İçerik Başlığı Sorgulama

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girin. Tek kelime kullanmanız önerilir.

BM'nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 16 Kasım Salı günü, bizim içinde yer aldığımız saat dilimine göre gece vakitlerinde, New York'a göre de öğleden sonra yaptığı basın toplantısında, Kıbrıs konusunu iyi bilen acar bir gazetecinin sorusu ile Kıbrıs müzakerelerini yeni bir mecraya soktu.

Ban Ki Moon, dünyanın çeşitli yörelerinde çıkan savaşlar, terör saldırıları, barış girişimleri ve benzeri olaylar karşısında neler yapılacağı konusunda karar alabilen devletler üstü bir kurumun Genel Sekreteri ve çok deneyimli bir politikacı. Ağzından çıkanı kulakları kesinlikle duyar ve neyi ne zaman söylemesi gerektiğini de çok iyi bilir.

Rum Siyasiler Arasındaki Zıtlaşmalar

17 Eylül Çarşamba günü BM Genel Sekreteri’nin yeni Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin de ilk kez katıldığı, Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Anastasiadis arasında yapılan görüşme sonrasında Rum tarafındaki siyasi partiler tarafından yapılan açıklamalar, güneyde kaynayan kazanı gözler önüne serdi.

Görgük ki, Rumlar zannedildiği gibi Kıbrıs Müzakereleri konusunda tek ağız, tek fikir ve tek vücut değiller. Her biri bir havadan çalıyor. Aralarında en istikrarlı gözüken Rum Ortodoks Kilisesi'nin başı olan Başpiskopos Hrisostomos II bile zaman zaman yalpalıyor. Kıbrıs Rum siyasi hayatının en eski ve aynı zamanda da dünya üzerindeki yegane komünist parti olan "Emekçi Halkın İlerici Partisi" (AKEL), Anastasiadis'in Türkiye'ye ve Kıbrıslı Türklere karşı yanlış bir siyaset izlediğini, bu siyasetin Kıbrıslı Rumları hiç bir yere götürmeyeceğini ve Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerde başarılı olmak istiyorsa izlediği taktik değiştirmesi gerektiğini söylüyor.

AB'nin Çifte Standardı

Dünyanın demokrasi şampiyonları olduklarını iddia eden, insan hakları, özgürlük, demokrasi, eşit davranış ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları sık sık kullanıp diğer ülkeleri kınayan, yaptırımlar uygulayan, izolasyonlar altına sokan ve ambargolar uygulayan Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, işin içine Ermenistan gibi kendi ülkelerinde lobileri kuvvetli devletler insan haklarını çiğneyince, katliamlar yapınca, başkalarına ait toprakları işgal edince, bırakın yaptırım kararları almayı, seslerini bile çıkarmıyorlar.

Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı işgali ve İsrail'in Gazze'deki cinayetleri bu iddiamın en güzel son dönem örnekleri. 

1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan gecesinde Ermenistan ordusu, Azerbaycan toprakları içinde yer alan Hocalı kasabasına saldırdı ve 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişiyi işkence yaparak öldürdü. Birçoğu yakıldı, gözleri oyuldu ve hamile kadınlar karınlarındaki bebekleri ile acımasızca katledildiler.

Rumlar Ezeli Hedeflerine Ulaşmış

Avrupa Komisyonu Başkanlığına  Jean Claude Juncker seçildiği vakit, söz konusu kişinin tescilli bir Türk düşmanı olduğunu yazmıştım. Kağıt üzerinde tanıdığım ve yakından takip ettiğim bir politikacı olduğu için bizlerle ilgili neler düşündüğünü de az çok biliyorum. Düşündükleri pek de hayrın şeyler değil.

Kıbrıslı Türklerle ilgili Özel Grubu (Task Force) AB'nin Genişleme Genel Müdürlüğü uhdesinden alıp, Bölgesel Politika Müdürlüğü’nün uhdesine verdi ve daha ayağının tozuyla, biz Kıbrıslı Türklere güzel bir siyasi tokat atıp, çirkin bir de mesaj gönderdi.

