Ekim 2013

Bir Müezzin Hikâyesi - Bir Türkiye Hikâyesi

Yazar: 
Tamer Yazar
Yazının Yazıldığı Tarih: 
19-10-2013

20 yıldır görev yaptığınız yerden alındığınızı düşünün…

Tamam, Devletin görevi, ama eviniz olmuş bir kere…

Benimsemişsiniz…

Sahiplenmişsiniz…

Öyle ki, her detaya hakimsiniz…

Tamam da “niye” diyorsunuz… !!!

Niye “şimdi”… ???

Ve niye “ben”… ???

Evet…

Tüm bu sorular, Taksim Gezi Parkı’nda başlatılan barışçıl eyleme “şiddet” karıştıran “resmi” aktörlerin ateşlediği o eylemsellik sürecinden damlayan sorular…

Türk Halkı Tayyip Beyi Dinlemiyor…

“Söz gümüş ise sükût altındır” Diye bir deyişimiz vardır. Tabii ki bu deyişteki sükût hiç konuşmamak değildir. Yerinde ve öz konuşmak gerekir. Nefis bir tabak çorbanın içinde bir tane sinek bile görseniz o çorbayı içmezsiniz. Zaten “Sinek ufak ama mide bulandırır” sözü de buradan gelmiştir. Bu itibarla konuşmalara çok dikkat etmek gerekir. Her konuda konuşmak, çok konuşmak, asla çok bilmek değildir. Olsa olsa işinden olmadık işlere karışmak veya çevrendekilere, o konularda konuşması gerekenlere saygı duymamak, onlara güvenmemek, olması gereken değeri vermemek demektir.

Bu yüzden günde üç öğün halkın karşısına çıkıp her türlü konuda emirler, talimatlar niteliğinde görüşler belirtmek maalesef insanları bıktırmak, sana karşı olan saygısını azaltmaktan başka işe yaramaz. Büyük çoğunluğu şark kurnazı olan Anadolu halkı bu tür kişileri iyi kullanır ama yine de bildiğini yapar.

Akp Merkez; Akıllı Olsun Herkes!

Yazar: 
Alp Giray

İktidarın, seçim ve sandık yolu ile yenilmesini; Akp’nin evvela Meclis’te muhalefete gerileyip, bir sonraki dönemde de Meclis dışında kalmasını isteyenler yani; bunun yolu ve yöntemi olarak, ve haklılar elbette, yeni bir sağ partinin teşkili ve çalışmasını görüyor. En büyük ve en eski ve en başarısız muhalefet örgütü Chp de, buna eskiden bu yana inandığından olacak, bazı olağanüstü dönem ve süreçler hariç, son otuz yılını sağlaşarak, olmadı sağa yanaşarak geçirdi. Bugün ise, bu durum değişti. Yani 11 yıllık yönetme tecrübesi ve tek tek saymaya gerek duymadığımız tasfiyeler, operasyonlar ve geri dönüşü olmayan hukuki ve gayrihukuki düzenlemeler ile, Akp, sağın veya solun, alternatif yaratıp yenebileceği bir parti olmaktan çıktı ve rakiplerine, hasımlarına olası bir galibiyet için tek bir yol bıraktı. O yol devrimdir.

2013 Yılı AB Türkiye İlerleme Raporu Üstüne

Geçen hafta AB,2013 yılı Türkiye İlerleme Raporu'nu yayınladı. Hükümet raporun Kurban Bayramı’na rast gelmemesi için özel önem verdiği halde AB, Raporu’nun yayınlanmasını özellikle Kurban Bayramı’na rast getirdi.

Görünüşte AB’nin 2013 yılı Türkiye ile ilgili raporu, “Gezi Direnişi” eylemlerine geniş yer vermekte ve bu eylemleri Türkiye’de “sivil toplum ”un bir gelişimi olarak değerlendirilmektedir.

Gerçekte “Gezi Direnişi” üzerinden AKP hükümeti eleştiriliyor görüntüsü altında Avrupa Birliği, AKP hükümetinin emperyalistlerin planlarına denk düşen politikalarını el altından desteklemektedir. Çünkü Gezi parkı eylemleriyle ilgili olarak polisin çok sert tutumu nedeniyle ve de yargıyla ilgili olarak ta genel bağlamda “uzun tutukluluk”, “savunma hakkı” ve “adil yargılanma”  konuları hariç bütün diğer konularda yapılan değerlendirmeler, Türkiye'ye karşı hâlâ o bildik “çifte standardı” ve el altından AKP'ye verilen desteği gözler önüne sermektedir.

Siyasette Bumerang: DİRENİŞ

Gezi'den sonra çokça yazı yazıldı. İstisnasız, bu alanda kalem oynatan hemen herkesi okumaya çalıştım. Herkes kendi penceresinden tahlillerle işi özetlemeye çalışınca,  bu işin bir  kısır döngüye gireceğini düşünmüştüm. 

Gezi Parkı Direnişi, siyasal yazınla, külliyatla açıklanması zor bir olay. Benim Gezi için düşündüğüm şey şu: Gezi Parkı, Sosyolojinin Siyasete cevabıdır. Toplumlar, homojen yapılar gibi gözükse de aslında içerisinde muhteşem farklılıklar barındırır. Bu farklılıkların buluşacağı tek ortak nokta insanlık noktasıdır. Üst insan  bugün belki de insan olduğunu fark eden ve insanlığı için ayağa kalkan kişidir. Bu ayağa kalkış büyük bir direniştir.

