Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Yazarımız Prof. Dr. Ata Atun'dan Kıbrıs Türk Siyasi Gündemine 10. Kitap
- Türk Solunun Cemil Meriç'e Bir Özür Borcu Vardır...
- Başbakan Erdoğan'ın Özlemi...
- "Yeni CHP", hangi "ESKİYİ" Reddediyor ?
- PKK ve "ÇEKİLME"
- Kemalizm Başka; İttihatçılık Başkadır... (II)
- Şairler Resmigeçidi (II)
- Politika Dergisi - Volkan Arslan Mülakatı
- Gerillanın Attığı Kurşun, Düzenli Orduya Öksürüktür de...
- Kemalizm Başka; İttihatçılık Başkadır (I)
- Söz ve Yazının Şehveti
- Görmek İstediklerin, Muhalefet Boşluğu ve Alternatifsizlik(!)
- Mustafa Kemal de Sınıf Savaşı
- Şiirde Evrensellik / Ulusalcılık
- Arabayı Atların Önüne Koşmak
Gazete Köşe Yazanından YAZAR olmaz da...
Bizde maalesef son yıllarda siyasi kavram karışıklığı yanında bir de epeydir YAZAR (Sanatçı) ile YAZAN (Gazeteci, köşe yazarı) kavram karışıklığı söz konusu.
Gazete köşe yazanları, kendilerini "YAZAR" saymakta, zaten gazetelerde yayımladıkları yazılarını her yıl toplayıp bir kitap haline getirdiklerinde "pat" "YAZAR" oluvermektedirler...
Hem siyasi etik hem ahlakı etik açısından yanlıştır bu davranış. Bir kere köşe yazanı zaten gazetesinden yazdığı yazı karşılığı maaşını (bazıları dolarla) almaktadır. Yani hukuki olarak yazı yazanın olmaktan çıkmış, gazetenin malı olmuştur. Çünkü gazete bu yazılar karşılığı yazana parasını ödemiştir.
Bu yazıları yıl sonlarında bir de "kitap" olarak yayımlamak, bir de bu kitabın satışından gelir elde etmek "bir maldan çift kazanç" sağlamaktır. Bu BİR...
Bizim gazete köşe yazanlarımız, "YAZAR" değil; YAZAN'dır. Çünkü yazılanlar ne bilimsel bir "makale" ne de "sanat amacı güden bir yazı" değildir. Yazılar günlük siyasayı ile ilgili yazarın üstelik de pek "kanıtlamaya" başvurmadan görüşlerini yansıttığı yazılardır. Bu nedenler bu yazılar olsa olsa birer "FIKRA" dır... Hani, YAZANın hiçbir kanıt ileri sürmeden bir konuda düşüncelerini açıkladığı yazılar... Bu İKİ...
Bu tür yazıların en önemli özelliği asla kalıcı olmamalarıdır. Bugün falanca parti şunu yaptı bunu yaptı türündeki bu yazıların bir elli yıl sonra neredeyse eski deyişle hiçbir "kıymet-i harbiyesi" yoktur... Çünkü değişen siyasa içinde ne o parti kalacaktır, ne o parti lideri ortalarda... Bu ÜÇ..
Sayın okur; denemesi bedavadır... 1940'lı yılların Cumhuriyet gazetesi arşivlerine bir bakın. Nadir Nadi'nin köşe yazılarında "Hitler övgüsü" yaptığını okuyacaksınızdır. Üşeniyorsanız ben bir örnek vereyim :
"... bugün Avrupa bir Alman kudreti yaşıyor. Bu kudretin menbaı kemmiyet ve keyfiyet itibarıyla Alman birliğinden gelir. Alman birliği ise bir veya birkaç şahsın değil, tekamül eden bir fikri, binaenaleyh tarihin eseridir.
Nitekim 18. asrın ikinci yarısından beri tekamül eden milliyet fikri, aradaki hadiseler ne olursa olsun, Büyük Frederick ve Bismarck merhalelerinden geçtikten sonra, nihayet Hitler'in şahsında en kuvvetli sembolünü bulmuştur... " (Nadir Nadi / Cumhuriyet / 30 Temmuz 1940)
Ne dersin sayın okur, bu yazının bugün var mı bir "kıymet-i harbiyesi" ?
Köşe yazısı budur işte.. Yazıldığı an ve gün itibarıyla okunsa da zaman içinde hiçbir değeri kalmaz. Bilirsiniz sanırım sayın okur, Nazım Hikmet yurt dışına kaçtığında aynı gazete (günümüzde Hürriyet gazetesinin Ahmet Kaya için attığı "ŞEREFSİZ" başlığının bir benzerini) Nazım Hikmet için "VATAN HAİNİ" diye atmıştır...
Dergimiz "POLİTİKA DERGİSİ" de bizim yazdıklarımıza "makale", bize "yazar" demektedir de başta ne benim yazdıklarım ne de diğer arkadaşların yazdıkları "makale" değil; yeminle biz de "yazar" değilizdir. Olsa olsa "YAZAN" ız ya da "YAZICI" yızdır. Yazdıklarımız da "FIKRA" dır...
Bilindiği üzre "MAKALE" öyle masa başına oturulup bir çırpıda yazılmaz. Makale neredeyse bir yazı bazında doktora tezi olmasa da bir fakülte bitirme tazine yaklaşır... Yazdığın konuda ne kadar eser varsa okumuş olman yetmez, bu okuduklarından alıntılarla kendi çıkarımlarını desteklemen gerekir. Bu anlamda uzun bir çalışma ürünüdür.
Önümde merhum Attila İlhan'ın 1975 yılında Demirel liderliğinde kurulan "Birinci Milliyetçi Cephe" hükümetini eleştirdiği yazılarının olduğu kitap var... Allah aşkına sayın okur, ne Türkeş kalmış, ne Bozbeyli, ne de Erbakan... Hadi ben hatırlarım da günümüz genç okuruna ne anlatır bu yazılar...
İşte bizim de burada yazdığımız parti eleştirilerinin bir 50 yıl sonra hiçbir hükmü kalmayacaktır...
O nedenle ben biraz daha genel yazmaya çalışmaktayım. Hani ileride de okunsun diye elimden geldiğince... Becerebiliyorum bilmem sizin taktiriniz de işte çabalıyorum...
UFUK KESİCİ (Nisan 2013)/ (Antalya)
- Ufuk KESİCİ içeriği
- 11076 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder