Geçmişin Geleceğe Dersi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Eskilerin söylediklerine göre geçmiş, geleceğe yön vermek adına söylenen sözcük ve tavırlarla doludur. Yani ağızdan çıkan her kelime, hatta bedenin göstermiş olduğu her hareket geleceğe yön verir.

   O zaman, geçmiş ve gelecek arasında sıkışan ve şu an yaşamakta olduğumuz “şimdiki zaman” geçmişten alınan derslerin geleceğe uyarlanmasından başka bir şey değildir. Biraz felsefi olacak belki ama şimdiki zamanların tümü geçmişten alınan derslerin sonucu varolur.

   Eğer bir millet, varlığını halen devam ettirebiliyorsa bu geçmişten alınan derslerin hala çok iyi bilindiğini gösterir.

   Aklımıza hemen şöyle bir soru düşebilir: “Peki, geçmişten hiç mi ders çıkarmayan yok?”

   Tabii ki geçmişine hıyanet eden, geçmişini umursamayan bir kesim her zaman mevcuttur; fakat bunların azınlıkta oluşu (yani geçmişinden dersler çıkararak şimdiki zamanda var olan ve geleceğe ilerleyen insanların çoğunlukta olması) şimdiki zamanın yaşanabilirliğini mümkün kılar.

   Özcesi; şimdiki zamanda var olabilmenin tek koşulu geçmişinden dersler çıkaran insanların, çıkaramayan insanlara karşı çoğunlukta olmasıyla açıklanabilir.

   Bu geçmiş ve gelecek arasında cereyan eden varoluş toplumsal kesimin anatomisinden başka bir şey değildir.

   Toplumsalın, yani sosyolojik olanın toplumsallaşma süreçleriyle pozitif veya negatif yönde değiştiğini gayet iyi biliyoruz. Peki, bu toplumsallaşma süreçlerini halka kim empoze ediyor?

   Cevabı bilindiği üzere, siyasal seçkinler.

   O zaman şu ana kadar söylediğimiz tüm varsayımları yıkacak bir şeyden bahsetmenin zamanı geldi. O da şu: “Ya eğer siyasal seçkinler geçmişlerinden dersler çıkartmıyorlarsa?”

   Kritik soru bu. Üzerine yoğunlaşmamız gereken tek şey bu.

   Hemen irdelemeye başlayalım.

   Geçen günlerde seyirci olarak katılmış olduğum Genç Bakış programında, programın sunucusu Abbas Güçlü aynen şu kelimeleri kullandı: “Arkadaşlar, demokrasi sandıktır. Sanıktan çıkana saygı gösterelim. Eğer sandığa saygı göstermiyorsak demokrasiden söz edemeyiz.”

   Ben bu söylemlerin tamamına karşı çıkıyorum. Demokrasiyi sandıktan ibaret gören bu anlayış kesinlikle demokrasinin çarpıtılması işlevini görüyor. Abbas Güçlü burada geçmişinden ders almadan şimdiki zamanı oluşturuyor ve geleceğe yönelik tartışmalarında, bu konuda, fitilini ateşliyor.

   Abbas Güçlü’yü bu konuda her ne kadar suçlasam da, onun dayatılan toplumsallaşma evrelerine maruz kaldığını görebiliyorum. Siz belki Abbas Güçlü’yü bu söyledikleriyle tarihine sahip çıkmamakla suçlayabilirsiniz; fakat ben o kadar ağır bir suçlamada bulunmayacağım. Çünkü kendisinin oldukça yerinde tespitleri olduğunu birçoğumuz biliyoruz. Sadece ona negatif yönde toplumsallaşma gazisi diyelim.

   Gerçi hepimiz o yolun yolcusu değil miyiz?

   Geçmişinden dersler çıkaramamış olanların yönetiminde hepimiz geçmişimizi unutmaya başlayıp, karanlık geleceğe hizmet etmiyor muyuz?

   Değerli okurlar, bilmemiz gereken toplumsallaşma sürecinin ağlarına takılmanın imkânsız olduğu. Ağa takıldığınızı bilseniz bile, o toplum içinde yaşabilmek için ağdan kaçış reflekslerinizi sınırlıyorsunuz.

   Durup bekliyorsunuz. Demokrasinin sandık olduğuna inanıp yakında seçimler geliyor, ne de olsa oyumu daha iyisine verir, durumu idare ederim diye düşünüyorsunuz. Bu düşüncede olanların hepsi ne yazık ki demokrasi şehitleri mezarlığına gömülecek.

   Bu düşüncede olanlar, her geçen gün dayatılan, empoze edilen toplumsallaşma süreçlerinin telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracağını biliyorlar mı?

   Demokrasi sandıkta belli olur düşüncesi, sandığa doğru gidilen her günde bir anormallik oluşumuna seyirci kalmaktır. Bu süreç, siz sandığa gidene kadar sizi ele geçirirse “ben sandıkta gücümü gösteririm” planı oldukça manidar bir şekilde üzerine soğuk su içmeyi gerektirir.

   Bizi yönetenler tarihimizden, geleceğimizi karanlıklardan kurtaracak dersleri ne yazık ki almadılar. Onların aldığı tek ders yaşanmış olan şanlı tarihimizle kendi amaçlarını gerçekleştiremeyecekleri oldu.

   Ve bunu da topluma öyle güzel empoze ediyorlar ki, yazımın başında belirttiğim çoğunluğu hızlıca azınlık konumuna düşürüyorlar.

   Kimisi eline çıkıp bir balon alıp patlatıyor, kimisi karışıklık çıksın diye sarı otobüsüyle şehirlere kaos götürüyor.

   Sosyolojik olanın tarihine ihanetini, sağlam tuğlalarla inşa ediyorlar.

   Kömür dağıtıp, erzak çekleri yollayarak geçmişinizi bir kalemde, sizden habersizce siliyorlar.

   Geçmişte odunu aday göstersek seçtiririm mantığına ne yazık ki bugün yenik düşüyoruz. Bir ninemiz “ben gidip oyumu ampule verip çıkıp geliyorum diyor.” Seçmen kâğıdında AKP’nin altında odun yazsa da onun umurunda değil. Söyledikleri bunu gösteriyor. Daha oy verdiği partinin adını bilmeden kömür, erzak peşinde koşuyor. Ne yazık ki bu hale düşürüldük.

   İşte geçmişinden dersler çıkarmayan bu insanlar önce sizi bir çuval kömüre muhtaç ediyor, sonra da size bunu vererek kendilerine çıkar sağlıyorlar.

   Şimdi hepiniz “e Gökhan iyi söylüyorsun da peki bu adamlar geçmişlerinden ders almadılarsa nasıl ülkeyi yönetiyorlar” diyebilirsiniz.

   Cevabım hazır. Evet, geçmişlerinden yeterince ders almadılar sadece kendilerini iktidara taşıyacak dersleri aldılar. Bu sebeple de diyorum ki geçmişini çok iyi bilen Atatürk’ün çocuklarından çekecekleri var.

   Saygılarımla…  

 

gokhan.dag@politikadergisi.com

 

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 10’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 10’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.