Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- "Artık Kaybedecek Bir Şey Yok!"
- Nâzım Hikmet'i Anlamak - IV
- Bir Yanlış, Dört Doğruyu mu Götürdü?
- Ne Yapalım, Takdir-i İlahi!
- İsrail'in Önlenemez Terörü
- Bir Türk Dünya’ya Bedel, Bir Başbakan Arap’a Derbeder!
- Bedelsiz Bedelli
- "Erzurum’dan Çevirmişler Yolumu" / Cumhurum, Sen Rahat Uyu (!)
- Deliğe Süpüreceğiz... Haydi!
- Gel Gel, Bak "Biz" Buradayız!
- Türban Sorunu Çözüldü mü?
- Köylülüğü Öldürmeliyiz!
- Humeyni'nin Ayak Sesleri
- Birey Olmak
- "Gaybı Yalnız Allah Bilir", Biz Bilme(z mi)yiz... (?)
Yürüyelim Arkadaşlar!..
Bir ülkede adalet, gücün ve güçlünün eline geçmiş, siyasal, ekonomik ve sosyal bir “sopa” haline getirilmişse, toplumun çivisi çıkmış, insan hakları denen ideal, buruşturularak çöpe atılmış demektir…
Adaleti dağıtmakla görevli olan yargı erki, güç odaklarına görülmez iplerle bağlanmış ise, o ülke içinde adalet, adil olmayan bir baskının aracı haline getirilmiş demektir…
12 Eylül’de halkoyuna sunulacak olan “yasal” görünüşlü sivil darbe teşebbüsünün aslı ve esası bu nokta toplanmaktadır…
Bir ülkenin yargı mensupları, bağımsız niteliklerinden arındırılıp, hükümetin alelade birer memuru konumuna indirgeniyorsa, yargı kararlarının tarafsız olduğundan söz edebilmek mümkün değildir.
12 Eylül’de halkoyuna sunulacak olan tercih işte budur…
Türkiye geneline baktığımız zaman bu tercihte halkın “Hayır” oyu kullanmasından yana olan belli başlı siyasal partiler, CHP, MHP, DSP ve İP’dir…
Yerelde ve genelde de bu birlikteliği sağlamak ve yaratılacak güç birliği platformuna mümkün olan en geniş biçimde diğer demokratik kitle örgütlerini de katmak, sanıyoruz en doğru eylem biçimidir…
Bildiğimiz kadarı ile birçok il, ilçe ve beldede CHP örgütü bu yönde birleştirici ve yapıcı bir çalışma içindedir… Bu çalışma, yine umuyoruz ve bekliyoruz ki, öteki siyasi partilerimiz tarafından da olumlu karşılanarak hayata geçirilir.
Referandum, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en önemli kilometre taşıdır…
Laik Türkiye Cumhuriyeti bu virajı dönemediği takdirde içine yuvarlanacağı uçurum oldukça derindir…
Dolayısıyla her birey, her demokratik kitle örgütü ve en önemlisi, her siyasi parti, bu yönde sorumluluk üstlenerek dar parti çıkarlarının gözlüğünü bir süreliğine de olsa emanete bırakmalıdır…
Bu vatan altınımızdan çekildiğinde üzerinde siyaset yapacak partilerimiz de olmayacaktır, hizmet vereceğimiz derneklerimiz de, içinde bağımsız yaşayacağımız bir ülkemiz de…
Bu noktada “laf” bitmiştir…
Dürüst, içtenlikli, güçlü bir çalışma temposuna ihtiyacımız vardır…
Bu tempoya karşılık beklemeden emeğini armağan edebilecek nitelikli bir kadroya ihtiyacımız vardır.
Bu ihtiyacı karşılayamadığımız da ise, başımıza örülecek çok sayıda çorap bulunmaktadır…
Yukarıda da söylediğimiz gibi, bu noktada “söz bitmiştir!..”
Gün; birleşmek, çalışmak ve omuz omuza vermek günüdür…
Gün, ortak aklın egemen olduğu “bir ve tek” eylem planını fedakârca yerine getirme günüdür…
Gün, kardeşlik, dayanışma ve eylem birliği günüdür.
Çünkü, dağın başını duman almıştır…
Gümüş dere durmadan akmakta… Ve güneş ufka doğru yaklaşmaktadır…
Gelecek günlere ancak, bu bilinç düzleminde bir araya gelerek yürüyebiliriz…
Ve eğer herkes bu ilke ve esaslarda bir araya gelerek, birleşebiliyorsa… O zaman uygun adım yürümemize eşlik edecek bir tek marş vardır:
- Yürüyelim arkadaşlar!..
Faruk.Haksal@PolitikaDergisi.com
- Faruk HAKSAL içeriği
- 12836 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder