Koyunun Olmadığı Yerde Keçiye, Abdurrahman Çelebi Derler

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
BURHAN İŞCAN

Bu yazıyı yazmadan önce, kafamdaki şekline göre bir çok başlık türettim. En sonunda bu başlıkta karar verdim. Ülkemizdeki son siyasi gelişmeler bu başlığın uygun olacağını teyit etti.

Devletin, cumhuriyetin ve demokrasinin olmadığı yerde; bunlar yerine başka mefhumları Abdurrahman Çelebi olarak kabullenmişiz bir kere.

Bana göre bunun asıl sorumlusu Amerikancı İllüzyonistlerdir. Ülkemizde sınıfsal tabakalaşma üstün sınıfı oluşturmak isteyenlerdir. Ülkemiz son 65 yıllık siyaset tarihine baktığımızda bunların içinde en ileri gidenlerin; “Aristokrat Harbiyeliler” ve “Ruhbanların Siyasi Yapılanması” sınıfsal tabakalaşmaları  olduğunu görürüz.

Devlet; “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” prensibinde “GÜVENİLİR DEVLET” tir. Bu prensip olmazsa, “DEVLET BABA” şefkat ve huzurundan ve birlikteliğinden söz etmek mümkün değildir.

Ruhbanlar, sırf nemalanmak gayesi ile; İslam’da “ruhbanlık” ve “din adamı” kavramları olmamasına rağmen, Allah’ın son manifesto kitabına muhalefeten bu iki kavramı İslam içine sokmuştur.

“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ayetinde belirtilen Kuran akaidine göre, kendini Müslüman gören herkes; “önemli olan bilgi değil, önemli olan ilgidir” anlayışında din adamı olmak zorundadır. Yani dinin akaidlerini bilmek zorundadır. Bu da Allah’ın “OKU” emrini yerine getirip, kitabını okumakla olur. Bunun sonucu “HİKMETİ” =Bilginin gerçek içyüzünü sadece Allah insana vahiy=ilham ve esinlendirme yoluyla öğretir. Bu hususta, kainat da bulunan Allah’ın ayetlerini okumakla=tefekkür ile mümkün olacaktır. Dininin kurallarını bilmeyene dindar değil, münafık gözü ile bakılır. Ruhbanlık olmadığı gibi, din adamı olmak ta belli bir sınıfa, topluma yada şahsa özgü vasıf değildir.

Allah’ın son manifesto kitabı, Kuran’a göre, adı “İslam Devleti” ya da herhangi bir devlet olsun; Ali İmran Suresi 159. ayete ve Şura Suresi “ŞURA” ayetlerine uygun  olmalıdır. Bakın ayetlerde  ne deniyor?

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”

“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve  salatı (Allah’ın hoşnutluğu için çalışmayı) dosdoğru uygularlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.”

Siyonist Emperyalist Düzenin en önemli politikalarından biri; “PARÇALA, BÖL ve YÖNET” politikası değilmidir.

Bu yüzden diyoruz ki, bu politika dahil tüm yolsuzluk ekonomisi politikaları; Siyonist Emperyalist Kapitalist Sistem otoritesine bağlılık için oluşturulmuştur. Bu sistemin beyni belamlar, kalbi bankalardır..

Evet;  “Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”. Allah’ın sözlerine güvenmeyenler ise yaşadıklarını din olarak algılarlar.

Yukarıdaki ayetlere göre, demokrasi ruhbanların iddia ettiği gibi bir din değil; aksine Allah’ın son manifesto kitabı Kuran’da emridir. Bu emir Allah’ın sözlerine güven ile uygulanmalıdır.

Son günlerde iyiden iyiye moda oldu ülkemizde iki şey. Birincisi sahtesini gerçeği gibi işaret ederek gösterip, gerçeğini yargılatmak; diğeri yanlışa başka bir yanlışla müdahele etmek.

Bu modadır son 65 yıllık siyasi tarihimize damgasını vuran.

Devlet, cumhuriyet, demokrasi, laiklik, vesayet, özgürlük kavramlarının sahtelerini oluşturan

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik buyurmuşlar; “Gerekli olursa Meclis tabii ki toplanabilir ama PKK bomba patlattı diye, bir yeri bastı diye, birkaç Mehmet'i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye'nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz. Bizim hassasiyetimiz budur.”

Devletcilik anlayışları buymuş. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için çalışıp can vermeyecekse, Mehmetler niçin ölüyor, şehit oluyor?

Öte Yandan Aristokrat Harbiyelilerden de mesajlar geldi geçtiğimiz günlerde.

Ergenekon" davasında tanık olarak dinlenilen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, kuvvet komutanlarının muhtırayı gündeme getirdiğini doğrularken, kendisine 2004 yılının bahar aylarında bir vasıtayla bir CD geldiğini belirterek, "Bunun içindeki sunumlar 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' olduğu iddia edilen sunumlardı. Dezenformasyon da olabilirdi, doğru da olabilirdi. 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' meşru bir belge olmadığından işlem yapmadım" dedi.

07 Ağustos 2012 Salı 10:29Hilmi Özkök'ün Darbe günlüklerini teyit eden, Ayışığı, Yakamoz gibi planların varlığını doğrulayan ve Ergenekon, Balyoz davası sanıklarını üzen ifadesi...

http://www.haberciniz.biz/hilmi-ozkokun-ifadesinin-tam-metni-1577070h.htm

Özkök’ün devam eden ifadelerinde en çarpıcı olanı; “vatan elden gidiyor” korkusunun, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” korkusuna mağlup olduğu idi.

Özkökün ifadelerinde; TSK nın içindeki sınıfsal tabakalaşma üstünleri oluşumuna çalışanların, Amerikancılar-“derin devlet” karşısında akim kaldığı da göze çarpmakta. (http://tr.wikipedia.org/wiki/20_May%C4%B1s_1963_ayaklanmas%C4%B1)

1962 ve 1963 Subay İsyanlarını hatırlayanlar bilirler, TSK içinde bu çatışmanın sürekliliğini.

Eğer balık hafızalı değilseniz, yine hatırlamanız lazım Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın “derin devlet” ile ilgili sözlerini.

“"1990'la 2000 yılları arasında yapılanlar bir devlet politkası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olmuştur. Hukuk dışı uygulamalar olmuştur. Bugün Ergenekon'da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman (şimdi albay bunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki 'Sen Cizre'deyken muhtarı öldürdün' ya da Muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün.'

Sene kaç? 1994, 1995... Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 94'ün, 95'in, 93'ün, 96'nın, 97'nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenenfaili meçhullerterörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar?”

Devlet mi vardı ki “DEVLET POLİTİKASI” olsun.

Ve bakın İsmail Hakkı Karadayı’ nın kehanetine. Şimdi siz buna kehanet mi diyeceksiniz yoksa işbirlikciliğin bilinçliliği mi?

http://www.youtube.com/watch?v=Wzxgu5SxMME   LİNKİN ÜSTÜNE TIKLA VİDEOYU İZLE

Ve bundan sonra lütfen “Balyoz Manifestosu” nu da okuyunuz.

(http://www.haberturk.com/gundem/haber/202387-iste-2003-darbesinin-manife...

Ruhbanlara karşı büyük bir mücadele başlatıldığını, bu mücadelenin de aslında Amerikan Pastasından büyük payı almak için olduğunu  görürsünüz. Diyelim ki bunlar uydurma, peki tekerrür eden tarihi olaylar da mı uydurma.

Bu ülkede ya parti politikaları, ya da askerin politikaları oldu hep. 1961 Anayasası ile devlet politikası oluşturmak için kurulan senato, sınıfsal tabakalaşmanın ve Amerikancılığın gayretleri ile çalıştırılmadı. Son olarak Amerikanın, “bizim çocuklar” dediği kişilerce yok edilmedi mi?

