İç Siyasa

Yerel Seçimler, Cumhurbaşkanlığını Seçimleri ve Kurultay

Yazar: 
Alper TEKİN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
02.09.2014

CHP Yerel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini neden kaybetti ? Nedeni basit. CHP Genel Merkez Yönetim Kurulu 5 kişilik (sonra bu sayı 7'ye çıktı) Yerel seçimler aday belirleme komisyonu kurdu. Doğru bir karar olabilir fakat komisyonun aday belirleme işlemleri yanlış. Neymiş efendim bu komisyon kamuoyu yoklaması, anketler vs. ile aday belirleyecekmiş. Aday belirlendikten sonra Parti Meclisi onayı yani Genel Merkez Ataması. Kaldıki Parti meclisi oylamasıda bayağı muammalı geçti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MYK böyle bir karar ile hata yapmıştır. Bu komisyon eğilim yoklaması ve ön seçim ile adaylar belirlenmeyecekse en azından köy ve mahalle örgütlerine tek tek gezerek fikirlerini alıp rapor hazırlayıp adayı CHP Genel Merkezi'ne sunsaydı daha iyi olurdu. Bazı yerlerde fermuar sistemi ile eğilim yoklaması yapıldı. Yani tek rakamlı belediye meclis üyesi adayları CHP Genel Merkez ataması ile çift rakamlı belediye meclis üyesi adaylarını eğilim yoklaması ile belirledi. Şahsen fermuar sistemini çok saçma buluyorum. Fermuar sistemini yapacağına ya komple önseçim veya eğilim yoklaması ile Belediye Başkan adaylarını ve Belediye meclis üyelerini belirlersin yada bunların hiçbirini yapmazsın az önce yazdığım gibi köy ve mahalle örgütlerini gezip rapor hazırlayarak adayları belirlerseydi daha mantıklı olurdu. En azından örgütün fikri alınırdı.

CHP, Solculuk ve Ulusalcılık Üzerine

Mayıs 2010 da 33. Kurultayda verilen oyların % 100’nu alarak Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP merkez yönetimi, bugüne kadar ana muhalefet partisi olarak üç seçime ve bir de referanduma katıldılar; ancak en son cumhurbaşkanlığı seçimi dâhil bütün seçimlerde bekledikleri ve istedikleri hedeflerinin altında kaldılar.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, aday belirleme yöntemi ve parti yönetiminin diğer hataları ve yanlış kararları konusunda tartışmak üzere CHP içinde “ulusalcı” olarak anılan bir grup milletvekili, Sayın Emine Ülkü Tarhan sözcülüğünde bir basın toplantısıyla kurultay çağrısında bulundu.

Önce imza toplayarak Kurultayı kendileri toplasın diyen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sonuçta artan baskılara dayanamayarak kurultay toplamaya karar verdi.

CHP'de Kurultay Varmış...

Yazar: 
Murat ŞİMŞİR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
31.08.2014, Ankara

Bugün pazar ve Tv kanallarını gezerken Halk Tv de “Gündem özel” programına baktım biraz.. Konu “CHP de kurultay süreci” konuklar Bülent Tezcan, Önay Alpago ve Şaban Sevinç....

Konuşmalara bakarak, Kemal kılıçdaroğlu'nun nerdeyse çok başarılı bir yönetim gösteriyor gibi bir algıyı sürekli pompalama gayretkeşliğine girmiş bir Halk Tv gördüm. Örneğin Şaban Sevinç, CHP üzerine öyle analizler yapıyor ki, sanırsın siyaset profesörü, adam partinin belirlediği kendi üst kurul delegelerinin ne olduğunu kimler olduğunu bilmeden, sanki sadece bu kurultay için yurdun her yerinden ilinden, ilçesinden köyün toplanacakmış gibi anlatıyor ve gelen kişiler CHP li olmayıp o yörelerdeki seçmenler olarak algılatıp, CHP nin bu delegeler yolu ile politikalarını ülkeye anlatacak gibi bir algıyı paylaştı...

