Analiz

“Kızlı-Erkekli Ev” Kampanyasının Gerçek Amacı

Ülkemizde son günlerin en çok tartışılan gündem maddesi, Başbakan Erdoğan’ın ortaya attığı “Kızlı-Erkekli Ev” konusu! Şimdi; evlerde, basında, televizyon kanallarında vs. en çok konuşulan konu bu!  

Başbakan Erdoğan, partisinin düzenlediği Kızılcahamam toplantısının son gününde;

 “Biz sorumluluk makamında, muhafazakâr demokrat bir parti olarak herkesin çocukları bize emanettir. Biz kızların, erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz. Valiliklerimizle, emniyet teşkilatımızla bu tür ihbarları değerlendirip, üzerine gidiyoruz” dedi.

Fakat ertesi gün Başbakan Erdoğan’ın yakın mesai arkadaşı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise yaptığı açıklamada, Başbakan'ın, "kızlı- erkekli aynı evde kalınmasıyla ilgili çalışma başlattığı haberlerini yalanlamış "düpedüz asparagas bir haber, ilgi alanımızda değil, böyle bir yetkimiz de niyetimiz de yok" diye olayı kapat istemişti.

Modern Dünyanın Demokrat Diktatörleri!

Yazar: 
Meçhulyolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.11.2013

ABD ve yol arkadaşı Avrupa ülkeleri, yaşadıkları enerji sı-kıntılarından kurtulmak için çeşitli projelerle İslam ülkelerine saldırmaktadır. ABD, BOP kapsamında öteden beri yandaşı ola bir kısım Arap ülkeleri liderlerine BOP eşbaşkanlığı vazifesi vermiştir.

Bu BOP kadrosu, İslam ülkelerinde huzurun, barışın ve demokrasinin olmadığını ileri sürerek ‘Yasemin Devrimi’ ve ‘Arap Baharı’ gibi suni halk ayaklanmaları başlatmıştır. Arap coğrafyasında öyle bir rüzgar estirildi ki; Fas’ı, Tunus’u, Cezayir’i, Libya’yı ve Mısır’ı kökünden salladı. Bu ülkelerde liderler devrildi, rejimler değiştirildi. Arap ülkeleri, emperyalistlerle birlikte yürüdüğü bu kanlı yolda kardeş kanının dökülmesine omuz verdi, alkış tuttu ve bayram yaptı! Yerle bir edilen bu İslam ülkelerinde taşlar yeniden döşenmeye, ABD ve işbirlikçilerinin istediği lider kadrolar yeniden belirlenmeye başlandı. Netice itibariyle işgal edilen İslam ülkelerinde enerji kaynakları yağmacıların ve işbirlikçilerinin ellerine geçti. Bununla yetinmeyen ABD ve işbirlikçileri, işgal ettikleri ülkeleri etnik ve mezhep kavgasına sürükleyerek kan ve gözyaşı üzerine kurulacak ABD İmparatorluğu’nun temellerini atmaktadır. Bu ülkelerde halen Müslüman kanı akmakta, binlerce çocuk öksüz ve yetim kalmakta, binlerce kadın dul kalmakta ve namusları kirletilmektedir. İşte; ABD ve işbirlikçilerinin insanlığa armağanı bu hazin tablo olmuştur!

Barnabas İncili Ve Şüpheli Ölümler

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
09.11.2013

Barnabas İncili, Roma Katolik Kilisesi tarafından yasaklanan İncillerden birisidir. Asıl adı Yusuf olan, İsa'nın öğrencilerinden Barnabas tarafından yazıldığı iddia edilmektedir.

Barnabas İncil’inde teslis inancı reddedilmiş ve İsa'nın ilahlığı kabul edilmemiştir. İkinci olarak, Barnabas İncil’inde İbrahim tarafından kurban edilmek istenen kişi İsmail olarak gösterilmiştir. Oysaki Hıristiyanlık inancında İbrahim'in İshak'ı kurban etmek istediği benimsenmiştir. Barnabas İncil’inin yasaklanması 325 yılında gerçekleşmiştir. Bazı kişilerin iddialarına göre İznik Konsili'nin toplanmasından çıkan karar doğrultusunda teslis inancı resmiyetleştirilip Katolik Kilisesi için o ana kadar yazılan üçyüz farklı İncil'den sadece teslis inancını benimseyen dört tanesi kullanılmak üzere seçilerek diğer bütün İncillerin yok edilmesi kararı verilmiştir. Barnabas İncili de bu yasaklanıp yok edilen İncillerin içerisinde bulunmaktadır fakat bu iddia herhangi bir şekilde kanıtlanamamıştır. Bugün elde mevcut olan en eski Barnabas İncili nüshası, 1709 yılında Prusya Kralı'nın sarayında danışman olarak çalışan Krimer'in elinde bulunmuş olup İtalyanca olarak yazılmıştır.