Türkiye'de siyaset yıllarca, Amerikancı İllüzyonistlerdendi. Bu yüzden yarım asır boyunca sınıfsal tabakalaşma üstünlüğü sürdü. Yani siyasiler askerin emrinde Amerika'ya hizmet etti. Şimdi sözüm ona devir değişti. Şimdi Amerikanın emrindeki siyasetciler (meclisteki bütün partiler); askeri emir altına alarak Amerikaya hizmet ediyor. Değişen bir şey yok yani. Sadece RUHBANLAR, ARİSTOKRATLARA GALEBE GELEREK AMERİKAN PASTASINDAN PAYLARINI BÜYÜTTÜ.

Ve başbakan kükredi gerçek muhalefete karşı;

“SİZİN ÇAPINIZ NE”,  “SEVİYEN NE” diyerek.

Artık çap ve seviyemiz Amerikan Müstemlekesi olmaktan ibaret.

Çünkü bizim ezberimizdeki demokrasi yanlış. Devletcilik anlayışımız ve devlet politikamız yok. Çünkü devlet politikası oluşturacak senato-akil adamlar meclisi- ŞURA  gibi bir kurumumuz yok. Oysa parti politikalarını devlet politikası diye algılatan TBMM gibi bir kurumumuz var. Bu sınıfsal tabakalaşma güçlülerinin hukukunu oluşturmak için öcülerle korkutuldu insanlarımız. İrtica, Komünizm, Kemalizm, Laiklik dinsizliği gibi öcülere en son PKK katıldı. Bu ülke niye PKK nın hakkından gelemez?  Niye Profosyonel Ordumuz oluşturulmaz? Bütün bu soruların cevabı gayet basit; öcü masalları ile uyutup, sık gündem değişiklikleri ile kendilerini yani verdikleri sözleri unutturma politikası. Sorunların sürmesinden, uyutma ve unutturma politikasından nemalanmak. "EKONOMİ" önemli olan. Yani soymaya kaynak oluşturmak. Çalmaya kılıf hazırlamak. Özetle Yeni Dünya Düzeni düzenbazlığı yaptıkları;  aristokratlarında, ruhbanlarında ve onların emrine girmiş siyasilerinde.. Borca dayalı para politikası,  ABD dahil tüm devletleri sistemin buyruğu altına sokmuştur. Amerikan Devleti silah satışı ile borç ve ödemeler dengesini sağlamaktadır.

Kurtuluş yok mu derseniz, var tabi. Gerçekten milli iradeyi ortaya koyacak yarı doğrudan demokrasi hükümet şekillerinde. Yani e-devlet şeffaflığında referandumlarla yasamaya tepki gösterebileceğimiz sistemde. Bilinçlenmede.

Şimdilerde bir resim var face-book paylaşımlarında.  ARAP BAHARI DEMOKRASİSİ=Borçlanma tuzağı= Özgürce lüks tüketip borçlanma demokrasisi ni Türkiye'ye ilk getirenle, Kürtler için aynını yapanı (milletini Amerikan İradesine mahkum edeni)  bir resme koymuşlar. Birisi asılmış hiç suçu yokken!, diğeri besleniyormuş.  İkiside Amerikan Demokrasisi! için çalışanlar, yani Amerikan Köleliği için ülkesini borç tuzağına sokanlar. Yunanistan’ı borç tuzağında yok olmaya mahkum eden, Türkler karşısında silahlanma için borçlanma değilmidir.  Aslında Kürtlerin özgürlüğü silahlanma dolayısıyla borçları kadar.