Kimileri bu değişiklikle ilgili iyimser olmaya çalışıyor ancak işin doğrusu Junker,  "Eylem Grubu"nu AB’nin Genişleme Genel Müdürlüğü uhdesinden alıp, Bölgesel Politika Genel Müdürlüğü uhdesine vermekle biz “Kıbrıslı Türklerin" statüsünü değiştirdi.  Junker'in bu kalleşçe uygulaması ile artık biz Kıbrıslı Türklerin, AB üyesi Kıbrıs (Rum) Yönetiminin içinde bir azınlık olmanın dışında AB'ye girmemizin kapıları kapatılmış oldu.

Dokuz Yaşında Başörtüsü

Yazar: 
Gökhan Cebeci

Güzel bir deyiş vardır Türkçemizde: ‘Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.’ Aslında son yıllarda çok da hayatımıza yansımayan bu söz artık önemini tamamen yitirmiş durumda.

Neden böyle bir giriş yaptım, anlatayım.

Dört ay süre ile ve özel koşullarda geçirdiği hapis hayatını 12 yıl boyunca her fırsatta dile getiren bir Tayip Erdoğan izledik. Mağduriyetini, uğradığı haksızlığı onlarca kez anlattı, dinledik.

Ama başbakanlığının ikinci yarısında yaşanan hukuksuzluklar sonucu yıllarca özgürlüklerinden yoksun kalan insanlar için yapıcı tek kelime ettiğini duymadık. Yetmedi, bu davaların savcısı olduğunu öğrendik.

Stratejiyi IŞID'dinimiz mi?

Yazar: 
SADULLAH BAKIRTAŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.09.2014

Kaynayan ve kanayan Ortadoğu’da strateji savaşları aslında ABD’nin Irak işgaliyle başlamıştır. İzlenen yol, asker ve mühimmat lojistiği ve taktiği aslında kimsenin bilmediği yollarla ilerletiliyordu. Amerika’nın Ortadoğu’da savaşmaya askeri yeterlimiydi? Asker takviyesi nasıl gerçekleştirildi?  Kaçımız bilgi sahibi. İşte bunu konuşalım ama perdenin önünde ki sesi IŞİD’ diniz hepiniz; Ya arkası!

ABD Irak işgalinde kısa süreli bir taktikle çok da çatışma yaşamadan bölgeyi teslim almayı düşünüyordu. Ancak bir yıl bile olsa bölgede operasyon düzenleyecek askeri yoktu. Nasıl yoktu diyorsunuz şuan; Amerikan askeri iklimi Ortadoğu iklimi ile uyuşmuyordu. Uzun vadede bir operasyon yapabilmek iklimsel olarak zordu.

Messages to Greek Cypriots from President Erdoğan

The 12th President of Republic of Turkey H.E. Recep Tayyip Erdoğan made his maiden overseas visit to Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) on Monday, September 1, 2014.

 

Hundreds of happy and a cheerful Turkish Cypriots greeted him warmly wherever he stepped in or visited.

 

During his visit to TRNC he addressed to the public and gave messages also to the 

Greek Cypriot Administration, United Nations and European Union.

KKTC'nin Bıktıran Bürokrasisi (7-Son)

KKTC'nin bıktıran bürokrasisine, iş üretmeyen memurlarına, ikamet izni için bu ülkeye gelip kalmak zorunda olanlara ve ülkemizde çalışarak ekonomimize katkı koyan insanlara çalışma izni ile ilgili çıkarılan zorluklara değindiğim 7 serilik bu yazı dizisini umarım devleti yönetme erkine sahip kişiler dikkate alırlar ve bir dizi çözümler serisi üretirler.  

Bu yazı serime yorum olarak gönderilen ve yaşanmış olayları dile getiren bir kaç iletiye daha yer vermek istiyorum bu serinin son yazısında.