Laik Devlet Anlayışı ve Kemal Atatürk

Yazar: 
Meçhulyolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
04.11.2013

Cumhuriyet döneminden günümüze kadar, bir takım din adamları, Kemal Atatürk’ü dinsizlikle, deccal ve diktatör olmakla suç lamışlardı. Bu iftiralarla  yetinmeyen dindar kisvesi altında saklananlar, Atatürk’ün annesi için ‘Genelev’  kadını diyerek iftiraların kapılarını ardına kadar açmıştır. Bunları yaparken; Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını, Modern Devlet anlayışını da demir parmaklıklar arkasına hapsetmiştir.

Elbette bunun nedenleri; din tüccarlığı yaparak, verdikleri fetvalarla devleti ve halkı istediği yöne çeviren ‘yabancı aşağı’ din adamlarının bu menfaatlerinin hilafetin kaldırılmasıyla ellerinden çıkmış olmasıdır. Kemal Atatürk; Cumhuriyeti ilan ettikten sonra kokuşmuşluğun, hurafelerin ve din dışı anlayışların kaynağı olarak gördüğü tekkeleri ve zaviyeleri kapatmıştır.

Türkistan, Türk Dünyası ve Dünya Türkleri

Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2/11/2013

“Türk Dünyası” kavramı daha çok kültürel (dil, aidiyet gibi)  bir birlikteliği ifade eder. “Türkistan” kavramının aksine daha kapsayıcı ve coğrafyadan öte bir birlikteliği vadeder.  Coğrafi olarak da “Orta Asya” kastedilir oysaki “Türk Dünyası” sınırlara hapsedilebilecek bir kavram değildir.

“Türkistan” , Orta Asya'da batıda Hazar Denizi ve Aşağı Volga'dan başlamak üzere doğuda Moğolistan'daki Altay Dağlarına, güneyde Kopet - Hindukuş - Kuenlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız kadar uzanan yüzölçümü 6 milyon km²'den geniş coğrafi ve tarihi bölge. [1] “Türk Dünyası” diyebileceğimiz sınırları net bir yer yoktur. Ancak kalıplaşmış bir ifade vardır ki o da “Adriyatikten Çin Seddine Kadar Türk Dünyası”dır.

II. Abdülhamid Han’ın Petrol Haritası Ve Haçlı Zihniyeti

Yazar: 
Koray KAMACI

Osmanlı Padişahları’nın en önemlilerinden biri olan Sultan II. Abdülhamid Han, tüm dünyada gündeme gelen ve stratejik bir maden olduğu kabul edilen petrol için büyük çaba harcamıştır. O zamanlar Devlet’te yetişmiş jeoloji ve maden mühendisi olmaması, Osmanlı Devleti’nin elini kolunu bağlıyordu. Ancak uğruna savaşların çıkartılacağı, yeni bir dünya düzeninin oluşturulacağı petrolün ehemmiyetini anlayan Sultan II. Abdülhamid Han sıkıntıları kendi fedakârlıkları ile aşmaya çalıştı. Hazine-i Hassa’dan, yani Padişahın şahsi malından ödenek çıkartılarak geniş kapsamlı bir petrol rezervi çalışmasına girildi. Sultan’ın kendi parası ile yaptırdığı çalışmada, yabancı ve yerli mühendisler yer aldı. Musul ve Bağdat havalisinde, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında petrol taraması yapıldı. Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi çalışmalarını 22 Ekim 1901’de Sultan II. Abdülhamid Han’a sundular.

Her Seçimle Gelen Yine Seçimle Gider mi?

Başbakan Tayyip Erdoğan, 25.10.2013 tarihinde AK Parti il başkanlarıyla bir araya geldi. Başbakan Erdoğan konuşmasında,

Bizi, içeride ve dışarıda diktatörlükle, vesayet kurmakla suçlayanlara hodri meydan diyorum. 5 ay sonra seçimler var, buyursunlar; 30 Mart’ta sandıkta kozlarını paylaşsınlar. Eğer bu ülkede bir diktatör varsa buyursunlar bu diktatörü sandık yoluyla indirsinler” dedi.

