Özelleştirme ile Yüzleşmek (2)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Osman BUDAK

   Geçen ayki sayımızda özelleştirmelerin küresel alanda durumuna biraz değinmiş, Mustafa Kemal'in devletçilik anlayışından söz etmiş, Türkiye'deki özelleştirmeleri ilgili kişilerin ağızlarından dinlemiştik. Bu ayki sayımızda da söz verdiğimiz gibi özelleştirmelerle ilgili "yanlış inanışları" inceleyeceğiz. Ben bunlara, biraz amiyane olacak belki ama "maval" demeyi tercih ettim. Zira bu yalanlara duyulması gereken herhangi bir saygının bulunmadığını düşünmekteyim. Şimdi bu "mavalları" tek tek inceleyelim.

<?xml:namespace prefix = o /> 

   Piyasa Unsurlarının Rekabet ile Birlikte Ekonomiyi Hareketlendirdiği Mavalı

   Çokça dile getirilen bu iddianın gerçekle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır. Bilakis, bu piyasa unsurları ekonomiyi hareketlendiremediği için "devletçilik" uygulanmıştır. Hatta bu piyasa unsurlarına Kemalist hareket, şans vermiş ve İzmir İktisat Kongresi'nde liberal kanadın da bastırmalarıyla serbest piyasa geniş ölçüde kabul görmüştür. Bu dönemde istenen büyümelerin sağlanamaması ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ile (Kara Perşembe Olayı) liberal ekonominin dünya çapında çökmesi "devletçilik" ilkesini gündeme getirmiştir. Yani uygulanarak da görülmüştür ki liberal ekonominin karşısında "devletçilik" programı çok büyük bir üstünlük göstermiştir. 1929–1939 yılları arasında dünya ekonomisi %19 büyürken, Kemalist Türkiye'nin %96 büyümesinin altında yatan temel sır da budur.

 

   KİT'lerde Verim Düşük, İstihdam Fazladır Mavalı

   İlginçtir, bu iddia hep KİT'lere zarar ettirmeye çalışan ve de KİT'leri yandaşlarının arka bahçesi yapan iktidarlar tarafından dile getirilmektedir. Hem kasıtlı olarak zarar ettirmeye gayret edeceksin hem de zarar ediyor diye özelleştirmeye kalkacaksın!

   Erdemir'in eski Genel Müdürlerinden Yılmaz Argüden 26 Mart 1999 tarihinde istifa ettiğinde ne dediğine hep beraber bakalım;

   "Erdemir'in dünya çapında bir şirket olması için iki yıl çalıştık. Klasik kamu şirketi anlayışından "müşteri odaklı" şirket yönetimi anlayışına geçmek için çaba sarf ettik. Son bir yılda bütün ihaleleri şeffaf bir biçimde yaptık. Ve Erdemir'i belli bir yere getirdik. Çok fazla yorum yapmak istemiyorum; ama birilerinin benden rahatsız olduğu bir gerçek. Siyasilerin ne düşündüğü beni pek ilgilendirmiyor. Ancak bir süredir siyasilerin de etkisi ile bize karşı bir muhalif grup oluştu. Dünya çapındaki bir tesise muhalefet yakışmıyor."

   Kimdir acaba bu siyasiler? Hepimiz biliyoruz ki biraz önce de söylediğimiz gibi, bu şirketlerin özelleştirilmesinde en çok çaba sarf edenlerdir. İkiyüzlülük mü dersiniz, kadirşinaslıktan bihaberlik mi dersiniz orasını siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.

   KİT'lerin zarar ettikleri o kadar çok iddia edilir ki artık bir süre sonra herkes bunu bir gerçeklikmiş gibi kabul etmeye başlar. Bu, toplumda büyük bir tabudur. Oysa durum çok faklıdır. KİT'ler o kadar çok zarar ettirilmeye çalışılmalarına rağmen zarar etmemiş hatta kâr elde etmiştir!

   Verim fazlalığı ile ilgili olarak İktisat Dergisi'nin Eylül 1993 sayısı "Verim Artışında KİT'ler Önde" diye bir başlık atmış; "Son yıllarda devlet eliyle sürekli işlenen "kamu kesiminin verimsiz" olduğuna ilişkin iddia bir devlet kuruluşu tarafından çürütüldü. Güvenirliliğine hiç kimsenin itirazı olmayan Milli Prodüktivite Merkezi'nin (MPM), Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) İmalat Sanayi Yıllık Anket Sonuçları üzerinde yaptığı araştırmaya göre, kamunun verim artış hızı özel sektörden daha fazla."

   Bu araştırmaya göre, 1987–1990 arasında kamu sektöründe çalışan her işçinin yarattığı katma değer %28,6 artarken, özel sektördeki artış %15,9'da kaldı. Kamu kurumlarının verimliliği özel kesimden daha yüksek. İşin bir başka boyutu daha var. Özelleştirilen kurumların verimliliği de düşüyor! Örneğin, Et ve Balık Kurumunu özelleştirildikten sonra istihdamı %88, üretimi %94 düşmüştür. Keza, SEK özelleştirildikten sonra istihdamı %57, üretimi %33 düşmüştür. Yine Orman Ürünleri Sanayi Kurumu'nun özelleştirilen 8 işletmesinden 7'si kapatılmış, istihdam ise toplamda %78 azalmıştır.

