Atatürk Döneminde Dış Politikadaki Temel İlkeler ve Tam Bağımsızlık Vurgusu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
VURAL GÜNDÜZ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.08.2010

 

Mustafa Kemal Atatürk, büyük devlet adamı olarak iç politikaya olduğu kadar, dış politikaya da fikir ve düşünceleri ile yön vermiştir.Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı dış politika,milli siyasete dayanmaktadır.Milli siyasetin yanı sıra,yer alan diğer ilkeler milli siyaseti bütünlemektedir.
Dış politika iç politikanın aynasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimi ile ‘’Harici siyasetin en çok alâkadar olduğu ve dayandığı husus devletin dâhili teşkilatıdır. Harici siyasetin dâhili teşkilatla uygun olması lazımdır’’ demiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk İnkılâbının ve onun dayandığı temel prensipleri bir siyasi mesele ve bir milli siyaset olarak ifade etmektedir.’’Milletimizin kuvvetli,mesut ve bağımsız yaşayabilmesi için,devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi bu siyasetin,teşkilât-ı dahiliyemize tamamen uygun olması lazımdır.’’ diyerek tam bağımsız milli siyasetin önemini vurgulamıştır.

Milli siyaset,milletçe benimsenen ve uygulanan siyasettir,milli amaçlara uyan ve ona hizmet eden siyasettir. Atatürk, dış politikasını her zaman halka dayandırmış, halkla birlikte yürütmüştür. Milli Mücadele’yi başlatmak için, çok sevdiği askerlikten ayrılarak Anadolu’ya geçmesi, kendi deyimiyle “ferdi millet” olarak bu mücadeleyi sürdürmesi, bunun en önemli kanıtlarındandır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün milli siyaset anlayışında,Türk toplumunun politik amacına yönelen bir siyasettir ve millet gerçeğine dayanır.Milletimizin kuvvetli,mesut ve istikrar içinde yaşayabilmesi için uygulanan bir yöntemdir.Milli hukukumuzun ve milli sınırlarımız Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikada önem verdiği değişmez olgulardandır.Milli siyaset milli bir hukukla olur ve uygulanır.
Atatürk’ün dış politika anlayışı, bir nevi onun dünya görüşünü yansıtmaktadır. Atatürk’ün dış politika anlayışında öne çıkanlar tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşmak yani batılılaşmaktır. Bu anlayış, Misak-ı Milli sınırları içinde Lozan’dan önce ve daha sonraki dönemlerde yürütülen siyasal faaliyetlerin temelini oluşturmuştur.İzlenecek Türk dış politikasının temelini ve amaçlarını Misak-ı Milli ortaya koymaktadır. Milli sınırlarımızda Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından ilan edilen ‘’Misak-ı Milli’’ de açıklanmıştır.Milli mücadelenin ilk hedefi memleketi düşmanlardan temizlemekti.Kurulan yeni Devlette her şeyden önce Türk milletinin yerleştiği vatanın hudutları çizilmeli,milli hudut tayin edilmeli idi.Milli hudut,Erzurum ve Sivas kongrelerinde kararlaştırılıp,son Osmanlı Mebusan meclisinin tasdiki ile ‘’Misak-ı Milli’’ adını almıştır.Yeni Devletin kurulabilmesi için yeni Türkiye’nin dış politikası hedef olarak bu toprakları kurtarmayı gaye edinmiştir.Bu kapsamda milli siyaset, ‘’Misak-ı Milli’’ ile öngörülen sınırları kapsamaktadır.
Atatürk’ün “Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve daha çağdaş biçimde, düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesinin başarmak için, her devlet gibi, bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında, bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir. Bu nedenle siyasal, yargısal, mali… alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlar) karşıyız.” sözleri ülkenin gelişmesinin önündeki bütün engelleyici unsurlar için taviz verilmeyeceğinin göstergesiydi.
Osmanlı Devleti, son dönemlerinde dış müdahaleler, yabancılara tanınan imtiyazlar ve kapitülasyonlar yüzünden, bağımsızlığını hemen hemen yitirmiş durumdaydı. Atatürk’ün hedefi ise, bağımlılıkları tamamen ortadan kaldırıp tam bağımsız bir ülkeye kavuşmaktı. Zaten milli mücadele’nin çıkış noktası da buydu. Yapılan bütün antlaşmalarda, bütün görüşmelerde, Atatürk’ün koyduğu şartların önemli bir kısmını bu konu teşkil ediyordu.
1936’da, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması sürecinde izlenen yol, Atatürk döneminde, Türkiye’nin uluslararası hukuka bağlılığını gösteren önemli bir örnektir.
Lozan Antlaşması sonrasında, hâkimiyetimiz kısıtlanarak bize bırakılan boğazlar, II. Dünya Savaşı’na giden yıllarda, Rusya ve İngiltere arasında başarılı bir denge siyaseti izlenmesiyle Türkiye’nin eline geçmişti. Bu başarıyı, hukuki bir mücadeleyle elde etmek, Atatürk’ün barışçı yönünü de ortaya koymaktadır.
Batı’ya karşı izlenen politika Atatürk tarafından şöyle vurgulanmıştır; “Bizim, siyaset-i hariciyemizde herhangi bir devletin hukukuna tecavüz yoktur. Biz ecnebilere karşı düşmanca bir his beslemediğimiz gibi, onlarla samimi ilişkiler tesis etmek arzusundayız. Türkler, bütün milletlerin dostudur”.
