Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Go Home Türkiye!
- Sabun!
- Örtülü Özgürlük
- Edep Ya Hu! / (Akrostiş)
- "Bakan" Değil Gören Lazım Bu Memlekete!
- Sincap Üzerine Tefekkür Eyleyebilme Yeteneği...
- Aziz Nesin Niçin Haklıydı?
- Bastırılıyoruz!
- Başkalarına Ait İdeallerle Gerdeğe Girmek...
- 10 Kasım'ın Hesabı
- O Musibet!..
- Öğrenilmiş Çaresizliklerimiz
- Aziz Nesin Kimleri Kast Etti?
- Niçin Helva Yapılamıyor?
- Gericiler Türkan Hocadan Ne İstiyorlar?
Çünkü Arınamazsak, Çünkü Çoğalamazsak, Çünkü Birleşemezsek...
Samimiyet, içtenlik demek…
İçtenlik de, samimiyet…
Yani, insanın içi ile dışı arasında bir farkın bulunmaması…
İnsan ilişkilerinde “politika” yapmamak, dalavereye sapmamak!..
İnsanı, dama tahtasındaki bir piyon olarak görmemek…
Dalavere tavasında hokkabazlık kızartmamak…
Neysen, sadece o olmak; o kalmak…
Her olayı fırsat belleyip, kazanımlarını kendi bohçana istif etmek için takla üstüne takla atmamak…
Önümüzde 12 Eylül referandumu var…
Bir ufkumuz karanlık, ötekisi aydınlık…
Özveri ile bu büyük toplumsal mücadelenin küçücük bir zerresi olmanın verdiği hazla dağlar kadar mutlu olabilmek...
Bütün gücünüz ile vatan savunmasının o büyük sorumluluğunu omuzlayan alçak gönüllü ve yüksek kişilikli insanların safında olmaktan kıvanç duymak… Ve bu kıvancın verdiği hazla yetinmek, övünmemek… Ve dövünmemek…
İşte bizce içtenlikle yürütülen (yürütülmesi lazım gelen) toplumsal mücadelenin özü, esası ve içtenliği budur… Samimiyeti budur!..
İçtenlik denen haslet, masa başında kazanılmaz.
Eylem içinde oluşur, hareket içinde ortaya çıkar.
İnsanların ahlaki yapılarının kaç okka çektiği, mücadelenin içinde belli olur; olayların sıcak gelişmeleri içinde test edilir, sınanır ve güç kazanır…
“Az olsun, benden olsun,” mantığının tırmanmakta olduğu yokuş ile “ben olmazsam, hiçbir şey olmaz,” düşüncesinin saptığı çıkmaz sokak sonunda aynı kapıya çıkar…
Kör bir yurttaşımıza sormuşlar:
- Gözlerin mi açılsın?.. Yoksa, herkes mi kör olsun?..
Gözleri görmeyen vatandaşımızın bu soruya verdiği yanıt oldukça düşündürücüdür:
- Herkes kör olsun!..
Toplumsal mücadelenin yürüyüşünü gözleri görmeyen yurttaşımızın benimsediği mantığın körlüğü ile karşılamak, sadece yürütülmekte olan mücadelenin karşı tarafına yarayan bir tavırdır…
Ben-merkezci kişilik yapısı mücadelenin frenidir… Engelidir… Ayıbıdır!..
Toplumsal mücadele, almayı değil vermeyi şiar edinmiş, kişilikli ve özverili insanların omuzlarında yükselerek başarıya ulaşabilir.
Bağımsızlık Savaşımızın kadroları böyle insanlardan oluşuyordu…
Ve mücadele bu nedenle kazanılmıştır.
Kadrolarımız, oluşturmamız gereken milli birlik ve beraberlik cephesinin bireyleri ve bu mücadeleye küçük ya da büyük katkı veren, katılan, destek veren herkes ve her birimiz, içimizdeki ve çevremizdeki hataları, yanlışları ve bencillikleri ayıklamak zorundayız…
Çünkü ayıklamazsak, çünkü arınamazsak, çünkü çoğalamazsak ve çünkü birleşemezsek, atı alan Üsküdar’ı rahatlıkla geçecek ve bizler de bulunduğumuz kabın içinde kaynayıp duracağız; kaynatıp duracağız… Eriyip, biteceğiz!..
Eğer gerçekten aydınlıktan yana isek, aynı safta olmak, aynı cephede bulunmak ve bu büyük mücadelenin “mütevazı bir neferi” olmayı kabullenmek, sindirmek ve baş tacı edebilmek gerek…
İçtenlikle…
Ve samimiyetle…
Bu kadar…
Faruk.Haksal@PolitikaDergisi.com
- Faruk HAKSAL içeriği
- 7809 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder