Operasyon Aslında Kime Yapıldı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Kemal

Geçtiğimiz hafta Türkiye’den sivil yardım konvoyu yola çıktı ve bu konvoya uluslararası sularda İsrail tarafından operasyon düzenlendi. İsrail sivilleri öldürdü ve olay dünyada anında yankı buldu. Bunun üzerine tüm siyasi sorumluluğu üstüne alan hükümet, İsrail’e karşı adeta atağa kalktı ve güya diplomatik üstünlük sağladı. Fakat olayın gerçekleştiği hafta başka ilginç gelişmelerde yaşanması ve yapılan bu operasyondan sonra konvoyla ilgili bilgilerin ortaya dökülmesiyle kafam karışıp bazı sorular takıldı aklıma.

1) Bunca yıldır sıcak savaşın içerisindeki ordu uluslararası sularda müdahale edilemeyeceğini bilmesine hatta edildiği takdirde dünyanın tepkisi çekileceği bilinmesine rağmen neden bu operasyonu yaptı? Kime ne mesajı verdi ya da hangi mesajı veriyormuş gibi görünmek istedi?

2) Bugüne kadar İsrail defalarca sivilleri katletti ama o zaman ayağa kalkmayan dünya neden şimdi ayağa kalktı? Neden olaylar sıcağı sıcağına tüm dünyada medya tarafından hem takip edildi hem de geniş yer buldu? İsrail’in sivilleri şimdi katletmesi neden şimdi bu kadar yankılandı?

3) AKP, ilk iktidara geldiği yıllarda başbakan -yanlış hatırlamıyorsam- Yahudi lobilerinden ödül almıştı. İlişkiler o kadar iyiyken sonrasında Davos ve koltuk krizleriyle ilişkiler kötüye giderken hatta bu olayla adeta kötüleşmişken neden hala askeri ve ekonomik ilişkilerin seviyesi düşürülmedi? Neden TBMM’den kınama kararı çıkartılırken AKP belli kısımlarına muhalefet etti?

4) Operasyona uğrayan bir sivil konvoya neden ilk reaksiyon çok yüksek bir şekilde Türkiye gösterdi? Hâlbuki o gemilerde başka ülkelerden hatta AB’den de insanlar vardı ama öne çıkan Türkiye oldu.

5) Mavi Marmara gemisi Türkiye’den ayrılırken Türk bandıralı ama Kıbrıs’a vardığında ufacık bir İslami cumhuriyetin bandırası olacak şekilde neden değiştirildi? Operasyon yapılacağı biliniyor muydu? Yoksa olası bir operasyon durumunda İsrail’le doğrudan karşı karşıya gelmesi Türk andıralı gemiler üzerinden değil bir sivil konvoyun üzerinden olacağı için Türkiye dünya kamuoyunun desteğini mi aradı?

6) İsrail’in gemileri durduracağı gün gibi ortadayken neden Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı yurtdışındaydı?

7) İsrail’in operasyonundan sonra Türkiye ile İsrail arası ilişkilerde askeri tatbikatların iptali dışında ne tür somut adımlar atılmıştır?

Bu operasyona denk gelen esnada Türkiye’de iki önemli şey olmuştur. Birincisi, PKK İskenderun’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na saldırmış ve şehit verilmiştir. İkincisi, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri, heyeti ile birlikte Ankara’ya gelmiştir. Ve kamuoyunda bu ziyaret pek fazla önemsenmemiştir. Ve akla bazı sorular gelmektedir.

- PKK saldırısının bu operasyonla bağlantısı var mıdır?

- Varsa, bunu dillendiren hükümet üyeleri neden kanıt göstermekten kaçınmaktadır? Kamuoyunda antisemitizm İsrail’in PKK’ya verdiği destek üzerinden artırılmaya mı çalışılmaktadır?

- Bazı uzmanlar zaten uzun zamandır İsrail’in PKK’ya destek verdiğini söylemektedir. Eğer bu iddialar doğruysa neden uzun zaman sonra bu destek dillendirilmiş ve kamuoyunda destek ve yer bulmuştur?

Gelelim ikinci olaya, bugün ülkede İsrail’le olan ilişkiler ile yatılıp onunla kalkılmaktadır.

- Basın, bu ziyaretin neden üstünde yeteri kadar durmamıştır?

- Bölgesel Yönetimin bu ziyaretinin ardında neler yatmaktadır?

Dışişleri Bakanı, bölgesel yönetime daha fazla destek verileceğini belirtmiş aynı zamanda yapılan toplantılara bölgesel yönetimin istihbarat birimi ile MİT de katılmıştır. Bu ziyaretten sonra yeniden açılım fırtınası mı başlayacaktır bu da apayrı bir sorudur. Tabii, Irak’ın kuzeyinin fiilen ayrıldığı da artık net bir şekilde ortadadır. Bu noktada, BOP işlemeye devam etmektedir.

