Neden Üretmiyoruz?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Burak KAHYAOĞLU

   Üretmek, insanın kendini ifade etmesi hususunda en önemli yol olarak kabul edilmektedir. Burada sözü geçen “üretim” kavramının çerçevesi, en dar anlamıyla fiziki bir mal üretiminden geniş anlamıyla bir fikir üretmeye kadar götürülebilir. Yani önemli olan ortaya bir “şey”in konmasıdır. Üretmeden tüketen insanlar, her ne kadar itiraf edemeseler de bu durumdan oldukça rahatsız olurlar. Bunun nedeni, üretim yapmadıkları için tüketmeye hakları olduğunu düşünmemeleridir. “Üretmeyen insan ya kişisel zaaflarının kölesi olmuş salt bir tüketici, ya da yönlendirildiği konu ve ürünlerin bağnaz bir tüketicisi olur. Bugün insanlık, bir katma değer yaratmadan kaynakları tüketmenin yol açtığı psikolojik sorunlar ile karşı karşıyadır.”(1) Bu durumda, “neden üretmiyoruz” sorusu önem kazanmaktadır. Bu sorunun cevabını vermek için günümüzde geçerli olan ekonomik sistemin insana dair temel varsayımlarına kısaca göz atmak gereklidir:

   “Kapitalizm, kendi tanımladığı insan tipi üzerine inşa edilmiş bir sistemdir. Bu tanıma göre insan, bencildir; diğerleriyle rekabet halindedir ve çıkar peşinde koşar.”(2) Sistem bu varsayımlar üzerine kurulduğundan, insanın ekonomik hayatta aktif olabilmesi için bu davranış kalıplarına istemeden de olsa uyum sağlaması gereklidir. Buradan hareketle, mevcut sistemin insanlığın geneline huzur ve mutluluk getiremeyeceği sonucuna ulaşmak zor değildir ve yaşadığımız ve etkisi giderek artıran kriz bu sonucu bir kez daha göstermiştir. Milyonlarca insan işsiz kalmış, dolandırıcılık artmış ve en önemlisi, temel insani değerler zayıflamıştır.

   İnsanların sosyal ve ekonomik hayatlarının yönlendirilmesinde ve sınırlarının çizilmesinde bir takım ortak değerler kümesine her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Bu anlamda en kabul edilebilir referans olarak dinler kabul görmektedir. “Hinduizm, Taoizm, Judizm, Hristiyanlık, İslamiyet gibi dünya nüfusunun büyük bir kısmı tarafından kabul edilen inanç sistemleri ise bencilliği, rekabeti ve çıkar peşinde koşmayı kınamışlardır. Bu inanç sistemlerinin çağlar boyunca geliştirmeye çalıştıkları insan, toplumcudur, diğerleriyle dayanışma içindedir ve doğruluk peşinde koşar.”(3) Sonuç olarak, kapitalist sistemin en kritik varsayımları yanlıştır. İnsanlar bu davranış kalıplarına uymak zorunda bırakıldıklarından dolayı da ekonomik kararlarında tam anlamıyla özgür değildirler.

   Kâr peşinde koşan bireyleri ilgilendiren tek konu, çıkarlarının fazlalığıdır; yapılan iş değildir. Bu anlamda faizden para kazanmak veya gerçek bir üretim yaparak istihdam yaratmak farksızdır. Para günümüzde artık bir araç değil, amaç olarak kabul edilmektedir. Sistemin mecbur bıraktığı şekliyle, insanlar doğal olarak en fazla getiri elde edebilecekleri alanlara yöneleceklerdir. Paradan para kazanmak hem daha kolay, hem daha kârlı ve hem de daha risksiz iken insanlar üretim yapmaktan vazgeçecektir. Bu ise insanlığın sadece dar bir kesiminin çıkarına olacaktır.

   Çözüm aslında oldukça basittir; üretim yapmak! Batılı toplumlar bile tüketime dayalı ekonomik sistemin zararlarını kabul etmiştir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde kişi başına düşen borç otuz beş bin dolar düzeyindedir. Son kriz ile birlikte, üretime dayalı ekonomik sistemlerin daha fazla geliştirilmesi gerekliliğini belirtmişlerdir; fakat üretim yapmak için öncelikle bu işin kârlı hale getirilmesi gereklidir. Dünya üzerindeki bütün insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek özelliklerde ve koşullarda üretim yapmak özendirici hale getirilmelidir. Bu koşullar oluşturulursa insanlar kağıt parçalarına yatırım yapmayacaktır ve şu an yaşadığımız türden krizleri tekrar yaşamamız ihtimali azalacaktır. Yapılan üretimin yaratacağı istihdam ve katma değer hem daha fazla insanın bir “değer” yaratmasına olanak sağlayarak üretememenin doğurduğu psikolojik sorunlardan kurtulmasını sağlayacak, hem de daha sağlıklı bir gelir dağılımına yol açacaktır.

   Sonuç olarak, herkesin ihtiyaçlarının karşılandığı, herkesin ürettiği; yani sosyal ve ekonomik olarak tatmin olmuş bireylerden oluşan, bunun yanında temel insani değerlerin korunduğu bir dünya yaratmak mümkündür. Fakat öncelikle insan kendiyle yüzleşmelidir. Para bir araç mıdır, yoksa amaç mı?

 

Dipnotlar

   (1) Fındıkçı, İlhami, 2009, ‘‘Tükenmişlikten Üretime’’

   (2) Ertuna, İ,Ö, 2005, ‘‘Kapitalizmin Son Direnişi’’, s.9

   (3) Ertuna, 2005

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 12’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 12’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.