Türkiye’deki Demokrasinin Son Halleri

CHP; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın % 52 oy oranıyla cumhurbaşkanı seçilmesiyle kurultay kararı almak zorunda kaldı. Nedeni belli. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun partisine danışmadan tek başına risk alıp, cumhurbaşkanlığı seçiminde % 38,5 oyda kalan çatı adayı Prof. Ekmeleddin Beyi önermesiydi. Yani demokrasi arızası, CHP’de deprem yarattı.

Öte yandan cumhurbaşkanı seçilen, YSK’dan mazbatasını alan RT Erdoğan ise Anayasaya ve bu konuda Yargıtay içtihatlarına rağmen Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı görevlerinden istifa etmeyerek, neredeyse bir padişah gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün üst makamlarını işgal etmekte; anayasa ve hukuk suçu işlemeye devam etmektedir.

RT Erdoğan’ın Başbakanlık makamından ayrılmamasının nedeni açık. Çünkü o Cumhurbaşkanı yemin törenine kadar geçecek zamanda dokunulmazlığını kaybetmek istemiyor. Korkuyor! Korkuyor; çünkü 12 yıldır çok anayasal ve yasal suç işlemiş durumda olduğunun farkında.

10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Analizi

Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda Başbakan RT Erdoğan, henüz resmi olmayan son duruma göre % 51,7 oranla kazandı. Muhalefetin çatı adayı ve beş küçük muhalefet partisinin de desteklediği Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oy oranı % 38,5’ta kaldı. HDP/BDP’ nin adayı Selahattin Demirtaş ise oldukça başarılı ve % 9, 7 oranında seçmenin desteğini aldı.

Uzun boylu seçim analizi yapmaya hiç gerek yoktur.

Seçmenin oylarını orantısal değil de mutlak rakamlarla incelersek bu seçim sonucunda en önemli rolü “kendiliğinden boykotçuların” oynadığını derhal görebiliriz.

30 Mart 2014 tarihindeki yerel seçimlerde AKP’nin aldığı aşağı yukarı 19,5 milyondur. 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1. Turunda Başbakan Erdoğan’ın aldığı mutlak oy sayısı ise sadece 1 milyon oy artışıyla 20,5 milyon oydur.

Cumhurbaşkanlığı Seçimin Ardından

Yazar: 
Gökhan Cebeci

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını 2015 Haziran’ında yapılacak olan genel seçimler açısından değerlendirmekte yarar var. Çünkü Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı seçilmesinin doğurduğu göz ardı edilmemesi gereken sonuçlar var:

1) Erdoğan %50’nin biraz üzerine çıkarak ilk turda kazandı. Ancak psikolojik üstünlüğü tam anlamıyla elde edebileceği %55 hatta %60’ı bulan oy oranını yakalayamadı. Yani son genel seçimde oyların yarısını aldığı gerçeğinin bir tık dahi olsa ötesine geçemedi. Üstelik İhsanoğlu’na oy vermesi beklenen milyonlarca seçmen boykot kararı almışken… Yani boykotçular sandığa gitselerdi seçim kuşku yok ki ikinci tura taşınacaktı.

2) Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi ile birlikte, HDP/PKK’nın ikinci tur öncesi masaya oturup pazarlık yapma fırsatı kalmadı. Daha doğrusu şu an için mevcut olan ‘çözüm süreci’nde fazladan taviz koparma şansı ortadan kalktı.

Prof. Ekmel Beyi Seçmek İçin Herkes Mutlaka Seçime Katılmalı!

Değerli “Politika Dergisi” okuyucuları, dört gün önce “Cumhurbaşkanlığı Seçiminde En Devrimci Tercih; Boykottur!" başlıklı bir makalem bu portalda yayınlandı.

Adı geçen bu yazımda ilk defa doğrudan halk tarafından seçilecek olan cumhurbaşkanlığı seçiminde, adayların niteliklerinden ve seçim ortamından hareketle ve biraz da geçmiş seçimlerin şaibeli olması düşüncesiyle en doğru ve devrimci tercihin boykot olduğunu yazmıştım. Bununla birlikte seçime katılıp RT Erdoğan’a karşı oy kullanmanın da çok doğru bir mücadele olduğuna değinmiştim.