Yaşanan bu gelişmeler iç politika ile birlikte düşünülürse, iyi bir oyun tezgahlandığı görülecektir. Çuval olayına, sözde soykırım yasa tasarılarının meclisten geçmelerine engel olamayan tepki veremeyen AKP, İsrail’e acımasızca vurmaktadır. İç politikada AKP bu olayla siyasi itibarını giderek yükseltmiş; kanamasını bir nebze de durdurmuştur. Kamuoyu işsizlikten, yoksulluktan, yolsuzluktan konuşmak yerine bugün AKP’nin diplomatik başarısını- üstünlüğünü konuşmaktadır. Yani, yükselen siyasi popülarite son derece ortadadır.

Söylemek istediğim son şey, diplomatik üstünlük vatandaşının uluslararası sularda operasyona uğramamasıdır. Ona operasyon yapılamamasıdır. Bir nevi diğer devletlere karşı psikolojik üstünlüktür. Yoksa vatandaşların öldükten sonra hukuki yaptırımı olmayan bir kınama kararı çıkartmak değildir.

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

operasyon

11 Eylül olaylarını kendi tezgahladığı giderek netleşen ABD ve onun yönettiği kukla hükümetlerden her şey beklenir. Saygılar...

İşbirlikçi Akp'nin tepkisi sahte bir tepkidir.

ABD ekonomik olarak sıkışmış durumda. Dışarıda rakiplerini sınırlama atraksiyonları peşindeyken; Ortadoğu’da “sorun alanlarını yatıştırmak” çabası içerisindeyken; en son temenni edeceği şey, bölgede yaşanacak yeni huzursuzluklardır/çatışma dinamikleridir. Bu bağlamda Akdeniz’de İsrail’in gemilere saldırısı biçiminde gündeme gelen, kimilerinin algıladığı/zannettiği gibi yeni çatışma ve çelişme zeminleri oluşturmayı değil, aksine ABD’nin bölgedeki ihtiyaçları temelinde işbirlikçi aktörleri Ortadoğu denklemindeki yerine oturtma işidir.

Operasyon; Türkiye, İsrail ve ABD eliyle teamüden yapılmıştır. Benzer operasyonların aksine bunda aldanan da, aldatan da yoktur. Üçü bir arada rol oynamıştır. Irak’tan güçlerinin önemli bir kısmını çekme hesapları içinde olan ABD’nin acelesi var. Bölgedeki mevcut duruş ve beklentilerine İsrail’in saldırgan konumu uymamaktadır. Bu operasyon hem İsrail’i istenen sınırlar içine çekmeyi, hem de daha hızlı ve güçlü hareket etmesi beklenen AKP’nin ülke içinde ve dışında elini güçlendirmeyi amaçlamıştır.

İsrail’in saldırısı ardından uluslar arası arenada alışılagelenin aksine sert tepkiler geldi. Bu güne kadar 1400 kişinin kimyasal silahlarla öldürüldüğü 2008’deki Gazze saldırısında, Lübnan saldırısında ve 20 yıldır İsrail’i ABD’nin vetosu sayesinde kınama kararı almayan BM 24 saat içinde kınama kararı alıyor. Ayrıca emperyalist merkezlerden sert açıklamalar yapılıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere orantısız güç kullandığını söyleyerek saldırıyı kınadı. Almanya Başbakanı Merkel ise “…Gazze'ye gidilmesi için yol açılmalı, abluka kaldırılmalı. Hamas, İsrail'in varlığını kabul etmeli. Sürtüşme istemiyoruz. Diyaloğun sürdürülmesini istiyoruz" dedi.

Operasyon sonrası gelişmelere bakıldığında İsrail’in, ABD’nin Ortadoğu’daki dönemsel politikalarına uyumlu hale getirilmesinin amaçlandığı da görülüyor. Kuruluşundan beri bölgede emperyalizmin ileri karakolu görevini üstlenmiş İsrail devleti, halkını da her an savaş olacakmışçasına sürekli teyakkuzda tutmuştur. Ulusal travma halinin kendiliğinden son bulması beklenmemeli. ABD, bir yandan Türkiye’yi parlatırken diğer yandan yumuşak geçiş adına “Hukuki soruşturmayı İsrail kendisi yapsın.”, diyor. İsrail’i bir yandan istediği sınırlara çekerken, diğer yandan gözetmiş oluyor.

Önümüzdeki dönemde Gazze’deki ambargonun yumuşaması beklenmelidir. Bu adımlar atılırken, Netanyahu hükümeti de yaptığı operasyon sayesinde tabanıyla karşı karşıya gelmeyecektir. Ama bu İsrail’in güçsüzleştirileceği anlamına gelmiyor. İsrail’in duruşu mevcut paradigmaya (Obama’lı ABD dönemine) uydurulmaya çalışılıyor.

