Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Yandaş Parlamentoların Siyaseti Böyle Oluyor…
- Başbakanın İşi Zor…
- Seviyeli Beraberlik
- Paralel Rezalet!..
- Hangi Parti Kazanırsa Daha İyi Olur?
- “Başbakan'ın Seviyesi Çok Düşükmüş”
- Efendilerle, Köle Başları Arasındaki Fark…
- Ey CHP! Ya Kendine Gel, Ya Adını Değiştir…
- Bu Maden Kazalarının Sorumlusu da CHP'dir
- Erdoğan; Kamu Bankaları Daha Düşük Faizle Çalışmalı!...
- Ilımlı İslam Out, Modern İslam İn…
- Şark Kafasıyla İktidar Kafası
- Türk Baharı mı?
- Tebrikler AKP ve Polisi... Tatbikat Başarılı…
- Kürt Özgürlük Hareketi ve AKP'nin Sonu…
Faiz Lobisi Taksim'de…
Başbakandan ve temsil ettiği zihniyetten Taksim olayları adı altında gelişen olayları anlamalarını beklememek gerekir. O zihniyetin bazı mensupları olaylardan ürküp yumuşak demeçler verebiliyor. Ancak başbakan kimseden korkmadığını anlatmak istercesine halkın istemediği şeyleri yapmakta inadına direneceğini söylüyor. Aslında her şey normal, başkası şaşırtıcı olurdu.
Bu zihniyetin mensuplarının son dönemdeki yakınmalarına bakıyoruz. “Ben bunu hak etmedim”. “Bu kadar hizmet ediyorum, karşılığı bu olmamalı”. Eski kültür bakanı, “demek ki biz yaptıklarımızı halka yeterince anlatamamışız” diyor. Yani halk, anlatılabilse onlara müteşekkir olacak ve yaptıkları yanlışları görmeyecek. Zihniyet bu...
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde basın kuruluşları başka ticari işler yapan holdinglerin bir kolu değildir. Demokrasiden aldığı güç ile sadece hükümetlerin yanlışlarına odaklanır. Halk adına o yanlışları yazar, söyler. Halk işine gücüne bakar. Hükümetler de gereğini yapar.
Bizdeki gibi sözde demokrasilerde ise basın birçok ticari faaliyette bulunan holdinglerin bir koludur. Bu holdingler ağırlıkla devlet ihaleleri ile beslenir. Zaman içinde yaptıkları birçok yanlış bir tarafa not edilir. Bunlar ezkaza gerçek medya görevlerini yapmaya kalktıklarında, başta devletin muhasebe elemanlarını tepesinde görür. Ardından aldığı ihaleler gider. Yani batar. Bu yüzden de ister istemez iktidarın şakşakçısı olur. Demokratik ülkelerde olmayacak işleri yapar, iktidarı över.
Evvelki gün çıkan gazetelerin altı tanesi aynı manşeti atmıştı. Tabii ki buna tesadüf demek için biraz fazla saf olmak gerekir. Görülen o ki onlara hangi haberin verileceğini, şeklini ve dozunu birileri dikte eder. Yani onlar iktidarın borazanı olurlar. İktidarın istediği makamda öterler. İşin komik tarafı bu baskıyı ve yönlendirmeyi yapan, basını istediği makamdan öttüren zihniyet bir süre sonra kendi de kendi kurgusuna inanır, kendini haklı sanır.
Bu vıcık vıcık yağcılığa bir de bir kısım halkın biat kültürü eklenince zaten demokrasi kültürü olmayan bir kesim olan bu zihniyetin tehlikeli sulara dümen kırması hiç de şaşırtıcı olmaz.
Oysa konu son derece basittir. İktidar olmak tıpkı bir iş ilişkisi gibidir. Halk, seçimlerde size bir süreliğine görev verir. Tıpkı fabrika sahibi bir ailenin fabrikayı yönetmesi için bir müdür ataması gibi. Eğer o müdür görevini ailenin istediği gibi yaparsa mesele yok. Aile yönetimde beğenmediği bir durum varsa basın vasıtası ile müdürü uyarır. O da istendiği biçimde yönetimi sürdürür. Yok, eğer ailenin isteklerini yapmayacağım derse istifa eder gider. Eğer hem yapmaz hem istifa etmezse kovulur. Müdürün kendini kovan aileye savaş açma yetkisi yoktur.
Bizim tip ülkelerde ise iktidarı genellikle dış güçler belirler. Finansmanı onlar sağlar. Bu yüzden de iktidar halkı takmaz. Polisi üzerlerine salar, bütün demokratik kurumları işgal ederek yandaş hale getirir ve bir korku imparatorluğu oluşturur. Kendisini de ( efendilerinden emir aldıkları anlar dışında) bir padişah, hatta Allahın yeryüzündeki gölgesi sanırlar. Yani onlara yalakaları, şakşakçıları (peygamber) dese itiraz edeceklerini sanmıyoruz.
Hal böyle olunca da içleri kaynayan, Taksimdeki yaşıtlarının yanına koşan varsıl gençleri gördüklerinde Faiz lobisi etiketini yapıştırıverirler.
İzmir 2013
Cem Osman TAMTÜRK
- Cem Osman TAMTÜRK içeriği
- 5734 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder