Mart 2010

Soykırım Gündemi Soytarılık

1915 olaylarını Soykırım olarak değerlendirip pişirip pişirip önümüze tehdit olarak sunanlar kendi suçlarını örtbas etmek için yıllardır “soykırım” yakıştırmasını kullanmaktan vazgeçmediler ve vazgeçmeyeceklerde.

 “Soykırım tasarısı” 1915 olaylarına ilişkin olayların gündeme alınması, ABD dış ilişkiler temsilciler komisyonunca 22 “hayır”, 23 “evet” ile kabul edildi.

Anayasayı Değiştirmece….

Bazı konularda AKP ve değerli yöneticileri sıkıştığı zaman olacaklar belli. Gelsin yeni dalga Ergenekon. Giderek sıradanlaşan, gündemi değiştirme gücü azalan Ergenekon davasında gözaltılar, tutuklamalar ordu komutanlarına kadar dayandı. Daha ilerisi yok. Artık gündem değiştirmek adına başka şeyler bulmak lazım. Anayasa değiştirmek de işte bu şeylerden biri. Görünen o ki uzun bir süre bu anayasa değiştirme oyunları ile oyalanacağız, belki de seçimlere bu konularla gideceğiz.

Lozan Antlaşmasını Küçümseyenlere...

Yıldırım Operasyonu” çerçevesinde Fransa’ya giren Alman panzerleri, Fransa’da konuşlanmış yarım milyonluk İngiliz ordusunu Dunkirk kıyılarında sıkıştırmış ve abluka altına almıştı. Deniz ile devasa Alman ordusu arasında sıkışıp kalan İngiliz ordusu için Hitler, bir türlü “imha et” emrini vermiyordu. Birkaç gün sonra Alman Hava Kuvvetleri’nin ufak hava bombardımanları başlasa da, kötüleşen hava şartları sebebiyle bu harekâtlar da duracaktı. Birçok akademisyene göre Dünya Savaşı boyunca Alman ordularının sıcak temas kurduğu en büyük İngiliz armadası olan bu ordu, müttefiklerin kurnaz bir planı ile ve Hitler’in zamanı kullanamaması sonucu Dunkirk’ten kurtulmuştu. Dunkirk civarındaki müttefiklere ait tüm gemiler (teknelerden gezi gemilerine dek), kıyılarda bekleyen 500 bin kadar İngiliz askerini sadece 2 haftada kaçırmayı başarmışlardı. Hitler, ırk çizelgesinde Almanlar ile beraber zirveyi paylaşan İngilizlerle anlaşma yapmaya çalışmış, İngiliz hükümetinin ince diplomasisi sayesinde İngiliz ordusunu kurtaran bu zamanını kaybetmiş, İngiltere’de askerlerini kurtarmak için zaman kazanmıştır.

Enflasyonun Dayanılmaz Hafifliği

 

Reyting ölçümlerinde bile MOSSAD’ın parmağı olan bir ülkede, istatistiksel ölçümlerin doğruluğunu kabul etmek, maalesef o verilerin kimin yararına olup olmadığıyla anlaşılıyor. Yüzlerce kanal olmasına rağmen, izleyeceğimiz programları dahi sınır ötesi güçlerin belirlediği bir ortamda, enflasyon ve kişi başına düşen milli gelir gibi hayati rakamların da, hangi kriterlere göre belirlendiğini ve açıklandığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
 
Kısaca tanımlamak gerekirse, enflasyon; genel fiyatların artması ve paranın değerinin düşmesi, arz talep dengesinin sağlanamamasıdır. Milli gelir de, ülkede üretilen malların ve hizmetlerin karşılığını gösteren toplam parasal değerdir. Doğal olarak üretim artınca, enflasyon düşmekte milli gelir de artmaktadır. Bu teorik tanımlamadan anlaşılıyor ki, böyle çalışkan ve üretken bir iktidara sahip olduğumuz için şanslı bir milletiz. Bir gecede enflasyonu tek rakamlı hanelere düşüren, yine bir gece de milli gelirini ikiye katlayan kaç tane hükümet vardır dünyada?

Sitemizin Yeni Manşet Sistemini Beğendiniz mi?

Evet, beğendim.
68% (77 oy)
Hayır, beğenmedim.
32% (37 oy)
Toplam oy: 114

Türk’ün Özünde, Kadının Yeri

Yazar: 
Hakan YAVUZ

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü için, tüm kadınlarımıza ithaf ediyorum.

Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türklerinin toplumsal ve iktisadi hayatları, gelenek ve görenekleri hakkında önemli bilgiler veriyor. Dede Korkut, Hanın kızı Banu Çiçek'i diğer “boy”un kağanı Bamsı Beyrek’e ister. Aileler rıza gösterir; fakat kararı, gençlerin karşılaşıp kavgaya tutuşmaları, ok atıp yarışmaları sonrasına bırakırlar. Banu Çiçek yanındaki atlı kızlarla, Bamsı Beyrek savaşçılarıyla ve tesadüfen bir orman kenarında karşılaşırlar. Banu Çiçek ve Bamsı Beyrek, güreş tutar, ok atar, birbirlerini sınarlar. “IX yüzyılda İbn Rüşd ya da XI yüzyılda el-Bekri gibi Müslüman yazarlar Türk kızlarının eşlerini seçmekte özgür olduklarından söz ederler.[1]

Politika Dergisi Sayı 20 Yayında!

AKP bu resmin neresinde?

Gündemi meşgul eden olayları yan yana veya alt alta dizdiğimizde hiçte olağan şeyler yaşanmadığı, üstelik birçok şeyin göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Resme biraz geriden bakınca ustaca hazırlanan bir planın en ince ayrıntısına kadar tatbik edildiği, parçalar yerli yerine kondukça ortaya çıkan resmin birilerinin sabah akşam televizyon ekranlarında anlattıkları gibi olmadığı görülüyor.

4 Mart’ta ABD temsilciler meclisinde kabul edilen Ermeni soykırım yasasına Dışişleri bakanımız ve Başbakanımız başta olmak üzere yetkililer, tepkili konuşmalar yaptılar. Gazı kabarmış olan halkın gazını biraz aldılar. Muhtemelen bir veya iki gün daha bu tür konuşmalar devam eder, sonra unutturulur. Zira AKP hükümetinin ABD’ye bırakın herhangi bir misillemeyi, ciddi bir karşı konuşma dahi yapmaları mümkün değildir. Sayın Dışişleri Bakanı “burada bir hükümet var” diyerek hoş bir eskiye özlem konuşması yaptı. Sayın Arınç ise daha gerçekçi olarak, kızar söyleniriz ama küsmeyiz gibi bir şeyler söyledi.

Sermaye bugün hangi tarafta?

 

Dünyanın her yerinde ağır sonuçlara ulaşan ekonomik krizin ardından Türkiye bundan payını almak ile birlikte yaşadığı iç iktidar mücadeleleriyle de halkını canından bezdirmiştir. İç iktidar savaşının dışsal bir yanı olduğunu ve ikisini birlikte değerlendirmemiz gerektiğini daha önceki yazımda belirtmiştim; ancak bu noktada iktidar savaşının taraflarını sorgulamak gerekir. En kaba şekilde, iki tarafın devletin resmi organları arasında ortaya çıktığını biliyoruz. Yüksek komutanlık ve yüksek yargının bir tarafında yer aldığı mücadelenin diğer tarafında hükümet yer almaktadır. Biraz daha kategorize etmeyi denediğimizde, hükümetin Nur cemaati ve Nakşibendî tarikatıyla olan iç içeliğinden dolayı cemaat ve tarikatların iktidar savaşında hükümet kanadı için önemli bir cephe oluşturduklarını görüyoruz. Gelelim burada bizi ilgilendiren asıl meseleye.

Türkiye sermayesi hangi tarafta?

 

Baykal Bu Kez Haklı!

AKP karşıtı pek çok odağın bir çatı altında toplanmasını bir çok kez tasavvur ettik. Buna en yaklaşıldığı zaman Cumhuriyet mitingleri olmuştu. Türkiye halkı cumhuriyetine sahip çıkmıştı. Cumhuriyet mitinglerinin hemen ardından gelen Temmuz 2007 seçimlerinde ise AKP oylarını artırarak bir kez daha iktidara gelmişti.

O zamanki seçim politikasını ve tutumunu en çok eleştirdiğimiz politikacı Deniz Baykal olmuştu. Cumhuriyet mitinglerinin yarattığı havayı, Cumhuriyet Halk Partisinin çatısı altına alıp AKP’yi sarsamadığı için onu suçlamıştık, haklıydık da. Bu ve bunun gibi pek çok olayda Baykal’ı koltuk sevdalısı olarak gördük, parti içi bir diktatör dedik (bunlarda hala ısrar ediyoruz), Türkiye solu ve aydınları üzerinde birleştirici bir potansiyeli olmadığını savunduk ama en nihayetinde Baykal da haklı çıkabiliyor ve bir analiz gücü olduğunu bazen görüyoruz. Baykal hakkında bir önyargı oluşmuş durumda. 2 türlü önyargı vardır: