Şubat 2009

Siyaset Yerelde Başlar

Yazar: 
Kadir Levent BECİT

   Yerel yönetimler tüm dünya üzerindeki demokratik ülkelerde kamu yönetiminin vazgeçilmez bir unsurudur. Yerel yönetimlerin etkinliği, bir ülkedeki demokrasi düzeyini gösterdiği gibi, bir yandan da yerelde meydana gelen olaylara ve yapılması gerekenlere kısa vadede müdahil olabilme avantajını ortaya çıkarmaktadır.

Demokrasi Anlayışının Değişen Yüzü

Yazar: 
Neylan ÇEVİK

   Türkiye’nin demokratikleşme süreci, kimi zaman, gerçek demokrasi kavramına gölge düşürecek politikalara sahne oldu. Hem hükümetler, hem de uzun vadede bundan yarar sağlayacak kişiler tarafından bilinçli veya bilinçsizce türlü uygulamalar gerçekleştirilerek toplumun bütüncül demokrasi anlayışına balta vuruldu. Bu uygulamalar, ideolojisiz ve apolitik bir toplum yarattı. Yoruma açık olmayan, üstünde kişilerin eleştiri yapmasının mümkün olmadığı, belki de bilime has özellikler olan kendi içinde doğruluğu kanıtlanabilen bir yapıya dönüştürülmek istendi; dinamik yapısından çıkıp statikleşti,  pratik yapısının yerini teori aldı. 1960’ların sonunda, yönetimin gidişatına muhalif üniversite öğrencilerinin mahkemelerde yargılanması, devlete tehdit oluşturdukları düşünülerek yargı tarafından kimilerinin idam edilmesi, 1980 askeri darbesinde birçok aydının gözaltına alınması ve işkence edilmesi gibi olaylar; bilerek ya da bilmeyerek, korku kültürünü yaratma politikasına dönüştü. Durumun kötü tarafıysa, iktidarların bu uygulamaları toplumun yararına yaptıklarını sanmasıydı. Bu süreçlerden sonra toplumda oluşan psikoloji dahilinde, insanlar, politik uygulamalara ve demokrasiye bilinçlerini kapayarak körleştiler, sağırlaştılar, gördükleri şeyi görmezlikten geldiler. Yıllar geçtikçe, yanlış uygulamaları içlerinde yargılasalar da kanıksadılar. Bu uygulamalar, demokrasiye geçişteki sancılar olarak herkesin bildiği olaylardır; fakat bir süre sonra “yanlış”, “doğru” oluverdi. Türkiye’de bu süreçte doğruya giden tek güzergahtan sürekli sapılmasının sonucu demokrasi yoruldu ve halk tarafından da yanlış anlaşılmasının çoktan önü açılmış oldu. İktidarlar, kurban patolojisine dönüşen ahlaki bir ödevden hareketle toplumun demokratik dönüşümünün sağlanamayacağı, demokrasi mücadelesinin bir insanlık ve ahlak savaşı olmadığı, bu mücadelenin ancak iktidar ilişkileri ve var olma hakkı çerçevesinde düşünülmesi gerektiğini anlayamadılar. Spinoza’nın dediği gibi: “...o kadar kudretsiz insanlar var ki işte onlardır tehlikeli olanlar, işte onlardır iktidarı ele geçirenler. Ve iktidarı - kudret ve iktidar mefhumları birbirlerinden o kadar uzaktadırlar ki iktidar insanları iktidarlarını başkalarının kederi üzerinden kurabilirler ancak. Kedere ihtiyaçları vardır. Kölelerden başka kimse üzerinde iktidar kuramazlar ve kölelik, tam anlamıyla kudretin azalışının rejimidir. İktidarlarını kederle kuran, ancak öyle yönetebilen insanlar vardır. Şu tipten kederler rejimi kurarlar: ‘Pişman olun’ tipinde, ‘nefret edin birilerinden’ tipinde ve ‘eğer nefret edecek birisini bulamazsanız, kendinizden nefret edin’ tipinde...” <?xml:namespace prefix = o />

Politika Dergisi - Baba Zula Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Gökhan DAĞ
PD Roportaj Ekibi: 
Hayri Serdar BAŞBUĞ

  Ünlü müzik grubumuz Baba Zula’nın üyelerinden Murat ERTEL (saz ve telli çalgılar, ses) ve Levent AKMAN (vurmalı çalgılar, ritim makinaları, oyuncaklar) ile yaptığımız röportajı sunuyoruz.

Gökhan DAĞ: Baba Zula deyince insanların anlaması gereken müzik tarzı nedir? Sizi tanımayanlar için bunu nasıl ifade edebilirsiniz?

Murat ERTEL: Belli bir coğrafyadan bahsedersek, İstanbul’dan başlamamız gerekiyor. İstanbul’da ikamet eden ve buranın kültürüyle yoğrulmuş insanlarız. İstanbul, bilindiği gibi, coğrafya olarak Asya ve Avrupa’nın bir geçiş noktası. Aynı zamanda dünyamıza egemen olan Batı odaklı kültürün içinde, Yunan kültürü temelli bir bakış açısı var. Yunanlı için de aslında Anatolia’nın ve bu toprakların, Doğu ya da oryantal kök olduğunu biliyoruz. Böyle bir durum da söz konusu ve Baba Zula da özellikle, geleneksel halk kültüründen besleniyor. İster müzikal olsun, ister diğer sanatlar olsun buradan besleniyor; fakat bu kültürün günümüzdeki karşılığı. Kendisi geleneksel olmasa da geleneksel. Hem müzikal değerler hem edebi değerlerden beslenen bir oluşum. Aynı zamanda yalnızca müzikal değil, özellikle performanslarında hatta albümlerinde bile pek çok sanat disiplinini bir araya toplayan ve beslenen bir oluşum söz konusu... 

Kapitalizm ve Kapitalizmin Birey Üzerindeki Hegemonyası

Yazar: 
Miraç ÇEVEN

   Kapitalizmin birey üzerindeki etkisini anlamak için Max Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı kitaba başvurmak gerekir. Ben kitabı okuyup okumadığınızı bilmediğimden Yrd. Doç. Dr. Suna Tekel’in ders notlarından alınmış bir özetle yazmaya başlıyorum:<?xml:namespace prefix = o />

Timsah Gözyaşları

Yazar: 
Osman BUDAK

   İsrail’in Filistin’de başlattığı vahşet, tüm Türkiye’yi tek yürek hâline getirdi. Sağcı solcu demeden vicdanlı tüm yurttaşlar, ortak bir bilinçle hareket edip yaşanan vahşeti yurdun dört bir yanından kınadılar.<?xml:namespace prefix = o />

Bir Siyonist’in Hatıra Defteri (1)

Yazar: 
Asaf Şimşek

   Eğer amacımız bir Yahudi devleti kurmak idiyse -ki böyledir- soykırım karşıtı İngilizlere değil, Yahudi karşıtı Nazilere yakın durmak gerekirdi; çünkü ırkımız ancak ırkçı bir ideolojinin paletleri altında ezilerek kendine bir vatan arayabilirdi. İşte böylesi bir fırsatı bize sunduğu için elbette tanrıya değil ama bir Siyonist olarak Hitler’e müteşekkirim.

Ayrılaşmış Aynılar

Yazar: 
Erbil DENİZ

   Aylardır, hatta yıllardır “Ergenekon Olayı” ile yatıp kalkıyoruz. Gözaltılar birbirini izliyor, kutuplaşmalar artıyor, sataşmalar hakarete varıyor ve en önemlisi “Ergenekon Olayı” da bir yerlere bağlanıyor.

Köstebek Var!

   “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar; her adım erken sayılır, her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gibi bir şeydir, civcivleri terk eden kuluçka gibi, civcivleri doluya, fırtınaya terk etmek gibi bir şeydir…” (Fethullah GÜLEN)

Alt Katmanlarda “Biz Kime Hizmet Ediyormuşuz” Sorunsalı

Yazar: 
Ahmet Tuna Alp

   Organize bir biçimde, yaşama alanında bazen farklı düzeneklerle karşı karşıya kalır birey. Onu keşfeden düzenek, içselleştirmeyi kolaylaştırmak için önceden varolan reçeteyi uygulamaya başlar. Kendisi de aynı metotlar üzerinden dahil olmuştur sisteme. İlk olarak, uzlaşı, temel bir argümandır. “Vaktin gelmedi henüz”ün rayda süreç içerisinde yol alacak olması. Kazan kazan her fırsatta hatırlatılmaz. Bu kişiden kişiye değişir çünkü. Kişinin sistem dahili olmayan alanı içinde problem oluşturabilir. Onun için de ayrı krokiler belirlenir, beyne kodlanır. "Onlar farkında değiller."

Davos Krizi ve Türk - İsrail İlişkilerine Özel Bir Bakış

   İsrail’le olan ilişkiler, Soğuk Savaş döneminden sonra, özellikle 1990’ların ikinci yarısında beklenmedik biçimde gelişmiştir. Bununla birlikte, bu iki devlet arasındaki ilişkilerin geçmişini incelediğimizde, Türkiye’nin İsrail’e yönelik politikasının esas olarak; 1946-64 yılları arasındaki güvenlik kaygıları, 1964’den sonraki Kıbrıs sorunu ve 1977-83 arasında yaşanan petrol krizi gibi dış faktörlerle şekillenmiş olduğunu görürüz. Türkiye’nin İsrail’le ilgili politikası, ayrıca Türkiye’yi yönetenlerin seküler ve demokratik İsrail devletini algılayış biçimleri ve İslami gruplardan yükselen İsrail karşıtı baskılar gibi ülke içi faktörlerden de etkilenmiştir. (Yavuz,1991, ss.42-43)