Gezi'nin tüm paradigmaları yerle bir ettiğini söyleyebilmek bugünden zor olsa da paradigmaları çok aşındırdığı sabit.  Klasik örnek olarak verilen BDP bayraklı bir çocuğun yanında Türk Bayraklı bir kızın el ele tutuşması ve arkada bozkurt işareti yapılması tuhaf bir durum. İnsanın özünü ortaya çıkaran, bayrak ve şekil gibi sembollerin şiddet anında yalnızca aracı unsur olduğunu gösteren bu şiddetlilik hali psikolojik olarak da kendinden kaçışın ittifakıdır.

Anastasiades'in Yeni Stratejisi

Evvelki gün KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu'nun Sözcüsü Osman Ertuğ ile Rum lider Anastasiades'in müzakerecisi Andreas Mavroyannis arasında yapılan görüşmede, "Ortak Açıklama Metni" konusunda bir mutabakata varılamadı. İşin doğrusu mutabakata varmalarını ben hiç beklemiyordum.

Sözcü Osman Ertuğ'un Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos'a, Müzakereci Andreas Mavroyannis'in de Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yapacakları senkronize çapraz ziyareti de, Ekim ayı sonuna kadar gerçekleştirileceği mutabakatı da bana pek inandırıcı gelmedi.  Ben son dakika Rumların bir bahane yaratıp topu Yunanistan'a atacaklarını, Yunanistan'ın da bir başka politik bahane icat edip topu oyun dışı bırakacağını ve bu çapraz ziyaretin gerçekleştirilemeyeceğini veya da daha düşük düzeyde gerçekleştirileceğini düşünüyorum. Geçmiş bana aynen böyle söylüyor.  

Biz Anlamadık… !!!

Yazar: 
Tamer Yazar
Yazının Yazıldığı Tarih: 
22-10-2013

"Ayakkabılarla Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi'ne gireceksin, orada içeceksiniz. Bu ülkenin dini mabetlerine karşı bu saygısızlığı yapacaksınız. Ne adına? Çevre adına. Caminin müezzinini tehdit edeceksiniz, ondan sonra farklı şekilde konuşturacaksınız; 'Böyle bir şey olmadı'... Ne olmadı, bütün görüntüler elimizde. Cuma günü arkadaşlarımıza bunları görüntüyle vereceğiz. Bunların hepsini milletim görecek. Milletimize bunların hepsini sunacağız."

Bu bizlere Ankara noktasında aktarılan ilk CAMİ hassasiyetiydi… !!!

Hatta bu yüzden haftalarca miting meydanlarında ve konuşmaların üst başlıklarında bunu tartıştık… !!!

Neoliberalizm ve Kimlik Siyaseti

Neolibrealizm küreselleşmenin ideolojisi, postmodernizm ise küreselleşmenin kültürel yapısı olarak Soğuk Savaş sonrası uygulama alanı bulmuştur. Siyasi ve toplumsal yaşam, devletin rolü, ulus-devletin varlığı yeniden yorumlanmaktadır. 19. yy’ın ideolojisi liberalizm, 1970’li yıllarda neo(yeni) öneki ile neoliberalizm olarak yeniden yorumlanmıştır. 20. yy ın ikinci yarısında liberalizmi kesintiye uğratan işçi hareketleri ve sosyalist mücadele karşısında liberalizm, kendini yeniden tanımlamak için felsefik temelini oluşturmaya başlar. Yükselmekte olan sosyalist hareketlere karşı liberalizmi savunan Frederich August Von Hayek, serbest piyasa ekonomisini savunan görüşleriyle 1974 yılında Nobel ödülüne sahip olan ekonomist ve siyaset bilimcidir.

Genelkurmay Başkanı ve Hukuksal Çizgi...

Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel’in, Balyoz Davası hakkında konuşmaması ve değerlendirme yapmaması, çok fazlaca eleştirildi.

Sayın Necdet Özel; çeşitli gazetelerdeki köşeyazarlarınca, askerlerine sahip çıkmadığı gerekçesiyle neredeyse yerden yere vuruldu...

 

Bizim de ülkemizde beklediğimiz husus bu değil miydi?

Yıllarca askeri vesayeti çok fazla konuşmadı mı Türk Milleti?

Askeri vesayetle yargı vesayeti, çokça eleştirilmedi mi?

Evet, Balyoz Davasındaki kararlar, insanların yüreklerinde ve vicdanlarında onulmaz yaralara ve sitemlere neden oldu...

 

Balyoz Davası ve Ergenekon Davasında, mahkeme safahatında adalete ve hukuka uygun düşmeyecek birçok gelişme yaşandı...

KKTC Din İşleri Başkanı'nın Başarısı

Din İşleri Başkanımız Sayın Talip Atalay'ın Rum Ortodoks Kilisesi Başı Başpiskopos II. Hrisostomos (Esas adı: Ηρόδοτος Δημητρίου, İródotos Dimitríou) ile BM kontrolündeki ara bölgede yer alan Ledra Palas'ta birkaç kez görüşmesi ve birlikte Larnaka'daki Tuz gölü kıyısında bulunan Hala Sultan Tekkesine gitmeleri mükemmel bir gelişme.

Kıbrıs'ta asırlardır yaşamakla olan ve dinleri ile dilleri farklı olan iki halkın dini liderlerinin karşılıklı olarak adanın diğer tarafına geçmesi ile başlatılan dinler arası bu iletişimin getirisinin büyük olacağını ve adadaki iki halkın gelecekte bundan büyük faydalar göreceğini söylemek için kahin olmak gerekmiyor.  

Müslüman ve Rum Ortodoks dini liderlerin 1958'den beridir Kıbrıs'taki iki halkı bölen Yeşil Hattı, hiç bir şekilde öldürülme, tutuklanma veya da can güvenliği endişesi duymadan geçerek dini mabetleri ziyaret etmeleri, geçmişte hiç yaşanmamış bir olgu, yeni bir gelişme ve Kıbrıs tarihi içinde iki halk arasında atılmış büyük bir adımdır.