Bir takım beyinsizler köleleştirildiğini hala görememekte bu ülkede. Çünkü VATAN kavramı onlar için soyut bir kavram. Evi olanın evi kadar vatan. Vatan ne demek, ancak toprak sahibi olan bilir. Bu yüzden ; “KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR.”  Efendilerimizi “SİYONİST EMPERYALİST EFENDİLER” e  tercih ettik artık, çünkü onlar kadar vatanın değerini bilmiyorduk. Biz topraklarımızı sattık şehirli olduk. Onları yalnız bırakıp, onları da mecbur kıldık. . Adına sanayileşme dedik, ama ekmeği elde ettiğimiz buğdayı elde etmenin de sanayileşmeden değerli olduğunu görmezden gelerek. Sonunda buğday almak için bile borca girdik. Şimdi sözde kiralıyoruz topraklarımızı. Yahudi'ye mayınlı araziyi temizleyip kırk yıl kullansın diye kiralayacaktık ya bir zamanlar; işte öyle bir şey.  Kırk yıl sonra ya at ölür ya padişah, ya da seyis, yani kim öle kim kala diyerek.  Kırk yıl sonra Yahudinin Arzı Mevuta sahip olmak için Müslümanları borç tuzağında bitireceği kesin. Bizde borçlandırarak refah getiren başbakanlar ve nereden geliyor bu değirmenin suyu diye sorgulamayan millet mevcutken her şey olur.  Marshal Yardımı dediler, domuz sütünden elde edilen süt tozu ve kaşarları bu milletin çocuklarına yedirdilerdi bir zamanlar. Mutasyona uğrattılar bu milleti; HARAM ve HELAL nedir dedirtmediler. Haram yemeye alıştı artık bu millet. Haram yedireni baş tacı eder elbet.

Evet Burası Türkiye Cumhuriyeti. Cumhuriyetin adı var kendisi yok. Ülkesine FRANSIZ  KALANLAR, bu ülkede cumhuriyetin var olduğunu düşünür..Atatürk ölünceye kadardı cumhuriyet. Sonrasında sınıfsal tabakalaşma üstünlerinin diktatörlüğüne cumhuriyet denildi. Seçilenleri seçmeye, yargılanmayan politika ve politikacıları yürürlükte tutmaya demokrasi dediğimiz gibi. Nitelikli çoğunluğu oluşturacak kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasiyi bir türlü algılayamayıp;  niteliksiz çoğunlukların sürü zihniyeti ile yaptığı seçime, yani; azınlıkların çoğunluklara tahakkümüne demokrasi dediğimiz gibi.

"Kaymakam,vali,millet vekili,bakan ve başbakan hatta cumhurbaşkanı bile olabilirsin.Gelecekte de olmaman için hiçbir engel yok." .

Kürt Kardeşine böyle hitap ediyor Türk Kardeşi.

ÇÜNKÜ ARTIK ANORMALLER NORMAL BU ÜLKEDE. Siz bu ülkede Amerika’da olduğu gibi erden mareşale terfi etmiş bir kimse gördünüz mü? SİZCE ASTSUBAYLAR SADECE ÖZLÜK HAKLARI İÇİN Mİ İSYAN EDİYOR?  Urfa’da Oksford mu vardı ki İbrahim Tatlıses okumadı?....TOPRAK SAHİBİ OLMAYAN, TOPRAĞIN KIYMETİNİ BİLMEZ. Sözde toprak reformları yapıldı bu ülkede. Kimlerin makus talihi değişti?...toprak sahibi olanlar borç tuzağında topraklarını tefeci ağalara teslim etmediler mi sonunda; yada toprak sahibi  olan, "milletin efendisi" kaldı mı bu ülkede, neden şehire göçler?  Şehitlere bir bakın hele ve terörist olarak ölenlere; kimlerin çocukları bunlar?.....

EZBERLERİ BOZMAK LAZIM, EZBERLERLE YOL ALINMAZ!.