AKP ŞECAAT ARZ EDERKEN SİRKAT SÖYLÜYOR

Başbakan’ın o çok sevdiği deyimle söylemek gerekirse, “şecaat arz ederken sirkat” söyleniyor. Erdoğan, çok gürler gibi görünürken İsrail’in en iyi dostu olduğunu anımsatıyor. Yaptırımdan bahsederken tatbikatları iptal ettiğinden bahsediyor. Böylece “one minute şov”un tatbikatlar eşliğinde yürüdüğünü itiraf ediyor. Abdullah Gül’ün “affetmeyeceğiz” ve “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” biçimindeki sözlerinin, kendi deyimiyle hamasetten öte bir anlamı yoktur. Hükümet göstermelik bazı adımlar atsa da ikili ilişkilerde uzun vadeli tahribatı göze almayacak, daha çok iç kamuoyunu yönlendirme amacını taşıyacaktır.

AKP’nin saldırıyı iç politika malzemesi yapma girişimi tansiyonu da, beklentileri de yukarı çekiyor. İsrail karşıtlığının tavan yapması egemenleri telaşlandırmış, birtakım açıklamalarla tansiyon dengeye alınmaya çalışılmıştır. Fettullah Gülen’in Amerikan Wall Street Journal (WSJ) gazetesine verdiği mülakatta ''anlaşma aramadan yardımı yola çıkarmanın otoriteye başkaldırı işareti olduğunu ve fayda getirmeyeceğini'' söylemesi zamanlama ve içerik bakımından önemlidir. Gülen, bu açıklamayla tabanına çekilmelerini işaret etmiştir. Aynı zamanda İsrail’e arka çıkması da gericilerin gerçek yüzünün bir kez daha teşhir olmasına yol açmıştır.

Türkiye ile İsrail ilişkileri pek çok askeri ekonomik vb. anlaşmalarla, kolay kopmayacak bağlarla ABD’yi de ilgilendiren dengeler üzerine oturuyor. Askeri eğitim de, istihbarat da dahil, tank ve uçak modernizasyonundan silah alışverişine kadar yaygın olan ilişki, bugün ABD’nin bölgedeki dönemsel ve acil ihtiyaçları çerçevesinde daha da önem kazanmıştır.

İsrail ve Türkiye, operasyonun bizzat kurgulayıcıları arasındadır. Birbirleriyle çatışmamakta, çatışıyormuş gibi yapmaktadırlar. Ne yazık ki alternatif düşünsel zeminde duran yol gösterici konumda olması gereken sol kesimlerin önemli bir kısmı bile “mış gibi” olana takılmış ve niyetten bağımsız olarak o yapay gürültüyü besler konuma düşmüştür. Solun handikapı; pek çok olayda gözüktüğü gibi bağımsız bir duruş sergileyebilme dirayetinde olmamasıdır. Sol var olan gündeme eklemlenme dışında bir duruşu uzun süredir gösterememektedir. Bunun başlıca sebebi özgüven eksikliği ve olayın arka planını görebilme yeteneği sergileyememek, görünenin fotoğrafını çekmekle yetinmektir. Durumdan vazife çıkarmak yerine sürecin bütününü gözeten bir yaklaşım, dümeni daha sıkı kavramayı sağlayacak, savrulmaları engelleyebilme başarısını getirecektir.

Mesele bu süreçte rol alan İHH’nın kimliği de değildir. O da bir figürandır. Resmi, bir bütün halinde okumalı, ABD ve işbirlikçilerine karşı dururken İsrail’in kan, zulüm ve işgalden beslenen devlet kimliği teşhir edilmelidir. Filistin davasının haklılığı halklara bir kez daha haykırılmalıdır.

Bölgede Kürt varlığına yönelik sıkılaştırılan kuşatma da doğru okunmalıdır. Barzani’nin 6 yıl aradan sonra Türkiye ziyareti dahil tüm çabalar ABD’nin bölgeye dönük dönemsel projeleri kapsamındadır. Barzani’nin ziyareti sırasında basın açıklamasında Irak bayrağının yer almaması, toplantının içeriğinin ise ekonomi ve güvenlik biçiminde açıklanması çıkarların iç içe olduğunu göstermektedir. Barzani’nin “Bölgede Türk, Kürt her gencin kanının dökülmesi bizi üzüyor. Türkiye’nin güvenliğini kendi güvenliğimizden ayrı görmüyoruz“ biçimindeki açıklaması işbirliğinin daha ileri boyutlara taşınacağını gösteriyor. Amaç Kürt Sorunu’nu çözmek değil “sorun alanlarını yatıştırmak”tır. Bu bağlamda PKK İran dahil yoğunlaşan saldırılarla bu “yatıştırma” sürecine uygun bir adıma doğru zorlanıyor.

Emperyalizm, Ortadoğu’daki dönemsel politikaları bağlamında, işbirlikçilerini gözeterek sürece hazırlıyor. Önümüzdeki dönem ABD’nin bölgedeki acelesi, işbirlikçilerinin (Türkiye- İsrail) tavırlarına, hızlı bir şekilde ABD lehine atılacak adımlarla yansıyacaktır.

Gazze olaylarının perde arkasını iyi görüp iyi okumak gerekir. Ulusalcı yorumlar ABD'nin gerçek yüzünü gizler ve gerçek amaçlarının gizlenmesine yardımcı olur.

Not:Bu yorumun büyük kısmı Devrimci hareket dergisinden alınmıştır.

Saygılar
Ali Uğuz

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.