   Görüldüğü gibi KİT'lerin verim düşüklüğü de liberal kanadın halka yutturmaya çalıştığı koca bir efsaneden öte bir şey değildir.

 

   KİT'lerin Zarar Ettiği Mavalı

   Bir üst başlıkta KİT'lerin zarar etmeleri bir yana, kâr dahi ettiklerini belirtmiştim. Şimdi bu konuyu biraz daha açalım.

   KİT'lere, 1985–1995 yılları arasında hemen hiç yatırım yapılmadı. KİT yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı %38,4’den %5,3’e düşürüldü. İstihdam %13,8 oranında azaltıldı. Zarar etmemeleri mümkün değildi ama beklenilenin tersi oldu.

   Hazine Müsteşarlığı'nın verilerine göre KİT'ler 1998 yılında 10 katrilyon 559 trilyon lira gelir elde ettiler. 376,4 trilyon liralık görev zararları ve üretim giderleri düştükten sonra KİT'ler 1998'de 1 katrilyon 144 trilyon 339 milyar lira net kar elde ettiler. Hazine Müsteşarlığı 1999 yılı için, 16 katrilyon 133 trilyon lira toplam gelir ve 1,6 katrilyon lira kar öngörüyordu. 1997 yılında TEAŞ 11 trilyon 610 milyar, TEDAŞ 148 trilyon 78 milyar, TMO 17 trilyon 215 milyar, TEKEL 15 trilyon 215 milyar lira kar etti.1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8, DHMİ 8.4, Türkiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar vergisi ödedi.

   Bu şirketler kâr yapmakla kalmadı ve üretimlerini de arttırdılar. Toplam sanayi içindeki paylarını 1985'deki %26,6 oranından 1995 yılında %29'a çıkardılar. Şaşırılası bir durum!

   Telekom, Ankara Rekortmeni (Dünya, 13.05.1999), KİT'ler 1 Katrilyon Kâr Etti (Cumhuriyet, 10.04.1999), KİT'ler Kasaları Doldurdu (Milliyet, 20.11.1997) gibi gazete başlıkları bizim ülkemize aitti. Esas şaşırılacak nokta belki de budur. Halkımız veriler ortadayken dahi "özelleştirme"nin zararına o kadar körü körüne inandırılmış durumdadır ki gazetelerde manşet olsa dahi bu önyargısının yıkılması oldukça güçtür.

 

   KİT'ler Tekeller oluşturur, Oysa Özelleştirme Rekabet Yaratır Mavalı

   Bu da çapsız iddialardan biridir. Serbest piyasanın "büyük balık küçük balığı yutar" temel felsefesini görmezden gelip, tekel olma sanını KİT'lere yakıştıran bu iddianın dikkate alınacak hiçbir yanı yoktur.

   Rekabette, ortak şartlar yaratıldığı sürece yararlı bir sonuç elde edilebilir belki. Yoksa süpermarketler zinciri sahibi ile mahalle bakkalının rekabet imkânından söz etmek olası değildir. Böyle bir rekabetten nasıl söz edilemezse KİT'lerin "canavarsı" tekeller yarattıklarından da aynı şekilde söz edilemez. Zira devlet kurumları tüm üretimlerini planlı ve kontrollü bir şekilde yaptıkları için tekel dahi olsalar insanları mağdur edecek fiyatlandırmalara gitmez. Uygunsuz çalışma koşullarının kurbanı bir işçi âlemi de yaratmayacaktır kuşkusuz.

   Tüm bunlar bir yana, Türkiye gibi en zengin %3'ün ulusal gelirin %30'una sahip olduğu, yoksul %20'nin sadece %4,9'una sahip olduğu bir ülkede böyle bir iddia ile ortaya çıkmak başta da belirttiğim üzere, çapsızdır.

 

   Özelleştirmenin Amacı Ekonomiktir Mavalı

   1986 – 1999 döneminde yapılan özelleştirmelerden devlet, yalnızca 200 milyon dolar kâr etmiştir. Satılan kurumların tekrar kurulması için 35 milyar dolar gerekmektedir. Oysa tüm bu kurumlar toplam 4,8 milyar dolara satılmış ve 4,6 milyar dolar satış için masraf yapılmıştır. Yani, elde edilen gelir satış masrafına denktir. Arada sadece 200 milyon gibi komik bir fark vardır.

   Böyle bir sonuç karşısında özelleştirme "sorununa" ekonomik deme ihtimali var mıdır? Gayet de bellidir ki bu olay, "Özelleştirme ile Yüzleşmek" başlığı altındaki incelememizin ilk cümlesinde dediğimiz gibi "ideolojik"tir!

   Sömürüsüz yarınlara…

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

Bu yazı; Politika Dergisi, Sayı 8’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile orijinal sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 8’i indirmek için buraya tıklayınız. 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.