KKTC'nin Bıktıran Bürokrasisi (5)

Memurların gereğinden hayli fazla oluşu ve aldıkları yüksek maaşların vatandaşın sırtına yüklediği ağır vergiler nedeni ile ülkemizdeki pahalılık büyük boyutlardadır. Memur olamayan kesim gerçekten de ezilmektedir. Ülkemiz nüfusunun yüzde yirmisini oluşturan memurlar, ülke gelirinin yüzde seksenine el koymuş durumdadır. 

 

Vardiya sisteminin kaldırılmış olması nedeni ile yüksek maaşlı memurlara ödenen fazla mesailer ise vatandaşın sırtındaki bir başka kamburdur. Binlerce memura rağmen 2013 yılında Maliyenin kasasından çıkan 57 milyon TL, maaşları zaten yüksek olan memurların cebine ilave edilmiştir. Bu paranın dul kadınlarımıza, yoksul ailelere, sosyal yardım alan kişilere, engelli kardeşlerimize maaş artışı olarak verilmesi çok daha iyi olacaktır, verilmelidir de… Zira ayda 5 bin TL'nin üstünde maaş alan bir memura 5 bin TL daha fazla mesai verileceğine, bu para ile ayda 600 TL sosyal yardım alan bir kişiye veya aileye veya da engelliye, 600 TL daha verilmesi daha doğru ve daha hakçadır.

Kısa Bir PKK-IŞİD (İD) ANALİZİ

Yazar: 
Meçhul Yolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.09.2104

Emperyalist ülkeler; ele geçirmeyi planladıkları ülkeleri siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel yönden kuşatarak sonsuza kadar sömürmek amacındadır. Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Mısır ve Suriye emperyalizmin ağına düşen İslam ülkelerinden bazılarıdır. Batı-Vatikan-İsrail üçgeninde geliştirilen BOP ve Dinlerarası Diyalog projeleri; CIA, MOSSAD ve M16 ajanları tarafından hayata geçirilmiştir. Bu kanlı projeleri hayata geçiren ajanlar, merkezi ABD’de bulunan düşünce kuruluşları ve Dış İlişkiler Konseyi (FRC) tarafından eğitildikten sonra hedef ülkelere gönderilir. Fas’tan Tunus’a, Tunus’tan Cezayir’e ve Mısır’a kadar uzanan büyük halk ayaklanmaları (Yasemin Devrimi) esasında ‘Para Sihirbazı’ olarak nitelendirilen zengin ABD’li iş adamı George Soros’un ‘Turuncu’ Devrimlerinden başkası değildir. Amaç; İslam’ı yeryüzünden kaldırmak, dünyada tek devlet, tek din ve tek ekonomi düzenini sağlamaktır. Batı emperyalizminin en büyük düşmanı üniter devletlerdir. Üniter devletler, tarihin her döneminde emperyalizme karşı çıkmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Üniter devlet yapımız; yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti de emperyalizmin bir numaralı düşmanı durumundadır. İşte bu sebeple; ABD-BATI ve İsrail devleti, PKK Terör Örgütü’nü kurup, başta Suudi Arabistan olmak üzere Kuveyt ve Katar gibi bazı körfez ülkeleri tarafından desteklenmesini sağlamıştır. Dost dediğimiz Suriye ve Irak devletleri, PKK Terör Örgütü’ne gerilla eğitimi yapmaları için alan açmış, sınırlarımızdan teröristlerin girip, çıkmasına müsaade etmişti. PKK Terör Örgütü’nün amacı; bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğini yok etmek, ‘özgürlük, barış, özerklik’ gibi etnik ayrımcılığı körükleyen projelerle Türkiye’yi parçalamaktır. Bu projenin mimarları durumunda olan ABD-BATI ve Terörist Devlet İsrail, birbirlerinin hedeflerine yardımcı olacak şekilde planlarını uygulamaktadır. 

İçeriği paylaş