30 Ağustos Zafer Bayramı Üstüne

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Osman Ali KACAR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14 Ağustoa 2014

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınmak istenmekte, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son verilmek isteniyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu. Bu gün baktığımızda Ergenekon ismi bir terör örgütü gibi gösterilmekte aslında Türklerin efsanevi anayurdunun adı olduğu unutturulmak istenmektedir. "Ergenekon (örgüt) - Vikipedi" Aynı senaryolar tekrar kurgulanmakta ve tekrar uygulamaya sokulmak istenmekte. Gördüğümüz üzere unutulanlar dışında bir şeyin olmadığı gibi unutturup tekrar güçlenip milletimizi haritadan silme kimliğimizi yok etme çabasına girmişlerdir. Adını bile duymadığımız terör örgütleri çıkarılmakta gizli destekler verilmekte Türk milletinin onurunu kıracak tehditler sergilenmektedir. Savaşarak bu milleti yok edemeyeceklerini anlayan bu güç, çeşitli planlar içerisine girişmiş din, mezhep, ırk kavgalarıyla ve bunu bahar adıyla bu insanları birbiriyle savaşarak elde edeceğini düşünmektedir. Geçmişten devam edersek ;


Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Saltanatlık ve halifelik kaldırıldı 1921 de bir genelge ile "23 Nisan'ın Milli Bayram Addine Dair Kanun" böylece bu tarihte bir başka bayram olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak tarihe geçti.  Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. Yine bu milletin düşmanları bu gün bakıldığında bu milletin içerisinden bir Atatürk daha çıkmayacağını düşünmekte ve olduğu kadar küçümsenip Türkiye Cumhuriyetini 3. derece dünya ülkesi olarak kabul etmektedir. Siyasi olarak ülkemiz bir çok akrabasını komşuluk ilişkilerini kaybetmiş git gide de kötüye giden bir siyaset izlenmektedir. Ülkenin yönetimi derin planlar içerisine girmiş ve geri dönüşü olmayan yollara sürüklenmiştir. Dinler arası dialog adıyla misyonerlik faaliyetleri son sürat ilerlemekte ve dinini değiştirmek isteyene maddi yoldan destek vererek bu ülkenin insanlarının dinini değiştirmeye teşvik etmektedirler. Görüldüğü üzere yine unutulanların dışında birşeylerin olmadığı gün gibi ortadadır. Geçmişten devam edersek;

TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu'da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal ATATÜRK, ordularına: "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi. Baktığımızda hala bu ülke yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aramakta bu ülkenin gelişmesi için çabalamaktadır. Ülkenin büyük bir bölümü Misak-ı Milli sınırlarının korunmasından yana olsa da bu ülkeyi parçalamak isteyen hainler de içerimizde beslenmiş büyütülmüş ve yetiştirilmiştir. Dün gibi bu günde her ne kadar silahla olmasa da siyasi bir savaş başlatılmış düşmanla mücadele içerisine girilmiştir. İttifak çığlıkları atılmakta ve oluşturulan düzenli partilerle bu işin çaresi aranmaktadır. Bu gün ne satıh düşünülmekte ne vatan ne de müdafaa. Herkes birbirinden çare dilenmeye başlamış vurdumduymaz bir kalıba girmişlerdir. Geçmişten devam edersek; 
   

Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi. Ancak şimdi gazi rütbesini haketmiş insanlar unutulmuş ve ulu önderin ismini anmak bile suç teşkil eder hale getirilmiştir. Türk ordusunu yıpratmaya çalışarak bu milletin hakiki onurunu kırmışlardır. Geçmişten devam edersek;

Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı. Bu gün de önümüzdeki 2015 seçimlerine kadar siyasi partiler bu kararı almazlarsa eğer bu ülke daha da beter durumlara sokularak haine taç giydirilmeye, kandırılmaya devam edilecek ve bu milleti yok etme çabaları ve planları daha da güçlenecektir. Geçmişten devam edersek;

1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul'da ki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Bu gün de bu halkın, yaşlıların ve gençlerin görmek istediği düşmanı tamamen yok etmek refaha ulaşmak ve bir nebze olsa onurunu geri kazanmaktır. Başı dik devlet ve onurlu millet olmak istemektedirler. Geçmişten devam edersek;

 

Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline "dur" diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, sevinç ve gözyaşı içerisinde bayram yaparak kutluyoruz.

 

Bu gün de bunu başaracak nice bayramlarda zaferlerimizi daha coşkulu kutlayarak Türk milletinin yok olmasını isteyen ve bizi sırtımızdan vuran hainlerin ve batılıların gözüne sokacağız.

 

Yaşasın Vatan Yaşasın Türk Milleti

Osman Ali KACAR

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.