Milli siyasetin bir diğer unsuru da, kendi kuvvetimize dayanak varlığımızı korumak en geniş anlamıyla milli savunmada kendimize güvenmeyi,milli onurumuzu kuvvetlendirmeyi başardığı gibi milli gücü de harekete geçirmeyi öngörmektedir. Atatürk döneminde barış içinde yaşamak için hazırlık yapmak,gerekirse barış için savaşa hazır olmak kararlılığında belirgin olarak kendini göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün milli siyaset anlayışında kendi gücünü aşan hayaller ve amaçlar peşinden koşmama temel noktalardan birini oluşturur.Hayaller ve maceralar peşinden koşan kişilerin Türk milletini ne durumlara düşürdüğünü bu noktada iyi düşünmek gerekmektedir. Atatürk dış politikasının ilkelerini belirlerken, hem ülkenin durumunu hem de diğer milletlerin içinde bulunduğu durumu gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu milli siyaset millet menfaatlerine dayanan ilmi ve gerçekçi bir dış politika anlayışıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün milli dış politika anlayışında öne çıkan en önemli özellik hayalcilikten ve maceradan uzak olmasıdır. Atatürk gerçekçi ve uygulanabilir bir dış politikanın milletin yararına olduğunu her defasında vurgulamıştır. Türk milletinin dünya insanları içinde onurlu yerini alması ,eşit muamele ve karşılıklı dostluk vazgeçilmezlerindendir.Buna en güzel örnek ülkenin güvenliği için ittifaklar yoluyla Sadabat Paktı ve Balkan Antantı’nı imzalaması yeni Türk devletinin komşularına ve yakın çevresindeki ülkeler nasıl bir gözle baktığını gösteren önemli bir dış politika olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devletler topluluğunda şerefli,haysiyetli,namuslu bir mevki sahibi olmak ve mutlaka istiklâline riayet ettirmek;devlet için istiklâl kelimesinin muadili hayattır. İstiklâli olmayan bir devlet,gerçek manada bir devlet değildir.Milli bağımsızlık yeni kurulan devletin esas fikir ve amacı olduğu kadar,kurtuluş mücadelesini takip eden devre de,temel bir prensip,devletin varlığı ile bağdaşır bir esas olmuştur.
Milli bağımsızlık,Türk Devleti’nin bağımsızlık sınırlamayı reddettiği gibi iç işlerine karışmayı yani müdahaleyi de ret eder.Atatürk’ün eşitlik prensibine önem vermesinin sebebi,Türk milletinin milli haysiyetini ve değerini milletler arası planda değerlendirmek istemesidir.tam istiklal,kayıtsız ve şartsız istiklal milli mücadele de temel parola olduğundan,kapitülasyonlar ve kuruluş anında manda hep reddedilmiştir.
Atatürk dış politika da milli çıkarlarımızın gerektirdiği politikayı izlemeyi, hiçbir şekilde maceraya atılmamayı, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine uygun olarak dış politikada da barışçı olmayı ve sorunları barış yoluyla çözmeyi amaçlar.Türkiye’nin bugünde takip ettiği barış politikası,’’Yurtta sulh,cihanda sulh’’ şeklinde en belirgin şekilde ifade edilmiştir.Şunu da belirtmek gerekir ki Atatürk’ün barışçılığı, tavizkar veya yatıştırmacı değildi. Atatürk’ün gerçekçi yönü, böyle bir politika izlenmesini önlemişti. Hatay’ın anavatana katılması için gösterdiği çaba Fransızlara ve dolayısıyla Suriye’ye karşı izlediği politika bunun en güzel örneğidir.
Yeni Türk Devleti,1923’den bu yana dış politika işlem uygulamalarında devletler hukukuna riayete dikkat ve itina göstermiştir.Bu Türk devletinin ve milletini diğer milletler farkını ortaya koyması bakımından övünülecek bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
Atatürk’ün barışçı,devletler hukukuna saygılı,eşitlik ve barışçı dış politik anlayışına rağmen ülkesi için güvenlik önlemi almasına da mani olmamıştır.Yeni Türk Devletinin kendini koruya bilmesi için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması gerektiğine inan Atatürk,Türk milletinin kendi gücüne dayalı askeri ve ekonomik yapılanmasını sağlam esaslara oturtmak içinde çalışmalarda bulunmaktan geri durmamıştır. Atatürk bir konuşmasında,’’Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak saf dillik olur.Bu o kadar önemli bir gerçektir ki,ondan biran bile gaflet,milletin hayatını tehlikeye sokar.Şüphesiz hukukumuza,şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz.Fakat ne çare ki,zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik.Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikmeyeceğiz.
Atatürk döneminde izlenen dış politikada tam bağımsızlıktan hiçbir şekilde taviz verilmemiştir. Atatürk bu konuda alınması gereken bölge devletleriyle yapılan ittifaklar gerekse milletler arası anlaşmalarla her türlü önlemi almasını bilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin döneminin en saygın ülkelerinden biri olmasını sağlamıştır.

Not:Eğitim Sesi Dergisi 29.Sayıda yayınlanmıştır.
 
iletisim@PolitikaDergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.