meclise tam egemen olduğunu ilan eden karşı devrimin bir zaferidir.

Yakın tarihimizde siyasi İslam; bu girişimini 14 yıl önce bir kez daha denemiş; fakat zamanın Atatürkçü Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’in yiğit dik duruşu ile bu hamle o zaman boşa çıkarılmıştı.

Mecliste siyasi İslam’ın bu son hamlesi yapılırken; ülkemizdeki terörist, bölücü, Kürtçü hareketin legal temsilcileri olan BDP ve HDP, kendisini milliyetçi olarak sunan MHP ve nihayet Atatürk’ün kurduğu CHP vardı. BDP, HDP ve MHP, siyasi İslam’ın laikliğe indirilen bu son darbeye açıkça destek verdiler. Türban; gerici, emperyalist işbirlikçisi AKP ile bölücü Kürtçüleri, sahte Türk milliyetçilerini bir araya getirmişti. Fakat bu olayın en trajik yönü;  M. Kemal Atatürk’ün partisi CHP ise, Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce ve Milletvekili Sayın Şafak Pavey’in AKP iktidarının dini istismar eden, özgürlük, eşitlik ve demokrasi konularında AKP’nin ikiyüzlü politikalarını eleştiren etkili konuşmalarının dışında sadece seyirci kalmasıdır!

“Türbanın meclise girmesini”, zafer kazanmış bir komutan edasıyla; AKP için, “Tam bir bozguna uğradılar" diye yorumlayan ana muhalefetin lideri CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, bu olaydan, “Artık hiç kimse türban üzerinden mağduriyet edebiyatı yapamayacak!" çıkarımını yapmaktadır.

Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. AKP’nin bakanı Egemen Bağış’ın “Gücün varsa engel olursun!” ifadesiyle karşı devrimin bu meydan okuması, artık onlar için bir zafere dönüştürmüştür. Gerici karşı devrimciler; hilafeti kaldıran, laikliği modern cumhuriyetin temel taşı yapan, kadın-erkek eşitliğini güvence altına alan vs. gibi bir dizi devrimleri gerçekleştiren M. Kemal Atatürk’ün kurduğu meclisin tam ortasına, Sünni İslam siyasetinin, yani gerici karşı devrimin bir sembolü olan “Türban” ı asmışlardır. Kısaca, karşı devrim zaferini ilan etmiş; Sayın Kılıçdaroğlu, daha hâlâ “AKP’nin elinden bu silahı aldık” diye övünüyor! Bu kadar saflık veya gaflet olabilir mi? Kaldı ki bu olay, ülkenin deneyimli hukukçularına göre, “Yüce Divan” lık büyük bir suçtur!

İstanbul Baro Başkanı Sayın Ümit Kocasakal ’ın ifadesiyle hormonlu muhalefetin gözleri önünde, yani meclisteki muhalefet, bütün bu olayları seyrederken, hatta saf saf büyük bir direniş gösterdiğini iddia ederken; emperyalist işbirlikçileri olan gericiler, bölücüler hep birlikte el birliği ile Atatürkçü laik cumhuriyeti tasfiye etmeye devam etmektedirler!

Bu nedenle de bütün vatansever, ilerici, aydınlanmacı, gerçekten özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten yana olan herkesin Atatürk’te birleşmesi zorunludur!

Birleşe Birleşe Kazanacağız!”

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

  

Yorumlar

      Sayın Mehmet ÇAĞIRICI,

      Sayın Mehmet ÇAĞIRICI, bütün iyi niyetim ve metanetimle yazıyorum.  Yazacağım yazmayada senin gibi kafa yapısına sahip kişilere ne yazılabilir? doğrusu bilemiyorum.

    Sana göre Atatürk devrimleri bir yana, milletin dini imanı bir yana öğle mi? 

    Boşuna uğraşıyorsun. Bu kafa sahibi için zararlıdır. Toplum için ne faydası olabilir ki? 

    Atatürk devrimleri diye diye, her zelil düşüncenize Atatürk'ü payanda olarak kullana kullana Atatürk sevgisi bırakmadınız. Bu yazılarla içimde kalan Atatürk sevgisini de silip süpürdüğünüzü üzülerek ifade etmek isterim. Şu yazdıkların varya, iyi ki herkes bunları okumuyor. Herkes bunu okuyacak olsa Atatürk sevgisi diye bir şey kalmaz! Eğer sen bu ülkeye bir faydan dokunsun istiyorsan, Atatürk falan deme, bu yazılarıda yazma bu yeterlidir. Bundan daha faydalı bir iş yapabileceğine inanmıyorum. Atatürk bu milletin önderidir. Eyvallah. fakat birde millet vardır.

    Sen bu gerçeği unutuyorsun! Atatürk ölmüştür fakat millet ölmüyor. Atatürk milletin kutsallarına karşı devrim yapmıştır. Milletin kutsallarına karşı devrim buraya kadardır! Daha ötesi yoktur! İsteyen kabul eder, istemeyen de bir gün kabul eder. Dün kabul etmeyip, bu gün kabul edenleri göremeyecek kadar engelli misin?

İzzet Kütükoğlu'na İlk ve Son Yanıt!

Ya okuduğunuzu anlamakta güçlük çekiyorsun, ya da kasıtlı olarak benim düşüncelerimi çarpıtıyorsun.

Ben bu yazıda asla Atatürk’ün devrimleri ile milletin dini, imanını karşı karşıya getirmedim. Bu senin iddian!

Ben bu yazımda sadece türbanın geçmişte de günümüzde de bir siyasetin, dini istismar eden bir siyasetin, Atatürk devrimlerine karşı olan bir siyasetin sembolü olduğu düşüncesini dile getirdim. Üstelik türbanın dünyada ve İslam âleminde bir siyasi sembol olarak ortaya çıktığını koyarak bu tezimi savundum. Atatürk devrimlerini yıkanların bu sembolü Atatürk'ün meclisine diktiğini söyledim! Sözüm, Atatürk düşmanlarına!

Benim düşüncelerimin toplum için ne fayda getireceğine, bırakın da toplum karar versin.

Beni, Atatürk’ü istismar etmekle suçlamanız; hem haksızlık, hem de koskoca ve utanmazca bir iftiradır! Benim bu düşünceleri savunmakla hiçbir kişisel çıkarım yoktur. Ben sadece inandığım ve güvendiğim fikirleri savunuyorum. Öyle kuru gürültülere pabuç bırakacak cinsten de değilimdir!  

Bana “Eğer sen bu ülkeye bir faydan dokunsun istiyorsan, Atatürk falan deme, bu yazılarııda yazma bu yeterlidir “ diye akıl vereceğine, o aklı kendine sakla. Üstelik bu tavsiyende biraz da tehdit kokuyor.  Senin; daha okuduğun bir yazıyı tam anlayacak kapasiten bile yoktur. “Atatürk bu milletin önderidir. Eyvallah. Fakat birde millet vardır.” Gibi abuk sabuk çelişkilerle  kimseye akıl verecek bir durumda değilsin!

Evet, elbette Atatürk ölmüştür. Ama onun düşünceleri, ortaya koyduğu fikirler, devrimleri yaşayacaktır. Bu fikirleri, ilkeleri, devrimleri biz yaşatacağız! Atatürk bizzat kendisi “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demiştir. Onun kurduğu cumhuriyeti bütün nitelikleriyle biz yaşatacağız; gerekirse yeniden kuracağız!

En sonunda baklayı ağzından çıkarmışsın! Senin; Atatürk’ü din düşmanı gösterenlere dâhil olduğun hiç te şaşırtıcı değil! Atatürk asla milletin kutsallarına karşı devrim yapmamıştır. Aksine Atatürk'ün mücadelesi ve devrimleri, ülkemizde İslam dininin bütün milletimiz tarafından özgürce yaşanmasının koşullarını yaratmıştır. Atatürk olmasaydı, belki de bugün camiler kilise olacak, Anadolu Hristiyanlaşacaktı.

Sayın İzzet Kütükoğlu,

Emperyalist işbirlikçisi gerici yobazlarla Atatürkçüler arasında Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ve devrimleri konusunda henüz son söz söylenmedi.

Gün ola, harman ola!

Not: Bu polemiği siz başlattınız. Yazınızdaki ağır ve tehditkâr üslup nedeniyle size bir daha yanıt verme niyetinde değilim. Siz istediğinizi yazın, umrumda bile değil. Atatürk düşmanlarıyla işim olmaz benim.  

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.