Aslında bu yazımı “Gezi” ruhuyla kaleme almıştım. Amacım ülkemizdeki siyasi sistemin tamamen çürüdüğünü, göstermelik ve sahte bir demokrasi olduğunu, şimdiye kadar ülkemizin hiçbir temel sorununu çözemediği gibi, Atatürkçü  rejimi daha da çok çıkmaza soktuğunu, anlatmak istemiştim.

Ben hem boykotu hem de seçime katılıp Prof. İhsanoğlu’nu seçmenin, yani her iki seçim tercihinin de doğru olduğu düşüncesini değiştirme kararı aldım. Çünkü boykot; 1. Turda tamamen favori olan adaya, anketlerin de gösterdiği gibi RT Erdoğan’a yarayacaktır. Başbakan olmanın avantajıyla  her bakımdan favori odur. Dolayısı ile boykot, açıkça emperyalist işbirlikçisi, BOP eş başkanı bir adayı yani RT Erdoğan’ı desteklemek anlamını taşımaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde En Devrimci Tercih; Boykottur!

Önümüzde bir hafta sonra cumhurbaşkanlığının ilk tur seçimi var. Bu defa ilk kez cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecek. 3 Temmuzdan itibaren açıklanan adaylar da belli oldu.

Adaylar; 12 yıllık AKP hükümetinin lideri ve Başbakan Erdoğan, CHP ve MHP’nin ortak çatı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu ve BDP/HDP ’nin adayı ise Eş Başkanları Selahattin Demirtaş.

En son Haziran 2011 genel seçim sonuçlarını en doğru ve en isabetli tahmin eden SONAR şirketinin anketine göre, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili son durum özetle şöyledir:

Araştırmada, seçime katılma oranının yüzde 80 civarında olacağı belirlendi. Ankete katılan vatandaşlara, 10 Ağustos'ta yapılacak olan cumhurbaşkanı seçiminde kime ya da hangi partinin adayına oy ereceksiniz" sorusu yöneltildi. Ankete katılanların yüzde 46,5'u Recep Tayyip Erdoğan'a, yüzde 33,5'u Ekmeleddin İhsanoğlu'na, yüzde 7,2'si de Selahaddin Demirtaş'a oy vereceğini bildirdi. Ankete katılanların yüzde 7,2'si oy kullanmayacağını ve geçersiz oy kullanacağını ifade ederken, yüzde 4,5'u da kararsız olduğunu ifade etti. Ankete göre fikrim yok diyenlerin oranı da 1,1.”

Çağdaş İnsan(!?)

ÇAĞDAŞ İNSAN; emeğinin yüceliğine, düşünce özgürlüğüne, demokrasinin erdemine inanan ve bunun için de savaşım veren kişi demektir.

Toplumun mutluluğu için çalışmayan, çabalamayan, gayret göstermeyen, vurdumduymaz, kendini geliştirmeyen, kimliğini egemen kültürün tahakkümüne terk eden insan, “Çağdaş” olamaz.

İnsan, kendine dayatılan acımasızlığa ve baskıya karşı tepkisini koyabiliyor, çürüyen değerler içinde yeni bir devinim içine girebiliyorsa çağdaş insandır.

Yaşam durağan olamayacağına göre çağdaş insan, bu gerçeği hiçbir zaman göz ardı etmemelidir.

***

Türkiye, “Çağdaşlaşmaya” ve “Çağdaş İnsan/Vatandaş” oluşturmaya Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Cumhuriyet devrimiyle başlamıştır.

Siyaset Bağlamında Gazeteciliğin Olmaz İse Olmazları: Bağımsızlık Ve Tarafsızlık...

Bağımsızlık ve gazetecilik birbirini tamamlayan kavramlardır.

Gazeteciler, her ne kadar bir basın kuruluşunda ücretli olarak çalışsa da, gazeteciliğin olmaz koşulu “Bağımsızlıktır”.

Bu bağlamda…

İster ekonomik bağımlılık olsun…

İster siyasal bağımlılık olsun…

Hatta emek verilen basın kuruluşunun genel kuralları içindeki bağımlılık bile, gazetecilik mesleğinin özgürlüğü açısından kabul edilmesi zor bir durumdur…

Bir gazetecinin, yukarıdaki hususlardan birine olan “bağımlılığı”, “Tarafsızlığını” yitirmesine neden olabilir…

İçeriği paylaş