Koyunun olmadığı yerde keçiye  Abdurrahman Çelebi demekten; ehveni şer diye “yetmez ama evet” demekten vazgeçmek gerekir. ZOR OYUN BOZAR elbet. Fakat oyunların bozulması makus talihin bozulacağı anlamına gelmez. Zira Alah’ın yasaları da var. İlahi adalete göre; “bir toplum kendini değiştirmedikce, Allah o toplumu kendiliğinden değiştirmez”.  Kaderle, kadercilik arasında farkı ifade eden bu ayetteki ilahi yasaya göre; kaderi değiştirmek ancak insanın kendi arzu ve iradesine bağlı. Günde beş vakit ezanlarda FELAHA=özgür iradeyle mutluluğa çağrı bu yüzdendir.  Toplumlarda fertler bu iradeye çok dikkat etmeli.

İrade, “devlet babaya”;  belirgin “devlet politikası” karşılığında teslim edilir. Bu politikada şura ve istişare sonucu oluşur.

Yaklaşan tehlike Türkiye’yi tahakküm altında tutmaktır. Bu tehlikeyi gerek kendi İnternet sitelerimde gerekse yazılarımı yayınlayan tüm internet sistelerinde yayınlanan çeşitli yazılarımda belirtmekteyim. Bununla da kalmayıp, çözüm önerim olan “e-devlet şeffaflık ve kontrolünde yarı doğrudan demokrasi hükümet şekilleri yönetim rejimi” modelini de tanıtmaktayım.

Çözüm üretemeyenler aslında sorunu bilmiyor demektir. Zira her güçlüğün bir kolaylığı ve bir de çözümü mevcuttur. İş samimi olarak bunların arayışına girmektedir.

Ülkemizin temel sorunu devletcilik anlayışı ve devlet politikası yoksunluğudur. Bu durum da tabiatıyla devlete olan güvensizliği; o da sığınılacak güvenilir devlet ihtiyacını ortaya koymaktadır.

“Devlet işlerine karışmayanlara; kendi iş ve sorunlarının güçlüğü ile uğraşan sessiz yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan gözü ile bakıyoruz. Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir; ama hepimiz, onu yargılayacak yeteneklere sahip olmalıyız. Biz tartışmaya siyasal eylemin önüne dikilen bir engel değil, bilgece davranmanın ön hazırlığı olarak bakarız” demiş Perikles. Gelişmemiş veya yarı gelişmiş toplumlarda bu her zaman mümkün olmamaktadır.

Son zamanlarda kasıtlı oluşturulan tartışmalarda bu gerçeği ve bu gerçekten dolayı ihtiyacı ortaya koymuştur.

Ülkemizin bir akil adamlar meclisi yani onlardan müteşekkil bir senatoya ihtiyacı vardır. Bu senatonun asli görevi devlet politikası oluşturmak ve yürütmenin bu politikaya uyumunu sağlamak olmalıdır. Dolayısıyla devletin yönetiminin denetlenmesi ve hesap vericilik de bu organın görevi olmalıdır.  Dokunulmazlıklara bu organ karar vermelidir.

Bu gün toplumumuzun en büyük eksikliği AKİL ADAMLAR MECLİSİ ve AKİL SEÇMEN ÇOĞUNLUĞU İRADESİ dir. Toplumu ilgilendiren ve özellikle bilimsel özellik taşıyan konuların tartışma ortamı; akil adamlar meclisi olmalıdır. Evet toplum içinde akil adamlar pek çok olabilir. Ancak kontrolsüz güç güç değildir. Toplum içindeki bu akillerin gelişigüzel fikir beyan etmesi yanlış algılamaların gelişmesine sebep olur.

“Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamu makamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz.” Paris Şartı

 “HÜKMÜ DOĞRU YOLA SOKMAK İÇİN, AKLI DOĞRU YOLA SOKMAK İCAP EDER.” “ADALET YORUMLARIMIZ SAATLERİMİZE BENZER. HEMEN HERKESİN SAATİ YANLIŞI GÖSTERİR, AMA HERKES KENDİ SAATİNE GÜVENİR.”

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.