***

Açıkça ortada! Başbakan Erdoğan, diktatörlüğü bir türlü kabullenemiyor. Başbakan Erdoğan, 11 yıllık iktidar uygulamalarıyla; Türkiye’de Atatürkçü Cumhuriyet düzenine karşı bir karşı devrimci hareketle adım adım emperyalist işbirlikçisi, dini siyasete alet eden, laikliği tahrip eden, bölücülüğe hizmet eden, gerici bir vesayet rejimi kurmaya çalıştığını ise asla onaylamıyor. Başbakan Erdoğan, ‘işte meydan, işte sandık; gelin beni seçimle devirin!’ diye siyasi rakiplerine meydan okuyor. 

Yerel Seçimler ve İstanbul Açmazı

Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
30.10.2013

 Genel Görünüm

2014 Martında yapılacak yerel seçimler siyaset kulislerini hareketlendirmeye başladı. Büyük çekişme içinde geçmesi beklenen İstanbul’da partiler bir nevi “genel seçim” sınavı verecek.

Gezi Parkı ile Türkiye’de ve dünyada prestij kaybı yaşayan Erdoğan, İstanbul zaferiyle birlikte bu kaybı bertaraf ederek “faiz lobisine” gerekli cevabı verecek(?) Büyük bir sürpriz olmazsa AKP’nin muhtemel adayı yine Kadir Topbaş olacak.

Cumhuriyetle yaşıt CHP’de ise sular durulmak bilmiyor. Sürekli değişim ve dönüşüm içinde olan parti; parti içi muhalefet sorununu aşabilmiş değil. Bu ikilik İstanbul adaylığında da karşımıza çıkıyor. Bir önceki seçimde de İstanbul Büyükşehir adaylığı gündeme gelen Gürsel Tekin ile 2005 yılında partiyle ilişiği kesilen Mustafa Sarıgül’ün adaylığı konuşuluyor.

Cinnete Sürükleyen Sebepler

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
23.10.2013

Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında genç nüfus oranı düşük, yaşlı nüfus oranı yüksektir. Kırk yıl öncesine kadar Türkiye, dünyanın en genç ve dinamik   ülkesiydi; ancak bu tablo, ge çen yıllar sonrasında tersine dönmeye başladı. Bu gidişle Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını yaşlılar oluşturacak.

Başbakan Tayyip Erdoğan, her kıydığı nikahta çiftlerden ‘üç çocuk’ yapmalarını istiyor. Haksızda sayılmaz. Başbakanın parolası doğru; ancak Türkiye’nin, gençliğini okutacak, eğitecek ve istihdam edecek güç ve kabiliyeti var mıdır? Başbakan acaba neye dayanarak veya neye güvenerek her evlenen çiftten illede üç çocuk istiyor, anlamak güç! Başbakanın ‘üç çocuk’ önerisi pek çok kişi tarafından haklı gerekçelerle eleştirildi. Başbakan, çiftleri özendirmek için bir takım tedbirler aldı. Çocukların bez ve mama giderlerinin maaşlara ek olarak verileceğini, evlenmek isteyen çiftlere 10 bin liralık faizsiz bir kredi verileceğini belirtmiştir. Ayrıca anne ve babaya 6 ay boyunca çocuğa bakmaları için yarım gün çalışma imkanları getirileceğini söyledi.

Siyasette Bumerang: DİRENİŞ

Gezi'den sonra çokça yazı yazıldı. İstisnasız, bu alanda kalem oynatan hemen herkesi okumaya çalıştım. Herkes kendi penceresinden tahlillerle işi özetlemeye çalışınca,  bu işin bir  kısır döngüye gireceğini düşünmüştüm. 

Gezi Parkı Direnişi, siyasal yazınla, külliyatla açıklanması zor bir olay. Benim Gezi için düşündüğüm şey şu: Gezi Parkı, Sosyolojinin Siyasete cevabıdır. Toplumlar, homojen yapılar gibi gözükse de aslında içerisinde muhteşem farklılıklar barındırır. Bu farklılıkların buluşacağı tek ortak nokta insanlık noktasıdır. Üst insan  bugün belki de insan olduğunu fark eden ve insanlığı için ayağa kalkan kişidir. Bu ayağa kalkış büyük bir direniştir.

Gezi'nin tüm paradigmaları yerle bir ettiğini söyleyebilmek bugünden zor olsa da paradigmaları çok aşındırdığı sabit.  Klasik örnek olarak verilen BDP bayraklı bir çocuğun yanında Türk Bayraklı bir kızın el ele tutuşması ve arkada bozkurt işareti yapılması tuhaf bir durum. İnsanın özünü ortaya çıkaran, bayrak ve şekil gibi sembollerin şiddet anında yalnızca aracı unsur olduğunu gösteren bu şiddetlilik hali psikolojik olarak da kendinden kaçışın ittifakıdır.

İçeriği paylaş